Trump, yüzyılın anlaşmasını sunarken küçük şeyleri başarmak için, büyük sorunlardan kaçmak için seçilmediğini büyük bir gururla dile getiriyordu.
Netanyahu ve Trump arasında gerçekleştirilen toplantıyla, Trump yıllardır
çözülemeyen Filistin İsrail çatışmasına kalıcı bir çözüm getirdiği iddiasındaydı.
Trumpın damadının hazırladığı iddia edilen anlaşmayı bir esasında anlaşma
olarak ifade etmek doğru değil. Nitekim İngilizcede de anlaşmadan ziyade plan
sözcüğünün kullanıldığını görmek mümkün.
Zira anlaşmadan kastedilen ihtilafın taraflarının birlikte masaya oturmasıdır.
Trump tarafından ileri sürülen çözüm yollarının üretilmesi sürecinde ise masada
hiçbir Filistin temsilcisi bulunmamaktaydı.
Havaya öylesi bir tek taraflılık hakimdi ki açıklamanın yapıldığı basın toplantısına
soracakları soruların endişesiyle Türk gazeteciler dahi alınmadı.Bu sebeple burada
bırakınız bir anlaşma bulunmasını, bir pazarlıktan söz etmek dahi mümkün değil.
Dolayısıyla bunun ismi olsa olsa yüzyılın dayatması şeklinde ifade edilmelidir. Elbette bu sebepten de Filistin yönetimi bu anlaşmanın onlar için hükümsüz olduğunu çoktan dünyaya duyurdu. Durumu iki açıdan incelemekte fayda var. İlki, bu plan neden söz ediyor, Filistin ve İsrail açısından neler öngörüyor ve bu durum İsrail ve ABDdeki mevcut yönetimler yani Trump ve Netanyahu açısından ne anlama geliyor
Harita ilk bakışta, Filistinin lehine gibi gözüküyor zira Filistine vaadedilen topraklar bugünkü Filistin topraklarının iki katına ulaşıyor. Buna karşılık anlaşmanın
amaçlarından birinin Kudüsü üzerinde hiçbir tartışmaya yer olmaksızın İsrailin
başkenti kılmak olduğunu görmek zor değil.
Filistinin ikiye katlanan toprakları ise çölün ortasında açılan yepyeni alanlardan ibaret.
Zamanında Afrikada izlenen, bugün başta Batılı ülkelerin utançla hatırladıklarını iddia ettikleri aynı yöntemin bu kez Filistin için uygulandığını görmek mümkün. Yine dünyaya egemen güçler yine ellerinde cetveller ile milletlerin kaderini belirleme çabası içerisindeler. ABD ve İsrailde esen rüzgâr genel anlamda olumlu olsa da özellikle liberal medya planın İsraili kayırma amacını güttüğünü cılız bir sesle de olsa söylüyor. Benzer şekilde, senatoda da demokrat senatörlerden tepki gelse de güçlü bir duruşun bulunduğunu söylemek mümkün değil.
Son olarak, planın açıklandığı ortamı yakından incelemekte fayda var. Malumunuz,
Trump azil sürecinde, hakkındaki iddialarla ilgili Cumhuriyetçiler sürecin bir
an önce sona ermesi için delil getirme, tanık dinletme yolundan geri durmuyorlar
fakat demokratlar da henüz pes etmiş değil. Üstelik önümüzdeki ABD seçimlerinde
Trumpın geleceğinin ne olacağı da belli değil. İsrailde ise durumlar daha da
karışık, Netanyahu seçimlerde çoğunluğu sağlayamamış hükümeti kuramamıştı.
Fakat planın işte böylesi bir zamanda açıklanması Netanyahuya büyük bir
armağan oldu. Zira 5 hafta sonra tekrarlanacak seçimler için Netanyahu, büyük bir
prestij elde etmiş oldu. Netanyahu hakkındaki yolsuzluk soruşturmasının da
bu zafer karşısında gölgede kalması oldukça olası.
Tüm bu gelişmeler karşısında Filistin tarafından gelen açıklama ise oldukça
anlamlı, direnme konusunda kararlı olduklarını belirten Filistinliler, 50 yıldır bu
dayatmaları kabul etmediklerini, bundan sonra da etmeyeceklerini ve tarihin akışı
içerisinde İsrail zulmünün de küçük bir nokta olduğunu belirttiler. Üstelik bu planın
da yeni bir durumyarattığını ileri sürmek zor. Zira, 1980 yılında İsrail, Kudüsü ilhak
ettiğini duyurmuştu. Uluslararası hukuk kurallarına ve BM kararlarına rağmen de bir
an olsun zulmüne son vermemişti.
Dolayısıyla bu plan da pek yeni sayılmazdı, de facto hal, yalnızca günümüze hâkim olmaya başlayan ekstremist sağ görüşten aldığı destekle artık bir sözde anlaşmaya
dönüşecek cesareti bulmuştu.