Takvim yaprakları birer birer düşüp tükeniyor. Günler günleri, aylar ayları, yıllar yılları kovalıyor. Hızla akıp giden zamanın peşinden yetişemiyoruz.
Değişmeyen bu gerçek karşısında insanın yapacağı en doğru şey, bir muhasebe yaparak, aklını başına toplamak, derlenip toparlanmak ve akıp giden zamanı kendi lehine çevirebilmektir.
Şöyle bir düşünelim: Ömür denilen şey zamandan ibarettir ve bu zaman bir gün mutlaka nihayet bulacaktır. Doğumumuz ölümümüzün habercisidir. Çünkü insan dünyaya gelmekle birlikte, ölümle karşılaşması da kaçınılmazdır. Doğduğumuz andan itibaren artık ölüm süreci başlamıştır. Alınan her nefes, ölüme doğru atılan bir adımdır.
Ömür ve ecel, hayat ve ölüm, birbirine çok yakın kavramlardır. Zaten Yüce Allah, "O Allah, ölümü ve hayatı yaratandır" (Mülk, 2) buyurmuştur.
Hz. Ebu Bekir'e "Ölümü nasıl bilirsin?" diye sorulduğunda şöyle cevap verir: "Nefesi aldığım zaman veremeyecekmiş, verdiğim zaman alamayacakmış kadar kendime yakın bilirim ölümü"
Zamanın akışını hisseden, yılların geçişini fark eden insan, ölümü kendine yakın bilir. Ölümü kendine yakın bilen kimse de zamanına, hayatına ve ömrüne hâkim olur.
Merhum Erdem Beyazıt'ın deyişiyle;
Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden,
İşte yeni bir dünya peygamber sözlerinden.
Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm,
Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm!
Evet, 2016 yılının son günlerini yaşıyoruz. Koskoca bir yıl geride kaldı. İnsanın kendi kendini denetlemesi sayılabilecek bir muhasebe yapalım. Kadim kitaplarımızda şöyle bir vasiyet yer alır: "Akıllı insan, her gün sabah namazının ardından, bir müddet gönlünü her şeyden arındırıp kendi nefsine şöyle demeli: Her nefes, nefis bir cevherdir, ondan hazineler hâsıl olur."
Ömürden gayri sermayemiz yoktur. Her bir nefes ömürden gider, onun bedeli yoktur. Zira nefesler Hak Teâla'nın indinde sayılıdır, artmaz. Ömür son bulunca ticaret imkânı kalmaz. Ahiret ebedidir; orada kazanç imkânı yoktur.
Kendi kendimize şöyle bir düşünüp muhasebe edelim:
Ey nefsim! Allah sana ömür verdi, zaman ve mühlet verdi. Sakın sermayeyi zâyi etme! Yarın mühlet bulamazsın. Fırsat şimdidir, vakit dardır.
Farzet ki ölmüşsün, sonra bir gün mühlet istemişsin ve o günü sana vermişler. Bundan nasıl istifade edersen, şimdiki gününden de öyle istifade et!
Ey nefis! Bu 24 saatleri senin önüne koymuşlar; sakın birinden bile gafil olma! Sonra onun hasretine takat getiremezsin...
Aylar ve yıllar birbirini kovalıyor. Zaman eskimiyor, fakat biz eskiyoruz, azalıyoruz, yıpranıyoruz, aşınıyoruz. Kopan takvim yapraklarıyla beraber günlerimiz çöpe atılıyor. Yılbaşı sebebiyle ömür sermayemizden koskoca bir senenin; (365 gün, 52 hafta, 12 ay) geride kaldığını ve bir daha dönmeyeceğini lütfen bir düşünelim.
"2016 yılı nasıl geçti?", sorusuna herkesin vereceği cevap farklı farklıdır. Çünkü herkes kendi hayatını yaşıyor, kendi hikâyesini yazıyor, kendi zaviyesinden olaylara bakıyor. Geride kalan koskoca bir yılın dökümüne baktığımızda; iyi, kötü, acı, tatlı veya kolay, zor değil de 'uzun bir yıl' olarak; bu 365 güne neler sığdığına bakmalıyız.
Yılbaşının gelmesi önemli değil. Asıl önemli olan, iyi bir insan ve iyi bir Müslüman olabilmek için, hayatımızda yeni bir sayfanın açıldığının, önümüzde kocaman bir yıl olduğunun bilincinde olmaktır.
Bütün bu izahların neticesinde şunu söyleyebiliriz: Yılbaşı, hayatın yıllık muhasebesini yapmak için bir vesile olarak değerlendirilmeli, İslam'ın yasak kıldığı şeylerden uzak durarak öbür yıla adım atmalı, kendimiz, ailemiz ve bütün Müslümanlar için Allah'tan bağışlanma ve esenlik dileklerimizle yeni yıla girmeliyiz. Ömrümüzden bir yılın daha eksildiğinin farkına vararak yaşantımızı tekrar gözden geçirmeli, ahirete yönelik hazırlıklarımızın seviye ve kalitesini yeniden muhasebe etmeliyiz.
Bir de İslam coğrafyasında bunca zulüm, kan, gözyaşı ve yıkım varken yılbaşı kutlamaları rezaletlerinin yanından bile geçmeyelim. O mazlumlara dua edelim.
Yazımızı Âşık Paşa'nın bir gazeliyle bitiriyorum:
Nâzenin bu ömrümüz bir göz yumup açmış gibi
Geldi geçti duymadık bir kuş konup uçmuş gibi
Nice geçti bilmedik bu ruzigâr önden sona
Öyle tut şimdi bize bir yel esip geçmiş gibi
Niceler geldi bu mülke gitti ve göçtü geri
Şöyle kim bir kârban bin dem konup göçmüş gibi
İşbu dünyaya gelenler bir dem eğlenmediler
Hânümânın döktü gitdi yağıdan kaçmış gibi
Sinlere var kim bilesin bu halayık neydüğin
Sanasın kim bir ekindür Azrâil biçmiş gibi
Bahtlıdır şol kişi kim dünyâda adı kala
Ölmedi diri durur âb-ı hayât içmiş gibi
Bu ömür sermâyesin olmaz yere harç eyledin
Şöyle kim bir key delü nakdin suya saçmış gibi
Ey Âşık sen ömrünü Hak aşkına sarf eylegil
Tâ eresin Hazret'e bir göz yumup açmış gibi