Sana Ey Şehrim!.. Ne kadar şükran sunsam, azdır. Sayende olaylara farklı bakmayı, insanların kim olduğunu öğrendim, kendimi tanıdım, kendimi geliştirdim, kendimle insanları kıyasladım, benden her konuda çok becerikli, yetenekli çok daha iyileri olduğunu gördüm ama sana sevdam başkalarınınkinden ağır bastı.
Ey Şehir, senin için üzüldüm, sevindim, endişelendim, ağladım, güldüm, yalnızlığa düştüm, acze düştüm, ama senin için düştüğüm çaresizliğe, sıkıntıya, huzursuzluğa dair şikâyetim olmadı, olmayacak. Kimsesizlikte diyecektim ama kalemim yazmadı, “hiç kimse kimsesiz değil herkesin var bir kimsesi, Hiç kimsesiz kaldım yetiş eyy kimsesizler kimsesi” diyen şairin umudundan umutlandım.
Ey Şehir, sen Güneşsin ben etrafında dönen kamer. Benim tek sıkıntım senden uzak, senden ayrı kalmak. Sahrada seraplar gördüm, susuzluğumu senin yer aldığın o serapların suyu ile giderdim. Konuşmamı da, yazmamı da, suskunluğumu senin varlığınla kazandım. Doğduğumdan bu güne ve bundan sonra da ömrüm oldukça, bu can bu teni terk etmediği sürece, ruhum sensizliği cehennem bilecektir. Yüreğimde ve beynimde sana olan tutkum Keremin Aslıya, İhsani’nin Güllüşah’a, Tahirin Zühreye, Mecnunun Leylaya, Ferhadın Şirine olan aşkı gibi olacaktır.
Kimseye sitemim yok, olmadı olmayacak hatta şu şehri sebepsiz terk eden, şehirden sebepsiz ayrılanlara, elinde imkân varken varlıklı olup şehre hizmet etmeyenlere, şehre lakayt kalanlara da sitemim yok. Sadece bir gönül koyma olur, olabilir. Bu şehri öyle ya da böyle terk edip bir daha asla geri dönmeyenlerin “şehirde kimse kalmamış, adam kalmamış” sözlerine gönül koymak ve onlara üvey kardeş gözü ile bakmaktan başka bir kırgınlıkta yok.
“Doğduğun yer değil doyduğun yerdir vatanın” öz değişinden yola çıkarak gidenlere bir şey dediğimiz yok ama onlar da rahat durmalı bu kırıcı söylemlerden vazgeçmeliler. Birileri bu mübarek şehrin canına okurken “Erzurum hak etti” cümlesini kullanmaktan kendilerini men etmeliler. “Biz layık olamadık” derlerse ne ala ama diğer söylemlerden sonra dediğim gibi onlar bu şehrin ancak üvey kardeşleri olabilirler.
Şehrini sevmeyenin ahde vefası mümkün değildir. Dünyaya geldiğin, ilk defa dünyaya gözünü açtığın, havasını soluduğun, suyunu içtiğin, ekmeğini yediğin, çocukluktan yetişkinliğe geçtiğin bu şehre vefasızlık yapılır mı? Hayatımda senin için katlanacağım her sıkıntı, inşallah ebedî hayatta önümde birer kapıyı açacaktır diye inanıyorum. Biliyorum ki bu mecnun ve meczup halimle şehrimin güzelliklerini tanıtmaya ve anlatmaya kime el açsam benden evvel koşar, elimden tutar… Ama “bu şehirde kimse kalmadı, adam yok sözü beni, bizi, hepimizi derinden yaralar…
Şehrini seven, aşkını anlatamaz. Yalnız bir durum var ki buna hepiniz katılırsınız. Şöyle ki, şehir sadece seveni ile değil, içinde yaşayan insanların sahiplenmesiyle canlılığını korur. Sevdiğimizi el üstünde tutmaya çalışırken şehircilik için görüşlerimizi durmadan yazarız, çizeriz, anlatmaya çalışırız fakat herhalde burada yaşadığımızdan olsa gerek sürekli şikâyet ederiz? Kirleten, bozan, yıkan biz ve şehir hayatından sitemkâr olan yine biziz.
Yıllar yılı şehri anlatmaya adadık kendimizi “aferin” diyen de oldu, “başka işin yok mu” diyen de. İşlerimiz yoğun olsa da, hasta olsak ta, tatilde ya da her hangi bir sebeple şehrimizden uzak olsak ta, yazılarımızı takip eden dostlardan ayrı kalmamaya özen gösterdik. Yıllar içerisinde yüzlerce yazı ortaya çıktı, bazıları dergilerde, bazıları gazetelerde, bir kısmı farklı kitaplarda yerini aldı ve bu şehir için hep yazdık, hala yazıyoruz, yazmaya da devam edeceğiz…
Elbette sadece içinde yaşayanlar değil bu şehre sevdalı, yurt içi ve dışındakilerde sevdalı, fakat şu an da bile yazıyı okuyup dar düşünenler farklı yönlere çekmeye başladı bile. Olsun siz bizleri okuyun ya da okumayın önemli değil ama “bu şehirde kimse kalmamış” ya da “bu şehir her türlü olumsuzluğu hak ediyor” gibi cümleler kurmayın. Her zaman bu kadar kibar olamayabiliriz…
Doğduğu toprakları özlemeyen insan tasavvur edilemez. Fakat papatya falı misali yaprakları kopartıp seviyor-sevmiyor denilirse bir şehre, çoktan yıkılmayı hak etmiş demektir!