Polis Akademisi'nce düzenlenen 'Yeni Nesil Terör Örgütü: FETÖ'nün Analizi' başlıklı çalıştayın sonuç raporu yayımlandı. O raporun içeriği her gün bölüm bölüm Gazeteniz Palandöken'de...
FETÖ'NÜN ÖRGÜT YAPISINA ve eylemlerine bakıldığında verilen her emri harfiyen yerine getiren bir insan kaynağına dayandığı görülmektedir. Nitekim bu eleman profili neticesinde örgüt yıllar içerisinde gizli şekilde faaliyetlerini yürütmüş ve ayrıca birçok yasa dışı ve gayrı meşru eylemi rahatça gerçekleştirmiştir. Bu sebeple örgütün yapısının ve eylemlerinin tam manasıyla anlaşılabilmesi için örgüt üyelerinin radikalleşme süreçlerinin, zihniyet yapılarının, psikolojik durumlarının ve kişilik yapılarının detaylıca araştırılması önem taşımaktadır.
Birey davranışları ve duyguları üzerinde sağlanan psikolojik ve davranışsal tahakküm, in-sanların zihnî süreçlerinin tamamının kontrol edilmesine imkân tanımaktadır. FETÖ terör örgütünün, üyeleri üzerinde sağlamış olduğu en açık hakimiyet, psikolojik kontrol olarak tanımlanan bu yöntemdir. Bu yöntem ebeveynlerin çocukları üzerinde sağladığı kontrol mekanizmasıyla aynı doğrultuda faaliyet göstermektedir. Ebeveynler çocukları üzerinde kontrolü iki şekilde sağlamaktadır: Birincisi, çocukların davranışları üzerinden ödüllendirme ve cezalandırma yönteminin uygulandığı "Davranışsal Kontrol"dür. İkincisi ise, çocukların hissettikleri üzerinden cezalandırma ve ödüllendirme yönteminin uygulandığı "Psikolojik Kontrol"dür.
Örgüt, mantıksal bir zemin yerine duygular üzerinden hareket etmeyi tercih ettiği için, özellikle 12-13 yaşlarındaki çocukları yurtlarına almaya başladıkları dönemden itibaren Psikolojik Kontrol mekanizmasını çalıştırmaktadır. FETÖ, psikolojik kontrol üzerinden, ödüllendirme ve cezalandırma yöntemini kullanmak ve kutsal değer ve referanslarla grup normlarını benimsetmek suretiyle militanlarının hayatının her alanına sirayet etmiştir. Duygular üzerinde sağladığı hâkimiyet, insan hayatının her alanına müdahale edilmesine imkân tanımıştır.
Bu duruma en çarpıcı örnek, 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ni bombala-yanlar arasında geçen konuşmalardır. Bu konuşmalarda Külliye'nin koordinatları ile ilgili olarak örgüt üyeleri arasında geçen konuşmalarda Külliye için sürekli bir "Kaçak Saray" benzetmesi yapılmıştır. Bu benzetmenin yapılmasının arka planında yatan asıl gerçek, örgüt üyelerinin beslemiş oldukları öfke ve nefret duygularının bu benzetmeyle güncel ve sıcak tutulma isteğidir. Bu sebeple, FETÖ'nün örgüt militanları üzerinde nasıl bir tahakküm kurduğunun anlaşılması için örgüte yönelik sosyo-psikolojik değerlendirmeler yapılması hem bu yapıyla hem de olası benzeri oluşumlarla mücadelede oldukça büyük önem arz etmektedir.
Bütün terör örgütlerinin temelinde radikalleşmenin öncelikli bir role sahip olması gibi FETÖ de üyelerini benzer bir radikalleşme sürecinden geçirmektedir. Bu süreçte ilk olarak; örgüt üyelerinin FETÖ'ye tam bir aidi-yet duygusuyla bağlandıkları görülmektedir.
Bu raporda da FETÖ terör örgütü üyelerinin davranış kalıplarının sosyo-psikolojik analizi yapılırken; örgütten 15 Temmuz öncesi ayrılmış kişilerle yapılan mülakatlar neticesinde elde edilen itiraflara, darbecilerin basına sızan ifadelerine ve örgütün elebaşı Fethullah Gülen'in konuşma metinlerine de başvurul-muştur. FETÖ dünyada var olan benzeri modern kült ve terör yapılanmalarından oldukça farklıdır. Çünkü bu yapılanmanın kendine özgü iki farklı özelliği bulunmak-tadır: Birincisi, örgüt kendisini "stay-behind" bir şekilde yani, militanlarını geri planda ve saklı tu-tan, fakat gerektiğinde aktif hale geçebilecek gizli hücreler şeklinde kurgulamıştır. İkincisi ise örgütün sahip olduğu geniş taban desteğidir. Asıl amacı devleti ve milleti bölmek olan örgütün taban desteğinde azalmalar olsa da soyadını dahi değiştiren Enes Kanter, Hakan Şükür gibi tanınan isimlerin de aralarında olduğu bir kitle tarafından destek almaya devam etmektedir. Özellikle 15 Temmuz sonrasında kendilerini gizlemeyi başarmış olan örgüt üyeleri, sosyal medya aracılığı ile kendilerini KHK mağduru olarak tanıtıp, daimî olarak mağdur rolünü oynamaktadırlar.
Bu süreçte en önemli husus, örgüte yönelik taban desteğinin nasıl eritileceği ya da bu geniş taban desteği içerisinde zihinsel dönüşümün nasıl sağlanacağıdır.
Bu hususu sağlayabilmek içinse örgüt üyelerinin zihinsel değişim ve dönüşümlerinin anla-şılması gerekmektedir. Bütün terör örgütlerinin temelinde radikalleşmenin öncelikli bir role sahip olması gibi FETÖ de üyelerini benzer bir radikalleşme sürecinden geçirmektedir. Bu süreçte ilk olarak; örgüt üyelerinin FETÖ'ye tam bir aidiyet duygusuyla bağlandıkları görülmektedir. Yüksek saygınlık hiyerarşisine sahip olan örgüt, bu aidiyet duygusunu oluşturmak ve geliştirmek için dünyadaki birçok radikal örgüt gibi "biz" ve "onlar" vurgusuna sürekli olarak başvurmaktadır. "Biz" kavramının içinin dindarlık, temizlik, ulvîlik ve yücelik gibi değerlerle doldurulmasıyla örgüt militanları ahlâkî açıdan saf ve üstün kimseler haline geldiklerine inan-maktadırlar. FETÖ'nün gazete tirajından farklı ülkelerde açtığı okul sayısına kadar her alanda en çok sayıda ve üstün olana sahip olma tutkusunun temelinde bu duygusal bozukluk yatmak-tadır.
"Biz" kavramının örgütün ezoterik (gizli) yapısının oluşmasında da önemli işlevlere sahip olduğu söylenebilmektedir. Örgüt üyelerinin bütün ihtiyaçları karşılanarak ve bu kişilerin "biz" içerisinde yer almadıkları durumlarda başlarına maddî ve manevî büyük felaketlerin geleceği yönünde yüksek bir tehdit algısı oluşturularak, örgütün normları kabul ettirilmektedir. Burada sözde yüksek tehdit algısı kritik bir noktadır. Şöyle ki, kadınların başörtüleriyle üniversitelere girmeleri ve kamuda çalışabilmeleri yasal olarak mümkün hale gelmişken dahi örgüt, üyelerinin tedbiri elden bırakmaması gerektiğini çünkü bu durumun kendilerini ortaya çıkarmak için yapılmış bir tuzak olduğu algısını oluşturmuştur. Örgüt, kadın militanlarının başlarını açmaları yönündeki telkinlerine devam etmiş, aksi taktirde kendileri gibi örgütün de ifşa edileceği yönünde yüksek tehdit duygusunu aşılamıştır.
FETÖ elebaşı Gülen'in konuşmalarına bakıldığında, neredeyse hiçbir şekilde "ben" zamirini kullanmadığı ve sürekli olarak bir "biz" vurgusunda bulunduğu görülmektedir. Bu ifadenin sosyo-psikolojik anlamı büyük önem taşımaktadır. Çünkü bireyin tek başına sahip olduğu değerler, örgütün içerisinde girdiğinde erimesi ve grubun normlarını almaya başlaması istenmektedir. "Biz" vurgusuna bir diğer kritik örnek Hıristiyanlıkta Papa'nın söylemleridir. Bir kardinal, Papa olarak seçildikten sonra hayatının geri kalan süresinde daima "biz" zamirini kullanmaktadır. Çünkü bir grubu temsil ettiğini düşünmektedir. Bu temsiliyet kavramı örgüt ele-başı Gülen tarafından da daimî olarak kullanılmaktadır. Kendisini "kâinat imamı" olarak adlandırmasıyla dinî bir lider ve temsilci olduğu yönündeki vurguları da kuvvetlendirmektedir.
Elebaşı Gülen kendisine biçtiği bu pozisyondan hareketle örgüt üyelerine hiçbir zaman is-teklerini doğrudan söylememiş ve dolaylı iletişimi kullanmıştır. Bu iletişim tekniği insanlar üzerinde mistik bir etki oluşturduğu gibi "biz"in "ben"e dönüşmesini engellemiştir. Oluşturulan bu mistik konum ve sıklıkla başvurduğu Mesih ve mehdi kavramları sayesinde kendisini örgüt üyelerinin gözünde Mehdi yerine koymayı başarmıştır. Nitekim örgütün dinler arası diyalog çalışmalarını büyük bir arzuyla yürüttüğü dönemde Aksiyon Dergisi'nin 8 Aralık 2003 tarihli 470. sayısının kapak resminde Hz. İsa'nın resminin yer alması ve dünyanın onun gelişini beklediği vurgusunun yapılmasının temelinde de oluşturulmak istenilen bu algı yatmaktadır.
FETÖ örgüt üyelerine aileleri tarafından verilen yasal isimlerinin dışında yeni isimler vermektedir. Böylelikle birçok örgüt üyesi birbirini gerçek isimleriyle tanımadıkları gibi aldıkları yeni isim sonrasında ailenin verdiği değer ve ahlâk anlayışının dışında yeni bir değerler kümesine ve ahlâk anlayışı sahip olmaktadırlar.
FETÖ'nün "biz" öznesini kullanmasının bir diğer sebebini örgüt üyelerinin tüm eski sosyal çevresinden ve dahası ailelerinden dahi duygusal olarak koparılmak istenmesi teşkil etmektedir. Radikalleşme teorilerine göre aile, akraba, arkadaş vb. kişi ve gruplarla sosyal bağları kuvvetli olan kişilerin radikal örgütlere katılması mümkün değildir. Nitekim FETÖ hem üyelerinin radikalleşmesini sağlamak hem de üyelerine yeni değer yargıları aşılayabilmek için üyelerinin örgüt dışındaki kişilerle olan her türlü alışverişini sınırlandırmış ve tüm eski grup bağlarının zayıflamasını sağlamıştır.
Örgüt militanlarının aileleriyle örgüt hakkında hiçbir bilgi paylaşmaması ve ailelerinin rızası hilafına örgütün aldığı kararları yerine getirmeleri bunların örgütü yeni aileleri olarak benimsediklerini göstermektedir. Nite-kim FETÖ örgüt üyelerinin aileleri tarafından verilen yasal isimlerinin dışında üyelerine yeni isimler vermektedir. Böylelikle birçok örgüt üyesi birbirini gerçek isimleriyle tanımadıkları gibi aldıkları yeni isim sonrasında ailenin verdiği değer ve ahlâk anlayışının dışında yeni bir değerler kümesine ve ahlâk anlayışı sahip olmaktadırlar. Bu sayede ailenin verdiği ahlâk anlayışında birisini kandırarak himmet toplamak, soru çalarak sınav kazanmak, sahte belgelerle iş arkadaşlarını makamından uzaklaştırmak, görevini kötüye kullanmak ve kendi ülkelerine ihanet etmek gibi davranışlar asla kabul edilemez tutumlar olarak nitelenirken; yeniden inşa edilen bu sahte kimlik ve ahlâk anlayışı sayesinde kişi tüm bu ahlâksızlıkları ve suçları en ufak vicdan rahatsızlığı yaşamadan gerçekleştirebilir hale gelmektedir.
Örgütün bu yeni aile ve kimlik oluşturmasında "ağabey" ve "abla" adı verilen kişilerin bü-yük etkisi bulunmaktadır. Terör örgütlerince örgüte kazandırılan kişilerin kıdemli örgüt men-suplarının sorumluluğuna verilmesine benzer şekilde FETÖ'de de örgüte yeni katılan kişiler ağabey ve ablalara teslim edilmektedir. Böylelikle FETÖ üyelerini küçük yaşlardan itibaren birtakım semboller içerisine hapsetmekte, aralarındaki duygusal bağı sürekli olarak arttırmakta ve adeta yeni bir aile yapısı inşa etmektedir. Bilindiği üzere bir ailede anne ve babadan sonra birincil yakınlık duyulan aile bireyleri ağabey ve ablalardır. Nitekim örgüt üyelerinin araların-daki hitaplarda ağabey ve abladan başka kelime seçmemelerinin nedeni, kendilerinin bir aile olduğu algısını aşılamaktır. Bu hareketle örgüt duygusal bağı ön plana çıkararak anne ve baba-nın yerini almayı hedeflemektedir.
Örgütün çocukları kazanmak için özellikle liseye geçiş dönemini kullanmasının da önemli bir nedeni bulunmaktadır. Bu süreç, öğrencilerin ergenlik dönemlerine ait kimlik krizlerinin yaşandığı, liselere giriş sınavlarına hazırlandıkları sancılı bir zaman dilimidir. Bu dönemde kimlik krizi yaşayan ve liselere giriş sınavlarına hazırlanan geleceği parlak, zeki öğrencilere semboller aşılanarak örgüte çekilmektedir. Bu süreçte örgüt, zeki ve disiplinli öğrencileri kazanmak için uğraşırken, sorgulayan ve eleştiren öğrencileri örgütten uzak tutmaktadır.
Seçtikleri öğrenciler arasında ilerleyen dönemlerde kendilerini sorgulamaya başlaması durumunda onlarla da iletişimlerini zamanla kestikleri görülmektedir. Örgüt, sorgulamaya başla-yan öğrencilere hiçbir zaman gruptan çıkmalarına yönelik ifadelerde bulunmamaktadır. Bu yaklaşım nedeniyle de örgüte girmenin ve çıkmanın 'gönüllülük' esasına göre yapıldığı algısı oluşturulmaktadır. Bunun yanında kendileri için önemli olan ve işlerine yarayacak kişilerin örgütten ayrılmak istemesi durumunda ise örgüt adeta seferber olmakta ve kişiyi geri kazanmak için ihtiyacına yönelik göz boyayan elektronik hediyeler vermek, gerekirse kendisi ve ailesi ile tehdit etmek başta olmak üzere her yolu denemektedir. Örgüt 15 Temmuz öncesinde kendisi ile irtibatını kesmiş olan kişileri darbe girişimi sonrasında telefonla defalarca arayarak tekrar meşruiyet zemini kazanmak ve tabanını güçlendirmek istemiştir.
FETÖ yukarıda belirtildiği üzere sembolleri çok iyi bir şekilde kullanmakla birlikte, rüyalara ve İslam dinine ait kutsal kelimeler içeren söylemlere ve uygulamalara da önemli bir yönlendirici faktör olarak sık sık başvurmaktadır. FETÖ'nün kullanmış olduğu söylem ve uygulama örneklerinin bazıları aşağıda belirtilmiştir:
? FETÖ elebaşı Gülen'in Peygamberle birlikte evleri ziyaret etmesi
?Namaz sırasında Gülen için ayrıca bir seccadenin serilmesi
?Bazı evlerde Gülen'in terliğinin olduğunun söylenmesi
? Ağabey ve ablalar tarafından gizlice terliklere gül suyu dökülerek, gül suyu kokmaya başlayınca evlere Gülen'in geldiğinin söylenmesi
?Rüyalarda görülen şeylerin kişilere doğrudan verilmesi
Çocukların gideceği okulların belirlenmesi açısından "sen mavi gözlüsün senden çok iyi bir denizci olur" gibi söylemlerin kullanılması. Örgütün oluşumunda ve üyelerin haberleşmesinde de bu sembollerin büyük önemi bulunmaktadır. Sembollerin kullanılması sayesinde örgüt üye-lerinin bir mesajı daha iyi özümsemeleri sağlandığı gibi örgütün hücreleri arasındaki gizli ileti-şim de sağlanabilmektedir.
Nitekim FETÖ'nün kısa süre içerisinde bir darbe girişiminde bulunacağının sembolik me-sajları örgüt üyelerine Eylül 2015 ve Mayıs 2016 aylarındaki Sızıntı Dergisi'nin kapak resim-lerinde ve Zaman Gazetesi'nin 2015 yılının son aylarında yayınlanmaya başlayan reklam fil-minde işaret edilmiştir. Derginin Eylül 2015 kapağında uçaklar, helikopterler, gemi ve bekle-nen sevgiliyi anlatan bir dörtlük bulunmaktadır. Esasında bir kültür dergisi olan Sızıntı'nın böyle bir kapak yapmasının normal karşılanacak bir duruma karşılık gelmediği aşikârdır. Kapakta yer alan dörtlüğün anlattığı beklenen sevgiliyle sembolize edilen esasında örgüt elebaşı Gülen'den başkası değildir.
Sızıntı'nın Mayıs 2016 kapağında ise asker kıyafetine benzer elbiseli bir elin kapıyı açıyor olması ve kapaktaki kurtuluş, beklenti üzerine yazılmış dörtlük darbe girişimine işaret eden başka bir sembolik mesaj olarak yer almaktadır. Zaman Gazetesi'nin, 2015'te yayınlanmaya başlayan reklam filminin temasında, bir siren sesi duyulmakta, bir helikopterle şehrin üzerinde dolaşılmakta ve ani bir kesintinin ardından gülen bir bebek gösterilmek suretiyle yeni bir doğuma işaret edilmektedir. FETÖ yakın gelecekte üyelerine helikopterlerle masum insanlara ateş ettirmek ve de üyelerinin bu vahşi eylemi sorgusuz sualsiz kabul etmelerini sağlamak için yukarıda belirtildiği üzere, bir sembol ve bir psikolojik kontrol yüklemesi yaptığı anlaşılmaktadır.
Darbeyle ilgili bir diğer ilginç sembol ve mesaj Milli Eğitim Bakanlığı tarafından dağıtılan ve her yıl Eylül ve Ekim aylarında basılan yardımcı ders kitaplarından birinde yer alan etkinlik konusudur. FETÖ yapılanmasının MEB içerisinde hâkim olduğu dönemde, Eylül ayı içeri-sinde basılan yardımcı bir kitapta "15 Temmuz Uçurtma Şenlikleri" başlıklı bir okuma metni yer almaktadır. Bu durum, 15 Temmuz darbe girişimi sürecinin FETÖ tarafından belirli bir planlama dahilinde çizildiğini göstermektedir. Bununla birlikte darbe girişiminin sübliminal bir mesaj olarak öğrencilere verilmek istendiğini veya hücreler arası iletişimin sağlanmaya çalışıldığını da söylemek pekâlâ mümkündür.
FETÖ'nün sembolleri kullanırken nesnelere yönelik kutsiyete de oldukça önem verdiği görülmektedir. Örgütün toplumumuz açısından tarihî ve dinî anlamları derin olan unsurlar üzerinden mesaj vermek için planlar yaptığı görülmektedir. Toplumsal hafıza açısından büyük kıymete sahip bu kişi ve unsurlara yönelik aşağıdaki örnekler dikkat çekicidir:
? 2005 yılında Hakan Şükür'ün Yavuz Sultan Selim'in kaftanını alıp Fethullah Gülen'e götürmek istemesi. Eğer Kaftan çalınmış olsaydı bir daha geri gelmesi çok da mümkün olmayacaktı. Planlanan darbe girişiminin başarılı olması halinde, büyük ihtimalle örgüt elebaşının kaftanı giyip Türkiye'ye geri dönmesi planlanmaktaydı. Yavuz Sultan Selim'in kutsal sayılan Hicaz bölgesinin Osmanlı topraklarına katan ve toplumumuzda halifeliği Türklere getiren muzaffer bir padişah olarak biliniyor olması, oluşturulmak istenen algının ne denli önemli olduğunu göstermektedir.
? FETÖ'nün Türkiye'de açtığı kolej ve üniversitelere Selahaddin Eyyubi, Süleyman Şah, Melikşah, Mevlana, Orhangazi, Fatih, Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu ve Turgut Özal gibi Türk ve İslam büyüklerinin isimlerini vermesi bu okullar üzerinden görkemli bir örgütlenmenin olduğu mesajının verilmesine hizmet etmektedir.
? 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında İzmir'deki Yamanlar ilkokulunda bulunan gizli bir odada alçıdan yapılmış bir el heykeline rastlanılmıştır. Yapılan incelemede bu heykelin örgüt elebaşı Gülen'in eli olarak düşünüldüğü ve odaya gelenlerin bu heykeli öptükleri öğrenilmiştir. Böylelikle örgüt elebaşının maddî ve manevî hâkimiyetinin somut bir sembolü olarak bu ritüelin uygulandığı anlaşılmıştır.
FETÖ'nün sembolleri sıkça kullanarak üyelerini eğitmesi esas itibariyle bir radikalleşme örneği şeklinde tezahür etmektedir. Fakat bu yapısı mevcut radikalleşme teorilerinin dahi açıklamada yetersiz kaldığı hususları da içermektedir. Özellikle psikolojik, sosyolojik ve kriminolojik açılardan sorunlu olan bireylerin belirli bir zaman dilimi içerisinde radikalleştiklerine şahit olunmaktadır. Radikalleşen bu kişiler en aktif, faal ve örgütlü aşırılıkçı hareketlere yönelmektedirler. FETÖ'nün üyelerinin radikalleşmeleri ise örgüte katılımdan önce değil, tam tersine örgüte katılmalarından sonra gerçekleşmektedir. Kendisiyle ve çevresiyle herhangi bir sorunu olmayan kişiler örgütteki endoktrinizasyon süreci sonrasında örgütün gizli yapısına uyum sağlayacak bir radikale dönüşmektedir.
FETÖ üyelerinin radikalleşme süreçlerinin genel radikalleşme eğilimlerinden bir diğer farkı sürecin normale göre çok daha uzun bir zaman dilimini içermesidir. Radikalleşme teorileri açısından radikalleşme sürecinin 3 ila 12 ay arasında gerçekleştiği belirtilmektedir. Buna mukabil FETÖ üyelerinin radikalleşme sürecinin on yılları alabildiği görülmektedir. Örgütün 30-40 yıl gibi bir süre zarfında sürekli olarak üyelerini kendi görüşleri çerçevesinde radikalleştirdiği ve 17-25 Aralık darbe girişimleri sonrasında ise bu radikalleşmeyi aktif hale getirdiği anlaşılmaktadır. Bu uzun süre zarfında örgüt üyeleri adeta çift kişilikli bir hayat sürdürmüşlerdir. Örgüt üyeleri örgü-tün dışındaki dünyada sürekli bir anarşi ve zulmün hâkim olduğuna ikna edilmiş ve sadece kendilerinin yaşadığı hayalî ve talî bir dünya içinde yaşamaya başlamışlardır.
FETÖ'nün sembolleri sıkça kullanarak üyelerini eğitmesi esas itibariyle bir radikalleşme örneği şeklinde tezahür etmektedir. Fakat bu yapısı mevcut radikalleşme teorilerinin dahi açıklamada yetersiz kaldığı hususları da içermektedir.
Bu sebeple bu kadar uzun bir süre böyle bir yapı içerisinde eğitilmiş ve daimî olarak radikalleşmesi devam etmiş kişilerin normalleşmelerinin de çok uzun süreceği düşünülebilmektedir.
Nitekim 7 Şubat'tan, 17-25 Aralık'tan ve örgüt elebaşı Gülen'in beddua kasetlerinden sonra örgütten ayrılmayan FETÖ üyelerinin 15 Temmuz'dan sonra da örgütten ayrılmayacakları değerlendirilmektedir. Bu nedenle örgüt üyelerinin birbirleriyle temas halinde olacaklarını konuşurken, normal insanlar gibi bir gerçeklik üzerinden hareket etmediklerinin ve kendilerine özgü normları ve gerçeklikleri kabul ettiklerinin kesinlikle unutulmaması gerekmektedir.
Bu noktada örgüt üyesi birinin söylemiş olduğu şu cümleler çok önemlidir: "Ben bütün köprüleri attım. Hiç kimseyle konuşmuyorum. Bundan sonra nereye geri döneceğim." Atılan bu köprülerin farklı bir şekilde ve yerde tekrar kurulabileceği her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. Örgüt "post-gerçeklik" olarak adlandırılan, gerçekliği olmayan konuları bu tür söylemlerle mağdur rolü oynayarak gerçekmiş gibi göstermeye çalışmaktadır. Bu sebeple örgütün gerçeği yansıtmayan söylemleri karşısında toplum olarak dik ve dirayetli durulması oldukça önemlidir. FETÖ ile birkaç nesil sürecek bir "savaş" içerisinde olduğumuzu, devlet ve millet olarak savaşın bir bölümünü kazandığımızı ve savaşın devam edeceğini asla unutmamamız gerekmektedir.
Yarın: FETÖ'NÜN DİNÎ ANLAYIŞI