Birbirine yakın aynı kültür havzasında yer alan kültür ve tarih açısından kendisine has özellikleri olan Kemaliye, Darende ve Divriği ilçeleri çok dikkatimi çeker. Kemaliye’yi geçen yıl gezmiştim.
Bayramın ikinci günü, Erzurum’dan kazmanın ucuyla zor şartlarda yapılan tünellerden kıvrıla kıvrıla geçerek, Fırat suyunu kendine yoldaş alarak yol alan Doğu Ekspres’iyle Divriği’ye eşim, oğlum ve ben bir gezi düzenledik. Oğlum trene ilk kez biniyordu.
“Yer demir, gök bakır” deyimi mecazi olarak; şartların zor, imkanların oldukça kısıtlı hiçbir yardım ve umudun kalmadığı durumlarda ve yine çorak ve sıcak bir yeri nitelerken söylenir. Ancak bu sözün mecazi olmaktan çıkarak gerçek anlamında ülkemizde söylenecek bir yer varsa orası da Sivas’ın Divriği kazasıdır. Divriki ya da Divkik dense de Evliya Çelebi’nin Seyahatname ’sinde Divriği olarak geçer.
Divriği’nin tarihi ve kültürel hırkanın üzerinde birçok devletlerin izi var. Ancak en belirgin iz ve emek Anadolu Selçuklu beyliklerinden Mengücüklü Beyliği ya da Mengücüklülerindir. Bu beylik Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu'da Erzincan merkez olmak üzere, Kemah, Divriği, Şebinkarahisar, Tunceli, Elâzığ yöresinde 1080 de kurulmuş 1252’de yıkılmıştır.
Beylik 300 yüz yılı geçkin sürede tabiat şartlarının çok zor olduğu bu coğrafyada nasıl bir kültür havzası yaratmıştır?
En başta söyleyeyim coğrafi şartlardan dolayı istilalara kapalı bir bölge. İpek ve baharat yolunun Karadeniz’e çıkan bir kolu buradan geçmektedir. Bu yol üzerinde Burma, Dumluca, Pamuk, Mirçinge ve Dipli hanları varmış. Bugün 10.300 nüfuslu Divriği’de iktisadi hayat çok canlı değil.
Kaldığımız otel sahibi Dilaver beyle ayaküstü Divriği tarihi hakkında konuşurken bir taksi çağırmasını rica ettim. Taksi kapıya geldiğinde üzerinde Selçuk taksi yazıyordu.
Taksiciye, Selçuk adını kim koydu? Dedim.
-Duraktaki bütün arkadaşların ortak fikri.
-Niye Selçuk?
-Divriği bir Anadolu Selçuklu beyliğinin başkenti olduğu için koyduk.
Otel sahibi ve taksicisi bu kadar tarihe duyarlı olan bir kazayı gezecektik. Otel sahibi Dilaver Bey, Divriği’nin yerlisi ve kültür insanı olan gönüllü rehber Mustafa Yıldırım Bey’i telefonla arayarak bize rehberlik etmesini rica etti. Bilmem kaç kentte gönüllü rehber var? Bu nedenle Divriği halkını tebrik ediyorum. Bu tarihi bilinci umarım kayıp etmezler.
Gezi işine ilk olarak merak duygumu tatmin etmek ve heyecanla görmek istediğim Divriği Ulu Camii ve Darüşşifa’dan başlamak istediğimi belirttim. Mustafa Bey’le Ulu Camii ve Darüşşifanın önünde buluştuk.
Ulu Camii Mengücük Emiri Ahmet Şah b. Süleyman Şah tarafından 1228-1229’da yapımına başlanır. Camiye Ahmet Paşa Camii de deniyor. Caminin Ahmet Şah ve annesi Fatma Hatun tarafından Divriği mahkemesinde tanzim edilmiş bir vakfiyesi 1243 tarihini göstermektedir. Ulu Camii’nin güney kısmına bitişik medreseye ismi verilen bir Darüşşifa Ahmet Şah’ın eşi olan Turan Melik tarafından Baş Mimar Muğis oğlu Ahlatlı Hürrem Şah’a yaptırılmış.
Anadolu Selçukluları dönmende şu darüşşifalar yapılmıştır: Mardin Emineddin Darüşşifası ( H. 502-516/M. 1108/9-1122/23). Kayseri Gevher Nesibe Darüşşifası ve Medresesi ( H. 602/M. 1205-6) Sivas I. Îzzeddin Keykâvus Darüşşifası ( H. 614/M.1217-18). Divriği Turan Melik Darüşşifası ( H. 626/M.1228-29). Çankırı Cemaleddin Ferruh Darüşşifası ( H. 633/M.1235). Aksaray Darüşşifası ( XIII. Yüzyılın ilk yarısı). Kastamonu Pervaneoğlu Ali Darüşşifası ( H. 671/M. 1272-73).Tokat Muineddîn Pervane Darüşşifası ( XIII. Yüzyıl son çeyreği başı) Anadolu Beylikleri döneminden İlhanlılar’ın bir darüşşifa yapısı olarak: Amasya Anber bin Abdullah Darüşşifası ( H. 708/M. 1308-9).
Bu darüşşifalar arasında sadece Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası UNESCO tarafından 1985 ‘de dünya mirası listesine doğrudan alınmış.
Bu eserlerin 4 kapısı var. Dillere destan taş oymacılığının örneksiz kapılarıdır. Batı Kapının sağ tarafında gücü, asaleti ve özgürlüğü temsil eden çift başlı kartal, sol tarafta ise hem çift başlı kartal hem de başı öne doğru eğik şahin motifi bulunmaktadır. Çift başlı kartal Anadolu Selçuklularını simgeleyen bir amblem. Başı öne doğru eğik şahin ise Mengücük Beyliği’nin sembolüdür. Mengücük Beyliği’nin Anadolu Selçuklu devletine bağlılığını ve saygısını göstermek üzere, şahin figürü, başı öne eğik olarak taşa nakşedilmiştir. Aynı zamanda şahinin bir pençesi havadadır. Bu, beyliğin, yanlışlık ve haksızlıklara karşı gücünü ortaya koyabileceğinin bir göstergesidir.
Biliyoruz ki Anadolu Selçuklu eserlerinde kapı, Osmanlı eserlerinde kubbe muhteşemdir. Erzurum, Bayezid, Sivas, Elazığ, Divriği, Mardin, Sinop, Amasya, Çankırı, Kastamonu, Aksaray, Diyarbakır, Tokat, Kayseri ve Konya gibi kentlerdeki Selçuklu eserlerinde kapı muhteşemdir.
2015’te yenileme ve tamire alınan bu eserlerin 2023’de bitirileceği söyleniyor. İslam Ansiklopedisi’ndeki eski resmine baktığımda Ulu Camii ve Darüşşifanın etrafı toprak ve çok da kullanılmaz durumda. Eski ilçe Divriği kalesinin eteklerine kurulmuş. Yöreden özellikle de Tunceli yörelerinden gelen eşkıya çeteleri tarafında Divriği zaman zaman yağmalandığı için halk kale ile kendini korumak zorunda kalmış. Kalenin içerisinde 1180’de yapılan Kale Camii ayakta duruyor. Kalenin Batı tarafında bazı kısımları yıkık da olsa aşağı ve yukarı adıyla anılan iki kilise ayakta. Türbeler kazanın içerisine serpilmiş. Hüseyin Gazi Türbesi kazaya en tepe noktada yapılmış. Ulucami’nin yanında yer alan hamam yıkılmış, ancak merkezde çalışan birkaç hamam gösterdiler. Medrese olarak Ulucami ve Darüşşifa kullanılmış. Kapalı çarşı, sıbyan mektebi, bedesten gibi külliyeyi oluşturan yapılar 17 yüzyılın sonlarında çıkan yangında harap olmuş. Ahmet Şah’ın 1228 yılından getirdiği tatlı su çeşmesi bugün bile çalışıyor.
Tarihi eserlerimize en çok zarar verenler; defineciler, sözüm ona hayvan ve insan figürlerinin İslam’a aykırı diye eline balyoz alıp kıranlar, ideoloji tarih okumalarına sahip olan yöneticiler eserlere ya ilgisiz kalıp yıkılmasına ya da fırsat bulunca da yıkmasına neden olan kötü niyetli cahiller. Bu eserler de bu kötü zihniyetten yeterince nasiplerini almış. 1939 Erzincan depreminde bu eserler az da olsa zarar görmüş. Hükümet eski yerleşim yerlerinin kaldırarak tarihi yapıların etrafı boşaltılarak tarihi dokuya uygun mimari çalışmaların yapılacağını söylediler.
Bayezid bugünkü adıyla Doğu Bayezid’de taş işçiliğinin en ince güzellikte işlendiği 1685 yılında Çıldır Atabeklerinden Çolak Abdi Paşa tarafından başlanılan aynı soydan gelen Küçük İshak Paşa zamanında 1784’de ancak 99 yılda tamamlanan İshak Paşa Sarayı, kale ve kentin kuruluşu aynen Divriği gibidir. Bir de İshak Paşa Sarayı, Divriği Ulucami ve Darüşşifanın ortak özelliği tüm süslemeler benzersiz işlenmiş. Sanırım Divriği, Bayezid sancağının yerleşmesine, taş işçiliğine örnek olmuş bir sancak.
İnsan düşüncelerini ya yazıyla ya da sembollerle anlatır. Amaçsız bir eser olamaz. Çünkü insanın her hareketi, davranışı ve düşüncesi bir amaca dönüktür. Ulucami ve ona bitişik her türlü hastaların tedavi edildiği Darüşşifayı anlatan gönüllü rehberimiz Mustafa Bey her taşın ve süslemenin heyecanla anlamını vererek anlattı. Eserlerin içerisi kapalı olduğundan elinde fotoğrafladığı belgeleri göstererek izah etti. İçerisindeki mimari özellikleri ve dillere destan abanoz ağacından yapılan minberi görmeden oradan ayrıldık.
Divriği’de çok dikkatimi çeken beton arma, sözüm ona kubbeli, çift şerefeli ya da iki minareli hiçbir sanat değeri olmayan ucube yeni camilere rastlamadım. Eski kaza merkezinde olan camiler tarihi özellikte. Kültür Camisi’ni gezdiğimizde caminin adı ve yapımında kullanılan ardıç ağaçları dikkatimi çekti. Kültür Fransızca bir kelime. Neden bu adı vermişler?
Divriği’nin yürüyen ansiklopedisi ve sevdalısı (halk arasında Tayyar Hoca olarak bilinen) Ruhan Özaygün hocam şu bilgiyi verdi: “Bir eseri harap durumdan kurtulmak için halkın yardımıyla yapılan işe kırtıl denir. Divriği halkının yardımlaşmasıyla camiyi harabe halinden kurtarıp bugünkü haline getirdik. Bundan dolayı halk kırtıl yerine kültür dedi. Caminin adı böylece Kültür Cami kaldı. Resmi kayıtlara da Kültür Cami olarak kaydedildi.”
İlçe merkezinde bezemeleri Ulu Cami’sinde görülen süslemelerin kaba bir taklidi ve minaresi siyah-beyaz kesme taş örgülü olan 1799 yılında yapılmış, adını bulunduğu mahalleden alan Cedit Paşa Camiini dıştan gezdik.
Divriği orman bölgesi olmamasına rağmen ağaç işçiliği ve oymacılığı gelişmiş. 300’e yakın tarihi değerde evin olduğunu ancak bunlardan 112’i ya da 116’ı konağın tescillendiğini öğendim. Konaklarda da ardıç ağacı kullanılmış. Ardıç ağaçları Çaltı Çayı’nın iki yakasında bol miktarda yetişiyormuş. Ağaçlar kesilerek suların coşkulu zamanlarda Çaltı Çayı’yla taşınarak kullanılmış.
Şu gerçeği bir daha gördüm ki; Türkiye Cumhuriyet Devleti; Orta Asya’dan Balkanlar’a, Kırım’dan Yemen’e kadar Türk yurtlarında atalarımızın yaptığı ve insanlığın ortak mirası eserlere sahip çıkmıştır. Atatürk Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ni 12 Nisan 1931’de, Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni 12 Temmuz 1932’de kurdurmuş. 1935’de Kültür Bakanı Saffet Arıkan, “Atatürk’ün yüksek dehâsından doğan ve kendi eliyle kurduğu yarınların Tarih ve Dil hareketi, bunlara bağlı olan Arkeoloji ve Coğrafya bilgileri için” Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi açıldığını vurgular.
İkinci cihan harbinde Kutsal emanetler 1937-1949 yıllarında Divriği’ ye taşınır. Savaşın bitiminde geri götürülür.
Bu arada eşimin arkadaşı Erzurum gelini Divriği’nin tanınmış ailelerinden Kahvecilerin kızı Erzurum Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu Serpil Oltulular Hanımefendi de Divriği’ye bayram münasebetiyle gelmiş. Eşiyle beraber geldiler. Arabalarına alarak bizleri konakların birkaçını gezdirmek istediler. Bayram münasebetiyle konaklar kapalıymış. Bir konağı bahçesinden görme fırsatımız oldu. İmdadımıza Mustafa Bey yetişti. Anahtarları getirerek bizleri birkaç konağı gezdirdi. Beni en çok etkileyen Nuri Demirağ’ın konağı ve mumyasının yer aldığı müzesiydi. Elbette konak ve müzeden daha çok Rüştiye mezunu (ortaokul) Nuri Demirağ ve Kardeşi Yüksek Mühendis Mektebi mezunu, Harp madalyası sahibi, yaklaşık 25 kilometreden tatlı su getirerek tatlı içme suyu çeşmeleri yapan Sivas Milletvekili Abdurrahman Naci Demirağ’ın hayat hikâyeleriydi.
Sivas Havalimanı’na ve Cumhuriyet Üniversitesi’ne bağlı Divriği’de açılan Meslek Yüksek Okulu’nun adına Nuri Demirağ adı verilmiş. Vefalı bir davranış. Kadir kıymet bilirlik böyle olur. Bu ülkede kaç bilim, sanat, edebiyat ve felsefe insanın adı verilmiş. Ad vermelere bakın ideoloji ve siyasi taassupla ne adlar veriliyor! Hele cami adları! Bir mimarın adını taşıyan kaç cami var?
Yol medeniyettir. Katır sırtında ulaşılan Divriği’ye rahatça kar-kış, yaz-güz demeden trenle ulaşılınca bunun değeri bir kat daha anlaşılır. Demirağ kardeşler Samsun-Erzurum, Sivas-Erzurum ve Afyon-Dinar hattını 1012 kilometrelik demiryolunu bir yıl gibi kısa bir sürede çok dağlık ve kayalık arazide balyozlarla dağları delerek tünel açmak zorunda kalmalarına rağmen işlerini zamanında tamamlarlar. Başarılarından ötürü 1934 yılında Atatürk kendisine ve kardeşi Abdurrahman Naci Bey’e Demirağ soyadı verir. Dahası Ziraat Bankası Koçgiri Şubesi’ne atandığı yıllarda 1906-1909 yılları Erzurum’da kıtlık yıllarıdır. Nuri Bey, 1909’da depolarda bırakılan buğday ve tahılları kişisel yetkilerini kullanarak halka uygun bedelle satar. Bu yüzden hakkında soruşturma açılır, mahkemede aklanır. Mehmet Nuri Bey, Milli Mücadele döneminde İstanbul’da sigara üretimi ve ticaretle uğraşırken bir yandan da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Maçka Şubesi’nin yönetimini sağlar.
Demirağ Kardeşler Türkiye’nin kibrit ve çakmak taşı bile yapamadığı yıllarda Türk zaferi adlı ilk sigara kâğıdı fabrikası yapan, Karabük Demir Çelik, İzmit Selüloz, Sivas Çimento, Bursa Merinos tesisleri, Eceabat Havalimanı ve Haliç kenarında İstanbul Hal Binası’nı yapan müteahhittir.
“Avrupa’dan, Amerika’dan lisanslar alıp uçak yapmak kopyacılıktan ibarettir. Demode tipler için lisans verilmektedir. Yeni icat edilenler ise bir sır gibi, büyük bir kıskançlıkla saklanmaktadır. Binaenaleyh kopyacılıkla devam edilirse, demode şeylerle beyhude yere vakit geçirilecektir. Şu halde Avrupa’dan ve Amerika’nın son sistem tayyarelerine mukabil, yepyeni bir Türk tipi vücuda getirilmelidir” düşüncesiyle 1936 yılında uçak fabrikasının temellerini atar. Hikâye uzundur. 1940 yılı Ekim ayının 7’inci günü Nuri Demirağ’ın İstanbul Yeşilköy’deki fabrikasında üretilen bir uçak, İstanbul’dan, Demirağ’ın doğduğu yer olan Divriği’de kendisinin yaptırdığı Tayyare Meydanı’na inip geri dönmüştür. Siyasi açıdan kendisine sıkıntılar çıkaranlar olur. Uçak fabrikası kapatılır. Uçaklar çürümeye terk edilir. Cumhurbaşkanı İnönü’ye mektup yazar. Çok Partili hayata geçişte 1945 yılında amblemi arı olan ilk muhalefet Milli Kalkınma Partisi’ni kurar. 1945-1950 Meclise giremez. 1954 seçimlerinde Demokrat Parti’den Sivas mebusu olarak meclise girer. İstanbul Boğazı’na ilk asma köprü, Keban Barajı projelerini yapıp ülkenin çölleşme, tarım ve hayvancılıkta gerileme, enerji, barajlar, köprüler, limanlar hakkında çalışmalar yapar.
Divriği’nin eğitim hayatına en büyük katkısı 1937-1938 öğretim yılında yaptırdığı Nuri Demirağ Ortaokulu olur. Demokrat Parti 1950’de hükümete gelince eğitimde hedefi: Her köye bir ilkokul, her ilçeye bir ortaokul ve her vilayete bir lise yapmaktı. Demek ki Divriği diğer ilçelerden önce ortaokula kavuşunca eğitim açısından çok ilçeyi geride bırakır. Bir de Divriğili olup da okumak isteyen gençlere her kademede burs vererek yardımda bulunmuş. 1957 yılında şeker hastalığı nedeniyle 71 yaşında vefat eder.
Evliya Çelebi bu kazada demir madeninden bahseder. Ancak 1937 yılında Maden Tetkik Araştırma Enstitüsü jeologlarından Kowenko ilçede demir madenini keşfeder.
Türklerin efsane olan birinci Ergenekon Destanı’nı, Türk milletini demirle buluşturarak ikinci gerçek Ergenekon Destanı’nı gerçekleştiren Nuri Demirağ ve kardeşi Abdurrahman Demirağ’dır. Onlar 1937 yılanda Karabük Demir Çelik Fabrikası’nın müteahhididir. 1938 yılında demir madenleri işletmeye açıldı. Biliyoruz ki, Cumhuriyet kurulduğunda üç beyazı ve üç siyahı milli sanayii kurarak üretmek ve temin etmek devletin en temel hedefiydi. Un, şeker ve bez. Demir, kömür ve petrol ürünleri (gazyağı, benzin ve mazot ).
Yazımızın başlığında belirttiğim gibi Divriği “yer demir, gök bakır” deyimine yakışan bir yer. “Yer demir” dersek Divriği akla gelmelidir. Odunu yakıp körükle demiri eritip örsle ve çekiçle biçimlendiren atalarımız, 1935 yılında kurulan Etibank’ın çabalarıyla Divriği demir madeni 1938 yılında üretime başlar. Üretilen demir madeni Karabük ve İskenderun Demir Çelik Fabrikalarında işlenmeye başlanır. Divriği Demir ve Çelik Fabrikasını gezme fırsatı bulamadık, uzaktan hayran hayran ve gururla seyrettik.
OYAK Grubuna ait Divriği Demir Çelik Fabrikası
Eti ismi kafanıza takılmasın. Atatürk sanayi işletmelerine Sümer, Eti adlarını verdirerek, Hitit Güneşi gibi simgeleri Ankara’ya getirterek tarih açısından Türkler Anadolu’nun gerçek sahipleridir mesajını vermiştir. Tarih bilinciniz yoksa ad vermeyi de beceremezsiniz. Ya Araplaşır ya Farslaşır ya da başka biri olursunuz. Kendiniz olamazsınız.
Divriği pilavı yiyecektik, ancak bayram nedeniyle her yer kapalıydı. Divriği’nin resmi törenlerin yapıldığı bir mimarın çiziminden çıkmış güzel bir meydanda açık bir çayhane bulduk. Belli ki ilçeye yeni getirilmiş 2 ya da 3 yaşında çınar ağaçlarının altında samimi dostlarımızla yorgunluk çayımızı yudumladık. Bir zamanlar çok hareketli ve canlı olan şimdilerde ise oldukça sessiz, yorgun ve uykuya yatmış görüntüsünde olan istasyona araçlarıyla getirdiler. İlgi ve alakalarından dolayı can dostlara teşekkür ederek, vedalaşıp güzel anılarla ayrıldık.
Devlet Demir Yolları işletmelerinin önemli bir hizmeti olan Divriği- Erzincan arasında çalışan iki vagonlu Ray-Büse binerek Erzincan’a oradan da otobüsle Erzurum’a döndük.
Yardımcı olan tüm dostlara teşekkür ederim. Eğer ilgisiz kalsalardı bu yazımın içeriği bu kadar zengin olamazdı.
Divriği, tarihi eserler yönünden cok zengin ve mutlaka görülmesi gereken bir yer gerçekten. Yazınız için teşekkürler Zübeyir hocam
hocam eserinizi sevkle okudum,beslendim,özlem giderdim.Saygı ve selamlar.
Zübeyir hocamızı ilgi ve merakla takip edip takdir ediyoruz.
Eline sağlık hocam.Tarihe, kültüre, kalkınmaya ve insana dair güzel yazı.