Yılların günahı ne…

2020 bitti ya, güzel yurdumun dört bir yanından, güler misin ağlar mısın kabilinden haberler yağmaya başladı.

2020’yi, arkasına teneke bağlayıp kovanların başını çektiği bir kısım ahalimiz, türlü türlü ritüel ve ayinler düzenledi.

Kimileri davul zurna eşliğinde, “ooh be 2020’den kurtuluyoruz” havasında…

Kimileri adak kurbanları kesip, yatırlara çaputlar bağladı, iyi dileklerde bulundu…

Kimileri lokma döküp fakir fukaraya dağıttı…

Kimileri 2020’nin ardından helva kavurtup ıskatına oturdu.

Daha neler neler var da, şimdi hepsini saymanın bir alemi yok…

Oysa 2020, takvimdeki yıllardan biriydi.

Misal; 2000 ne kadar suçlu ya da masumduysa, 2020 de aynı derecede…

Buna rağmen hep bir “suçlu” arama psikolojisinden ötürü, illa ki kötü olan her şeyin müsebbibi başkaları ya da uğursuz yıllar, nasılsa iyi olan her şeyin mimarı da insandır!

Yapıp ettiklerimizin faturasını başka kimselere yahut da tabiata kesmeyi on binlerce yıllık bir huy haline getirdik.

2020 felaketler yılı oldu, denildi!

Yılın kendi mi bu felaketleri doğurdu, yoksa insanoğlu eylemlerinin sonucuyla mı yüzleşti?

Bizim gençlik yıllarımızın çok meşhur bir şarkısı vardı. Gerçi yakın zamanda Sezen Aksu’dan Candan Erçetin’e kadar onlarca sanatçı da okuyup durdu…

Bestesini Selahattin Erköse’nin güftesini Fuat Edip Baskı’nın yaptığı şarkıda aynen şunlar söyleniyordu:

 

Rüzgar kırdı dalımı

Ellerin günahı ne

Ben yitirdim yolumu

Yolların günahı ne

 

Hep yar peşinden koştum

Ben küstüm ben barıştım

Kendim dillere düştüm

Dillerin günahı ne

 

Ne kış dedim ne bahar

İçtim sabaha kadar

Erken ağardı saçlar

Yılların günahı ne

 

Sizce de meselenin özeti tam da bu değil mi?

Sebep sonuç ilişkisi…

İnsanoğlu geçtiğimiz yüz yılda bile iki kere dünyayı cehenneme çevirmedi mi?

Evet; 2020 adlı yıl içerisinde, en sonuncusu Korona olmak üzere insanlığın karşı karşıya kaldığı nice felaketler yaşandı.

Fakat tüm bunlar, 2020 yılının bizzat planlayıp programladığı şeyler olmayıp, biz insanların, bindiğimiz dalı kesmemizin trajik neticesidir…

Deprem kuşağı üzerine çürük yapılar inşa edip, depremde yıkılınca faturayı Allah’a kestik!

Heva ve heveslerimizin uğruna harpler çıkarıp milyonlarca insanı katlettik, faturayı jeopolitik sebeplere bağladık.

Tabiatı hunharca katlettik, çıkan yangınları, tufanları, sel baskınlarını ve kasırgaları küresel ısınmanın üstüne boca ettik.

İnsanın, hayvanın ve bitkilerin genleriyle oynayıp, yaradılış fıtratına inat türlü oyunlar ve ihanetler içerisine girdik, sonunda salgın hastalıkların pençesinde heder olup gittik. Buna rağmen şapkamızı önümüze koyup düşünmek ve ibret almak yerine, faturayı yarasalara, farelere, maymunlara kestik!

2020 yılının ya da 1914’ün yahut da 1944’ün dili olup konuşsaydı. Muhtemelen derdi ki:

Ey insanoğlu sen nasıl utanmaz, arlanmaz bir mahluksun ki böyle, kendi ellerinle yakıp yıktığın dünyana acımadığın gibi işlediğin her cürmün sorumlusu olarak kendini asla mesul hissetmiyorsun…

İnsanoğlu biliyor ki yıllar konuşamaz…

Ama insanoğlu hep unutuyor: Yıllar konuşamaz ama vebal altında da kalmaz…

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.