25 yıl bitti meslek hayatımda. Bir tarafından bakınca dolu dolu, diğer taraftan ise sanki daha da dolu olabilirdi dediğim, onurlu bir meslekte neler gördüm neler geçirdim.
Duyguların her türlüsünü yaşadım. Korku oldu, heyecan oldu, mutluluk oldu. Pişmanlıklar da yaşadım, göğsümü kabartan başarılar da. Ama ziyadesiyle kahkahalara boğan eğlenceli bir 25 yıl.
Geçen gün basından duyduğum Erzurumlu Şehit Oğuzhan haberini artık duymaya çokça alıştığımız diğer şehit haberleri gibi algıladığımı itiraf ederek, vah vah. Yazık oldu. Allah rahmet eylesin dedim.
Ne yalan söyleyeyim; akşam detayları öğrendiğimde, meslek hayatımda her türlü duyguyu yaşadım sözünü bir tokat gibi yüzüme çarpan gerçekle karşılaştım.
Meğer tek eksik bir duygu daha varmış. Acı! Hem de çok büyük bir acı!
Bu şehit benim Oğuz'um muş!
Böyle bir anda kanımın çekildiği, benzimin şafak attığı daha önemlisi, olayı beynim hala tam kavrayamamışken, gözlerimin boncuk boncuk yaşlarını akıttığı bir başka an daha yaşamamıştım daha önce.
Yığıldım kaldım! İnanılır gibi değil. Bu benim Oğuz'um muş şehit olan!
Yüzlerce öğrencim geldi geçti. Çoğunu sevdim. Çoğuna da sevdirdim kendimi, biliyorum. Ama bazı öğrencilerim var ki, onları daha çok sevdim. Onlara da kendimi daha fazla sevdirdim. Ki, bunların sayısı da bir elin parmaklarını geçmez.
İşte bunlardan biriydi Oğuzhan!
Hani Türk edebiyatında biri tarif edilirken denir ya, tam bir Anadolu çocuğu! Oğuzhan benim gözümde bundan da öteydi. Saf, yiğit, merhametli, yardımsever ve sevimli halleriyle tam bir saf köylü çocuğuydu!
Saflığı tamamen temiz yüreğinden, sevimliliği ise doğallığındandı yiğidimin.
On dört yıldır bu köşede yazıyorum. Ne yazacağımı biliyorsam süsleyerek püsleyerek kolayca yazdım.
Eğer ne yazacağım hakkında bir fikir yoksa kafamda, işte onları yazmak uğraşı tam bir işkence oldu bana.
Ey benim kınalı kuzum, şimdi fark ediyorum ki, yine bir ilki yaşatıyorsun bana:
Ne yazacağımı bilmememe rağmen, yazarken işkence çektiğim ilk yazımı da sen yazdırıyorsun bana!
Yiğidim Aslanım Oğuzhan'ım; biliyorum o kör kurşun seni derin bir uykudan uyandırdı, gittin layık olduğun gerçek dünyana.
Hem düzgün karakterin, sağlam kişiliğin hem de şehadet şerbetini içiren şehitlik mertebenle Peygamber Efendimize komşu olacağın tek niyazım!
Şehit olmadan bir hafta evvel bana gönderdiğin o sosyal medya arkadaşlık davetin ile aklında olduğumu bilmenin buruk sevinciyle bilmelisin ki, sen de hep aklımdaydın. Şimdi ise hep yüreğimde!
Ve yine bilmeni istediğim bir şey daha var yiğidim. Acım asla sana değil, acım bir daha seni görmeyecek olan bizlere.
Ebedi hayatta da biliyorum ki mertebene ulaşmak mümkün değil. Yine niyazım o dur ki Yüce Rabbimden; olur ya bir vesileyle o mertebeye ulaşmak bize de nasip olur. Nasip olursa eğer;
Bu dünya da ben büyüğündüm. O dünyada da ise sen! Bir büyüğüm olarak tutarsın elimden inşallah!