Ertuğrul Özkökün 13 Ekim 2018 tarihli yazısı, Devlet Bahçeli ile yapılmış bir görüşmeden oluşuyor. Görüşme; 15 Temmuz sürecinden bu yana geçen 28 ay içinde özellikle MHP zaviyesinden neler yaşandığını, Bahçelinin bugünkü politik atmosferi nasıl okuduğunu ve yerel seçimler odaklı olmak üzere yakın gelecekten neler beklediğini içeriyor.
İlk bakışta, daha başlığından merak uyandıran bir köşe yazısı. Siyasilerin artık istedikleri anda, istedikleri genişlikteki kitleye seslenme imkânları düşünüldüğünde, oldukça önemli bir ismin, bir gazetede mülakat tarzında bir yazıyla belirmesi heyecanlandırıyor. Peki görüşmenin aktarıldığı köşe yazısı esasen ne söylüyor?
Türkçe bilmeyen fakat kendisine devletin bekası tamlamasının öğretildiği bir kimse, yazıya bir göz gezdirerek Bahçelinin biricik odağının devletin bekası olduğunu anlayacaktır. Türkçe bilmeyen biri bile anlayacaktır diyoruz çünkü diğer sözcükler devletin bekası ifadesinin önüne ve arkasına yerleştirilmiş birer figüran adeta.
Üniversitede öğrenci olduğu 1967 yılında Ülkü Ocakları yöneticiliği ile adım attığı siyasette hala aktif olan devlet erkanından bir ismin, devletin bekasını her şeyden çok önemsiyor olmasına vatansever bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak evvela teşekkür edeyim. Fakat şunu sormadan da geçemeyeceğim: Devletin bekası ne demek Devlet Bey? Bekanın sözlük anlamı olan kalıcılığı, ölmezliği göz önünde bulundurarak tekrar soralım. Sizin devletin kalıcılığı için gerekli gördüğünüz ortam ve şartlar ile benimki yahut karşı esnaf Hasan amcanınki veya Profesör Ayşe Hocanınki aynı mıdır?
Birkaç temel unsur dışında tanımlarımızın benzerlik göstermesi dahi mümkün değil. Cumhur ittifakının ve şimdi de yerel seçimlerde bir siyasi kombin bulunacak olmasının nedenini açıklarken devletin bekası önceliğimizdir, ifadesi ile ne denmeye çalışıldığı onlarca başka soruyu doğuruyor.
Sayın Bahçeli gerçekten anlamlı olmaya çalıştı mı yoksa devletin bekası ifadesi risk taşımaması ve her kapıyı açması itibariyle tercih edilen bir maymuncuk mu? Okurlar olarak söz konusu görüşmeden bunu öğrenmeyeceksek, Sayın Özkökün bu görüşmeyi köşesine taşımasının gazetecilik açısından niteliğini sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Zira Sayın Bahçelinin devletin bekasını önceleyen bir kimse olabileceğini kendisine özellikle bilenmemiş herkes zaten onaylayacaktır. Bu yazıda ise; kendisinin devletin bekası konusundaki somut fikirlerini okumak ve ittifak hamlelerinin arkasındaki gerçek motivasyonu görmek isterdik.
Görüşmeye dair bir diğer odak noktası ise yerel seçimlerde 3 büyük şehri kazanmanın Cumhurbaşkanlığı sisteminin yerleşmesi için elzem koşullardan olması. Yakın siyasi hayatın bizzat şahidi olmuş ve akademisyen kimliğini ve alışkanlıklarını terk etmediği söylenen Devlet Bahçeliden yerel seçimlerde üç büyük şehri kazanmak ve cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin oturması ve yürümesi arasındaki doğrudan ilişkiyi göstermesini haklı olarak beklerdim.
Zira gidilen seçim genel seçimler olsaydı ve Sayın Bahçeli; mecliste üstünlük sağlayan parti ile seçilen cumhurbaşkanının aynı partiden olması gerektiğini açıklıyor olsaydı, yeni sistemin iç dinamikleri içinde bunu pekâlâ anlayabilirdim. Fakat kendisinin, yerel idareler ve yeni sistem arasında nasıl bir ilişki gördüğünü açıklamaması nedeni ile bu vurgusunun da havada kaldığı kanısındayım. Yine de biz hüsnüzanı elden bırakmayarak Sayın Bahçelinin bir gazete köşesinde yer verilmeye müsait derinlik ve uzunlukta cevaplar vermek istediğine inanarak konuyu burada noktalayalım.
Her ne kadar burada Devlet Bahçeli ve Ertuğrul Özkök görüşmesi üzerinden örneklemiş olsak da rahatsız eden problem daha geniş bir tartışmanın konusu. Özellikle siyasilerin altı dolu olmayan ifadeler ile gündem yaratma çabası, hangi bağlama konulursa konulsun göze batmayacak kadar sloganlaşmış ifadeleri en kritik anlarda kullanması
Bunlar asılsorunun yalnızca birkaç alt başlığı. Aslen; söylemlerimiz yavanlaştıkça eylemlerimiz, eylemlerimiz yavanlaştıkça düşünce dünyamız yavanlaşıyor. Bu yozlaşma siyasilerden başlayınca da topluma intikal etmemesi imkânsız oluyor.