İyilik (hayr) ister bir davranış, ister bir ibadet, ister mal yani dünyalık bakımından olsun; dinî ve dünyaya ait meselelerde faydalı olan, arzu edilen şeyleri ifade eder. İyilik; istenilen, kötü karşılanmayan, kendisine rağbet edilen bir değerdir.
İyiliğin karşıtı kötülük (şer)dir. Mü'minler, inançları gereği, kendileri kötülüğe sebep olamaz, kötülük üretemezler. Onlar iyinin ve iyiliğin takipçisi olurlar. Kendi iradeleri dışında bir kötülükle karşılaştıkları zaman sabrederler, ya da kötülüğü iyiliğe çevirmeye çalışırlar.
Müslümanlar, insanlar arasından çıkarılmış en hayırlı topluluktur. Çünkü onlar Allah'a iman eder, iyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar. Kur'ân, "Sizden, insanları hayra/iyiliğe çağıran bir topluluk bulunsun ?" buyurmaktadır. Müfessirlere göre buradaki hayr, İslâm'dır, İslâm'ın ilkeleridir, salih ameldir, faydalı olan her türlü iş ve ahlâktır.
İyilik yüce bir duygu ve bir insanlık idealidir. Bakınız şu ayette, iyiliğin ve iyi Müslüman olmanın şartları en özlü bir şekilde şöyle sıralanmaktadır:
"Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Lâkin asıl iyilik; Allah'a, ahiret gününe, meleklere kitaplara, peygamberlere inananların iyiliğidir ve sevgisini yüreğinde duya duya yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve kölelere infak eden, namaz kılan, zekat veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanlarında sabredenlerin iyiliğidir. İşte bunlar doğru olanlardır ve Allah saygısıyla dolu olanlar da ancak bunlardır." (Bakara:17)
Yine Kur'ân, bizlerin iyilik ve takvada birbirimizle yardımlaşmamızı, buna mukabil kötülük ve günaha dalma konusunda birbirimizle yardımlaşmamamızı emreder. Böylece İslâm'ın hayat felsefesi, iyilik yaparak başkalarına güzel örnek olmayı önemsemektedir. Peygamberimizin hayat felsefesi, hakkı ve hayrı yani iyiliği yaymak üzerine dayanır. O Yüce peygamberin hayatı hep iyiliğe endekslenmiştir. Onun, yetimleri, yoksulları, zorda ve darda kalanları, maddi ve manevi yardıma muhtaç olanları nasıl bağrına bastığını, onlarla nasıl candan ve fedakârca ilgilendiğini biliyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıl ramazan ayının ana temasını "Vakit iyilik vakti, bu ramazan ve her zaman" olarak belirlemiş. Zaten Müslüman, bütün hayatı boyunca iyilik yapmakla yükümlüdür. Çünkü iyilik yapmak, mutlu olmanın da sebebidir.
Malum dünyada insanlara üç şey eşlik eder: Dost, mal ve iyilikler. Fakat bunlardan sadece sonuncusu vefalıdır. Çünkü insan öldüğünde malı evinin kapısından bile çıkamaz. Eşi ve dostları kabre kadar gidip oradan öteye geçemez. Ama iyilik insanla beraber olur; ebediyen ondan ayrılmaz ve sahibinin adını geride kalanlarına ve dostlarına unutturmaz.
Bu iyilikleri yapabilmek için de hayırsever olmamız lazımdır. Hayırsever olmamız için de inançlı, sevgi dolu, diğergam olmamız gerekir. Allah'ı seven O'nun yaratıklarını da sever. "Yaratılanı sev, yaratandan ötürü" sözü bunu ne güzel anlatmaktadır.
Dünyada insanlara karşı iyilik yapmak, âhirette insanı mutlu kılacak ve cennete girmesine vesile olacak bir hayrı önden göndermek demektir. Halk arasındaki "Ne verirsin elinle, o gelir seninle" güzel sözü bu fikri yansıtmaktadır. Yunus Emre'nin şu dizelerinde de bu durum ne güzel dile getirilmektedir:
Geldi geçti ömrüm benim
Şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle gelir
Şol göz yumup açmış gibi
İş bu söze Hak tanıktır
Bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide
Kafesten kuş uçmuş gibi
Bir garibe vardın ise
Bir yudum su verdin ise
Yarın anda karşı gele
Hak şarabın içmiş gibi
Bir miskini gördün ise
Bir eskice verdin ise
Yarın anda sana gele
Hulle donun biçmiş gibi
Yunus Emre bu dünyada
İki kişi kalır derler
Meğer Hızır, İlyas ola
Ab-ı hayat içmiş gibi