6 ve 7 Şubat 2023 günlerinde üst üste 9 saat aralıkla Kahraman Maraş’ta 11 ili kapsayan alanda büyük yıkımlara neden olan deprem dolayısıyla milletimizin başı sağ olsun.
Akıl, vicdan ve ruh sağlığı yerinde insan gerçekleri kabul etmede çok zorlanmaz. Gözünü kaybetmiş insan dış dünyada olanları göremez. Kulağını kaybeden sağır insan söyleneni duyamaz. İnsanın fiziksel eksikliği olunca gerçeğin tümünü görmesi mümkün değildir. Ancak gözü görmeyene, kulağı duymayana gerçeği anlatabilirsin. Körler ve sağırlar okulunda öğretmenler öğrencilere hayatı öğretiyorlar. Hatta Gaziantep’te Körler okulunu ziyaret ettiğimde körlerin futbol maçını seyretmiştim. Kale direkleri yoktu. Topun içerisinde ses çıkartan bir nesne vardı. Topun nereye gittiğini bu sesten anlıyorlardı. Arkadaşına, topu at, buradayım diye bağırıyordu. Gol olduğunu söyleyen hakeme bile itiraz ediyorlardı.
Gözü gördüğü halde, kulağı duyduğu halde gerçeği kabul etmeyen insanla konuşup anlaşabilmek ne kadar zor bir iştir.
Ülkemiz büyük bir deprem afetiyle karşı karşıya. Bunu görmeyen duymayan kaldı mı? Can pazarındayız. Gizlenecek, saklanacak, gerçeği örtbas edecek zaman mı? Uzaydan yeryüzündeki bir kurşun kalemin ölçümünü yapan teknolojiyle karşı karşıyayız.
Saniyelerin işe yaradığı bir zamanda siyasetçilerin “kör döğüşüne” ne demeli!
Okul müdürlüğü yaptığım yıllarda öğretmenler kurulunda şu ilkeyi benimsemiştim. “Bir önceki öğretmenler kurulunda aldığımız kararları okuyup. Aldığımız karaların hangisini yaptığımızı değil, hangisini niçin yapamadığımızı gündeme alır, tartışırdık.” Öğretmen arkadaşlar buna çok alışık değillerdi. Çünkü hep yaptıklarımızla kendimizi öne çıkartırız. Yapamadığımızı söylersek aciziyetimiz ortaya çıkar diye bu konuyu gündeme getirene kızarız. Hep yaptığımız bu. Gelişmenin ve değişmenin önündeki en büyük engel yapamadıklarımızı gündeme getirmeyişimizin nedenleri üzerine tartışmayışımızdır.
Öğretmenler kurulunda “laf olsun torba dolsun” diye en çok konuşanlara, “yerli yersiz eleştirenlere” görev verdiğimizde görüyorduk ki, hiçbir iş yapmayanlar ve emeğin değerini bilmeyenler onlardı. Dahası emeğe saygıları olmadığı gibi takdir duyguları da yoktu.
Yine Kayseri merkezde Sadiye Nuhoğlu İlköğretim Okulu’na müdür göreviyle görevlendirildiğimde müdür bey emekli olmuştu. Evi okulun yakınındaydı. Tatil günleri dâhil okulun bahçesine, sınıflarına çok emek vermişti. Okula davet edip, takdir duygularımı bildirmek istedim. Beni çok merak ediyormuş. Ben de sizi görmek istiyorum. Davetimi kabul etti. Tüm öğretmenlerin huzurunda kendisinin okula çok emek verdiği için teşekkür ettim. Kendisine şu sözü verdim. “Teslim aldığım okulun tüm güzelliklerini koruyacağıma söz veriyorum. Bu güzelliğin üzerine tüm arkadaşlarımızla beraber güzellik katacağımızdan emin olmanızı isterim.”
Müdür beyin, gözleri doldu ve dedi ki: “Müdürlüğe gelen arkadaş emeğimizi zayi ederse, kıymet bilmezse diye içimde büyük bir korkum vardı. Duygularımı okudun. Çok teşekkür ederim.”
Depremde acılar içinde olan insanımız her türden sahip çıkılmasını beklerken yöneticilerin “benlik duygusunu” bırakarak devletçe ve milletçe sorumluluklarımızın bilincinde neler yapılacaksa yapmalıyız. Sen az yaptın ben çok yaptın demeden.
En büyük şansımız milletçe ayaktayız. Birlik içerisindeyiz. Bu yöneticiler için büyük bir değerdir. Milletimizin kıymetini bilelim.
Kazım Karabekir vatanın kurtuluşunda Doğu cephesindeki acı gerçeği şöyle dile getirir: “Biz sadece düşmanla savaşmadık açlıkla, salgın hastalıkla ve kara kışla da savaştık.”
Şu an biz de bundan uzak değiliz. Allah hepimizin yardımcısı olsun.
Bugünler deprem için hangi önlemleri aldığımızı sayıp dökme zamanı olmadığı gibi, neden alınmadığını konuşma zamanı da değildir. Gün aklama ya da suçlama günü değil, milletçe bu acılı günlerde yardımlaşma, dayanışma günüdür.
Her şey halkımızın gözü önünde cereyan ediyor.
Milletleri millet yapan zaferler kadar, yenilgiler ve acılardır. Tarihte çok düşüp kalktık. Yiğit düştüğü yerden kalkar.
Bu acı günümüzde umutlarıyla, hayalleriyle enkazın altında kalıp vefat edenlere rahmet, hastalara şifa, hayatta kalanlara sabır ve metanetler diliyorum.
Devletimizin sosyal devlet anlayışını ilke kabul etmesi, milletimizin de millet olma şuuru ile çok değişik tarihlerde maddi ve manevi yardımlarla Erzincan, Erzurum, Gölcük, Elazığ, Bingöl, Dinar gibi depremlerde nasıl yaralar sarıldıysa bu depremde de sarılacaktır. Milletçe herkes maddi ve manevi yardımlarıyla seferberdir.
Sonuç: Bunca depremler nedeniyle büyük yıkımlar yaşamış, badirelerini atlatmış bir ülke olarak ders çıkarmamız gerekir. Deprem olgusuna sadece siyaset anlayışıyla bakamayız. Herkesin vicdani ve ahlaki bir sorumluluğu vardır. Bunlardan daha öncelikli olarak her olaya “bilim zihniyetiyle” bakmamız şart. Ülke yönetiminin her kademesine ister atamayla, isterse seçilerek gelenler “bilim zihniyetine” sahip değillerse daha çok kentlerimiz bizlere mezar olacaktır.
“Yeter söz bilimin” deme zamanı geldi de geçmiştir.
Hocam bilim yuvasında sahasında ileri çıkmış bu memleketin ekmegini yemiş, suyunu içmiş havasını solumuş hocalarımızın gerçekten ilmine ihtiyacımız var lütfen üniversitemiz bir bilim heyeti kursun,Erzurumda ,deprem için çok acil ne yapılacaksa yetkililere bildirsin ,bakın bu şehirde beş ayda sekiz kat ve ustu kat çıkan müteahitler var olacak gibi değil üstelik inşşat bitmeden satış yapılıyor hatta astromik fiyata satılıyor birde kimse satışa karışamazmış serbes piyasa varmış yarin depremde ne olacağı beli değil
Tebrik ediyorum Zübeyir hocam.
Sayın hocam elinize sağlık depremde gördük ki kalitesiz binalar insanı öldürüyor devlet işi sağlam tutsa bu acılar yaşanmayacaktı ve kader planı denilmeyecekti. Bilimle yapıp sonra kader diyelim