Bu köşede mücadelesini verdiğim ve vermeye de devam edeceğim en önemli konu sosyal alanda, siyasette, iş hayatında kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması. Bir diğer ifadeyle, çabamız biyolojik cinsiyet özelliklerinin doğal bir getirisi olmamasına rağmen yapay biçimde ihdas edilmiş toplumsal cinsiyet rollerinin dayattığı sınırlara, eril tahakküm dışında kimseye faydası bulunmayan kanıksanmış uygulamalara geçit vermemek. Elbette bu mücadele Türkiye’de ne yeni gündeme geliyor ne de yalnızca bizim zihnimizi meşgul eden bir konu. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinden başlayarak kadınların kamusal alanda pasif gömleklerinden sıyrılmaya başladıklarını görmek mümkün. Ancak özellikle karar veren, son sözü söyleyen konumlarda kadınlara bugün bile rastladığımız söylenemez. Daha önce Özlem Zengin’in, ‘Ak Parti’den önce kadının adı bile yoktu’ söylemlerine yer vermiş ve bu ifadenin Cumhuriyetin ilk yıllarındaki kadın hareketlerinin yanında muhafazakâr siyasi partilerin faaliyetlerine de haksızlık olacağını belirtmiş ve Refah Partisi’nin güçlü taraflarından biri olan Hanımlar Komisyonu’na dikkat çekmiştik.
Türk siyasi tarihindeki benzer bir diğer örnek ise Asenalar. Başörtüsü mücadelesi üzerinden muhafazakâr kadınların artan etkinliğine karşı eril yahut erkek egemen bir hareket olarak ortaya çıkan milliyetçi\ülkücü harekette de kadınların görünürlüğü artmaya başlamıştır. ‘Ürkek değil erkek partiye oy verin’ sloganıyla MHP, has siyasetin erkek işi olduğunu söylerken kadınlara da iffetli olma, ülkücü erkek evlatlar yetiştirme misyonu yüklemiştir. Nitekim milliyetçi Türkçü kadınlara hitap eden Ayşe Dergisi sayılarında anneliği uzun uzun işlemiştir. Daha sonraki yıllarda Töre adını alacak dergide, dönemin siyasi rüzgarına uygun olarak anti komünizmin yer aldığını görmek mümkündür. 1980’lere gelindiğinde kadınlar tarafından çıkarılan ve MHP içindeki kadın etkinliğinin artacağına işaret eden Bizim Gergef ve Genç Asena dergilerinde ise Türkçü, Kemalist ve döneme göre İslamcı söylemler kendine yer bulmuştur. Entelektüel faaliyetlerde tıpkı Refah Partisi’nde olduğu gibi kendini göstermeye başlayan kadınların yine Refah Partisi’ndeki gibi can alıcı pozisyonları bırakınız meclise vekil olarak seçilme konusunda dahi erkeklerin gerisinde bırakıldığını görmek mümkündür. Geçen yirmi otuz yılda bugün söyleminden milliyetçiliği eksik etmeyen İyi Parti’nin Genel Başkanı Sayın Akşener’in bir kadın olmasının bu açıdan olumlu bir gelişme olduğundan söz etmek gerekir.
Yavuz Ağıralioğlu, bir söyleşide kendisine milliyetçilik gibi eril bir hareketin başında bir kadının bulunmasına tabandan nasıl tepkiler geldiği sorulduğunda tabanı Hayme Analar olacak ki Ertuğrullar yetişsin şeklinde ikna ettiğini belirtmektedir. Maalesef ki bu ikna yöntemi de siyasette kadınların aktif olmasındaki motivasyonun yine sakat olduğunu, yine annelik profili ile sınırlı kaldığını göstermektedir. İşte bu nedenle de Asenalardan Hanımlar Komisyonu’ndan sonra yol kat etmiş gibi görünsek de yerimizde saydığımız endişesinden sıyrılmak mümkün değildir.