Cumhurbaşkanları la yüs'el değildir; tabi ki eleştirilebilir. Ancak bu eleştiri, önceki gün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı gibi hakaret, iftira ve istiskal ise, dünyanın hiç bir yerinde kimse buna, "tenkit"
nazarıyla bakmaz, bakamaz...
Hakaretle eleştiri arasında
Palandöken kadar ulu bir dağ vardır.
Demokratik yollarla yapılan bir
seçimde, üstelik de halkın yüzde elli
ikisinin desteğini alarak işbaşına gelmiş bir Cumhurbaşkanı için "diktatör
bozuntusu" şeklinde son derece çirkin
bir yakıştırmada bulunmak, Tayyip Bey'i ne "diktatör" yapar, ne de O'nun halk nezdindeki değerine halel getirir.
Şurası muhakkak ki, bu tarz bir üslup
kullanan ve de bunu son zamanlarda
teamül haline getiren Kemal
Kılıçdaroğlu, ciddi biçimde ahlâk ve izan erozyonu yaşıyor.
Siyaseten alt edemediği Tayyip Bey'e karşı akılalmaz bir kin ve öfke
besleyen Kılıçdaroğlu, bu haddini aşan sözleriyle zahir, girdiği son yedi seçimi de kaybetmesinin üstünü perdelemek istiyor!
Önce açıkça PKK terörüne destek veren sözde akademisyenlere arka çıktı, sonra da hızını alamayıp sadece kendisini ve partisini küçülten bu çıkışı yaptı!
Benim anlamadığım şu:
CHP'nin içinde hiç mi aklıselim kimse
kalmadı ki, Kılıçdaroğlu'nun bu iflâh olmaz histeri krizlerine ve CHP'nin hızla sürüklendiği felakete "dur"
demiyor.
Dün CHP'nin parti meclisi üyeleri
seçildi. Dikkat ettim, CHP
delegelerinin önceliği, tepe taklak giden partilerini kurtarmak
değildi. Hemen herkes su alan CHP
teknesine binmenin derdindeydi!
Demek ki, Kılıçdaroğlu'nun ısrarla altını çizdiği, "yeni CHP" tam da bu!
Ne diyelim, Allah akıl fikir versin...
Cumhuriyet'le yaşıt bir partinin hem de sol siyaseti
savunmasına rağmen inatla kendini uçuruma savurması, olsa olsa " Türkiye solu"na mahsus bir politika şeklidir.