Bu ülkenin yetiştirdiği en kıymetli beyin cerrahlarından biri olan, bu şehrin bir evladı olması ve dolaysıyla da hemşeh- rimiz olduğu ve de dünyanın dört bir yanından yağan "bize gel" tekliflerine rağmen, Erzurum'da kalmayı tercih ettiği için de misliyle onur duydu- ğum sevgili dostum Prof.Dr. Mehmet Dumlu Ay- dın, bir "cins kafa" olarak şöyle demişti:
"Bu ül- kede rol yapanlarla, yol yapanları ayırmadığımız sürece ilerlememiz mümkün değil"
Evet; bu ülkenin iki temel sorunu var:
Bir yanda sadece rol yapan bir takım eyyamcı hacıyatmazlar var; diğer yanda ise, "ülkem için daha fazla ne yapabilirim" diye kafa çatlatan gerçek yurtseverler...
Bunlar hayatın içinde... Bazen bir bürokrat olarak karşımıza çıkıyor, bazen bir siyasetçi, bazen de daha çok para kazanmak yerine, ülkem için daha çok nasıl üretim yaparım, kaygısındaki iş insanları olarak kendilerini göstermeye çalışmalarsa da bizler görüyoruz.
Bunlar, kimi zaman da vali olarak size bize "merhaba" diyor...
Bendeniz meslek hayatım boyunca hep, "kim ki ben sizin kurtarıcınızım" dediyse, onlardan hep kaçtım. Çünkü; inanıyorum ki; bir şehrin kalkınması için önce o şehri, kendisini "kurtarıcı" olarak takdim eden kimselerden kurtarmak gerekiyor.
Tabi ki bunun tam tersi de mümkün...
Misal; bir şehrin valisi ya da belediye başkanı hakiki manada bir önder, bir rol modeli ya da bir moral kaynağı olabilir.
Kurtarıcı değil; ama iyi bir yol arkadaşı...
Hani Dumlu Hoca'nın dediği gibi, rol yapmadan yol yapmaya çalışan, samimi kimseler...
Erzurum şu sıralar bu imkânı yakalamış gibi görünüyor.
Bir yanda arka planı olmadan görev yaptığı şehre artı değer kazandırmaya çalışan bir valimiz ve bir de aynı ülkü peşinde olan bir belediye başkanımız var.
Vali Okay Memiş'i geldiğinden beri yakından takip ediyoruz. Bazen hiç de sorumluluk alanına girmeyen konulara dahi müdahil olarak istiyor; istiyor ki şehrin her meselesinin çözümüne ortak olsun. Bazen de rol yapanlara karşı öyle bir yol açıyor ve ne kadar eyyamcı varsa hepsi ters köşe oluyor.
Keza Mehmet Sekmen...
O da geride kalan beş yılda çok ezber bozdu, besbelli ki yeni beş yılda da ezber bozmaya ve bu şehre bir tuğla üstüne sağlam bir tuğla kurmaya çalışacak.
Kim ki, "ben sizin kurtarıcınızım" demiyorsa, anlayınız ki orada bir kalite ve esaslı bir "mücadele adamlığı" vardır.
Buyurmak yerine, her kesimi dinlemek...
Ben bilirim demek yerine, sizin de görüşleriniz kıymetlidir demek...
Laf ebeliği yaparak popülizmin arkasına sığınmak yerine, çıplak gerçeklerle yüzleşmeyi kabul etmek...
Devlet günahtan ve hatadan münezzehtir demek yerine, devlet olarak, biz nerede nasıl bir yanlış yapıyorsak, o yanlışı derhal düzeltmeliyiz, anlayışını hakim kılmak...
Eş dost sofralarında gününü gün etmek yerine, şehrin her kesiminin fotoğrafını çekmek adına, daha çok insanla birlikte olmak ve herkesi dinlemek...
Geldiği günden itibaren Vali Memiş'in bizde bıraktığı intiba bu oldu.
"Ben sizin ağanız değilim"
Bu şehir halkının da maraba olmadığına göre, demek ki bu anlayıştan yarınlara dair müspet düşünceler, hatta kuvveden fiile geçen halis ameller doğacaktır.
Tabi ki valilerin ya da belediye başkanlarının ellerinde birer sihirli değnek yok ki, dokundukları her tarafı birer cennet bahçesi yapsınlar...
Lakin, valiler ve belediye başkanları eğer kendilerini o şehrin efendileri değil de hizmetle mükellef birer kuma görevlisi olarak görürlerse, işte orada inkişaf da olur, huzur da olur, demokrasi de olur, insanlık da olur ve elbette ki bütün bunların neticesinde hizmet de olur.
Değil mi ki her gecenin ardı sabahla nihayet bulur. Şu halde Erzurum'da kendisini milletin efendisi yerine, milletin hizmetlisi gören bir valilimiz ve de aynı anlayışta bir belediye başkanımız var, şu halde şairin dediği gibi "...İki el bir baş içindir, baş da sende, el de sendedir" anlayışını hayatımızın düsturu kılmalıyız.
Bu ülke, eyyamcılardan çok çekti. Bari şimdiden sonra yol yapanların önüne uçurumlar açmayalım. Çünkü belki yarın öyle bir hal alacak ki istesek de yol yapacağımız bir vatan toprağı olmayacak.