Erzurum'da suret-i haktan gözükerek hatta 17-25 Aralık yargı darbe girişiminden sonra, hükümetin yanında duruyormuş gibi yapıp yazılı açıklama yapmasına
rağmen, aslında Kırkıncı cemaati içindeki bazı adamların niyetleri bambaşkaydı!
O tarihlerde
Kırkıncı cemaati ikiye bölünmüştü. Bir kısmı
hükümetten yana tavır almıştı. Cemaatin ana
iskeletini oluşturan yanı da o günlerde Zaman
gazetesi aracılığıyla üst üste tekzipler yayınlatmıştı. Demişti ki, "Biz Fethullah Hoca'nın yanındayız." Ne var ki bu çifte standarda karşın, bazı etkin
politikacılar bu cemaate destek vermiş ve bu
cemaatin kimi şarlatanlarının ahali üzerinde baskı kurmasına zemin hazırlamıştı. Oysa onlar da
FETÖ'yle aynı amacı taşıyorlardı!
Aralarındaki başlıca fark, FETÖ çok büyüktü, bunlar küçük ve yereldi. Bu sebeple üniversiteyi ele
geçirmek ve ufak çaplı ticaretle yetinmek
zorundaydılar.
Hükümetin kararlı duruşunu görünce, konjonktürel
davranıp, Erzurum çapında FETÖ'den boşalan yeri,
başkalarından önce doldurmak istediler. Bu sebeple de
merhum Mehmet
Kırkıncı'nın dahi haberi olmayan o sahte bildirileri yayınladılar!
Beri yanda da Kırkıncı cemaati adına birileri, hem FETÖ'nün mallarını üzerlerine geçirdiler, hem de bu yasadışı örgüt daha çok para kazansın diye,
kitaplarını kendi yayınevlerinde sattılar!
Zannettiler ki bu ucuz numara ve kendilerine olan siyasi iltifat sayesinde, yeni bir FETÖ oluruz! Haksız da sayılmazlardı hani, yeri geldi siyasete nüfuz
ettiler, yeri de geldi üniversitedeki öğretim üyesi kadrolarının çoğunun paralelcilere verilmesini
sağladılar.
Halk nezdinde ciddi bir karşılıkları olmamasına
rağmen yine de büsbütün hikâye değillerdi yani... Ama herkesi sersem, kendilerini allame zanneden bu adamların unuttukları bir şey vardı:
Devlet uyuyormuş gibi yapar, fakat aslında
hiç uyumaz...