Yeni yılın ilk gününden (yılbaşı) başlayarak, Atatürk’ün Ankara’ya geliş günü olan 27 Aralık tarihi arasında geçen bir yıllık zaman dilimi içerisinde kutladığımız sayılı gün ve haftaların sayısının 115 civarında olduğu söylenmektedir.
Sağlık Haftası, Turizm Haftası, Engelliler Haftası, Müzeler Haftası, Gençlik Haftası, Vakıflar Haftası, Camiler Haftası, Kızılay Haftası, Vergi Haftası, Mevlâna Haftası, Orman Haftası, Yaşlılara Saygı Haftası, Madencilik Günü, Kadın Hakları Günü, Anneler Günü, Öğretmenler Günü, Dünya Felsefe Günü, Hayvanları Koruma Günü gibi isimleri olan bu sayılı gün ve haftalarda konu başlığına göre çeşitli etkinlikler yapılır, genelde beş yıldızlı otellerde resepsiyonlar verilir, yenilir içilir, günün önemine atfen nutuklar atılır, devran böyle devam eder gider.
Göze girmek ve itibar kazanmak için oldukça imkân sağlayan bu sayılı gün ve haftalarda vitrinde görünüp arzu endam etmek ise toplumda statü kazanmak isteyenlerle, siyasetin ve bazı yöneticilerin vazgeçilmezleri arasındadır.
Senede bir defa çocuk yuvasında bir yetimin başını okşarken veya yaşlılar gününde bir yaşlının elini öperken görüntülenmek, onların en güzel yaptıkları işleridir.
İşte bu sayılı haftalardan bir tanesi de 12 – 18 Aralık arasında kutlanması kabul edilen “Yoksullar Haftası”dır.
Ne gariptir ki kuru soğana mahkûm edilmiş garibanların haftası kamuoyunda ne duyuldu, ne işitildi, ne de itibar gördü.
Velhasıl; yoksulun solgun yüzü gibi, bu hafta solgun bir şekilde geçti.
Dünya nüfusunun büyük bir kısmını kapsayan bu insanlık ayıbı, elbette ki gerçekleri hatırlatması açısından acı verici bir vakadır.
Yaşamak için gerekli olan gıda, barınma, giyim kuşam vs. gibi temel ihtiyaçlardan yoksun olan bu garip gurabalar, dünyanın her köşesinde olduğu gibi şehrimizde de nefes alıp vermektedirler.
En pahalı markaların tatmin etmediği doyumsuz beyinlerin, şömine başında esneyip: “Allah olmayanlara da versin” diyen tuzu kuruların, kapitalist vicdanlı dindarların, dünyayı; yiyip, içip, keyif çatmaktan ibaret sananların, bu çaresiz bedenleri görmeleri elbette ki beklenemezdi.
Bu kış oldukça çetin geçiyor, neredeyse geceleri hava soğukluğu -30C civarında seyrediyor.
Odunu ve kömürü bulunmayan, evlerinin olup olmadığı, ödediği yurt ücretinden başka ayda 58 TL ile geçinen üniversite öğrencilerinin durumları, bu haftada elbette ki konuşulacak değildi ya!
Geçen yıl kış ortasında ihtiyacını bildirmek için gelen bir bayan kardeşimizin ıslak ve yırtık olan ayakkabılarına gözüm ilişmişti.
Kendisine kaç numara ayakkabı giydiğini sorduğumda, aldığım cevap unutulacak gibi değildi.
Bu yoksul ablamızın “Hep başkalarının verdiklerini giydiğimden, kaç numara kullandığımı bilmiyorum, çünkü ben bu yaşıma kadar hiç ayakkabı almış değilim” demesi, vicdanımı nasıl da sızlatmıştı.
Hiç olmazsa bu hafta da ayakkabı numarasını dahi bilmeyenlerin olduğu gerçeği akıllara gelebilirdi.
Ayakkabı numarasını bilmeyen, sıcak bir yuvada barınmayan, açlık çeken ne kadar yoksul var bu dünyada kim bilir?
Dünyada 2.5 milyar insanın günde 2 ABD doları ile geçiniyor olması, yine 1.2 milyar insanın da günde 1 ABD dolarıyla geçinmesi, yoksulluğun boyutlarını göstermektedir.
Bu garip gurabaların çoğunluğunun İslam coğrafyasında olması ise işin bir başka vahim tarafı.
Kongo’da kişi başına düşen GSMH 290 ABD doları iken, bu rakamın Norveç’te 58.500 ABD dolar olması, dünyadaki paylaşımın dengesizliğini göstermesi açısından çok şey anlatmaktadır.
“Gelir dağılımındaki uçurum” diye buna diyorlar herhalde.
Hani Âdem’in çocuklarıydık?
Dünya üzerinde kardeşçe yaşamak için yoksulun elinden tutmak diye sanki bir öğretimiz vardı, hatırlayanımız kaldı mı acaba?
Bu hafta yoksullar haftasıymış!
Dünyada günde kaç kişi yoksulluktan ölüyormuş, ülkemizde günde ne kadar ekmek çöpe atılıyormuş, bazıları geçimlerini çöplüklerden çıkarıyormuş, duyan var mı?
Yoksul kardeşlerimiz; “Ekmek bulamazsanız pasta yiyin, odun kömürünüz yoksa doğal gazlı soba kullanın, elinizdeki imkânlarla ayakta kalma mucizesi gösterdiğiniz için sizi kutluyoruz” şeklinde bir nutuk duyarsanız şaşırmayın.
Şimdi kapılarınız çalınmadı, ama bekleyin seçim yaklaşıyor, mutlak kapınızı birileri çalıp sizi hasretle kucaklayacaklardır.
Yoksulluğun olmadığı bir dünya özlemi ile…
Parasız insana yüz mü verirler
Yol mu gösterir yüz mü verirler
Keloğlana saçlı kız mı verirler
Paşanın kızını alan da paradır para
Fakiri bilirim Kaf’ta bulunur
Rüyasında hep tavafta bulunur
Camide de arka safta bulunur
İmamın sağında kılan paradır para
Âşık Reyhani