Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra, Arapça ve Farsçanın Türk diline ve kültürüne etkisi fazla olmuştur. Selçuklular zamanında ise Türkçe devlet dili olarak kullanılmasına rağmen 13. Yüzyıl ortalarında devlet işlerinde ve sarayda Arapçayı, edebî dil olarak da Farsçayı kullanmışlardır. Karamanoğlu Mehmet Bey de Türk dilinin korunmasını sağlamış, Türkçeyi resmî dil ilan ederek bu hususta ferman yayınlamıştır.(13.5.1272)
Millet olarak birlikte yaşamanın ancak dil birliği sayesinde olacağına inanarak fermanın da şöyle demiştir:
“Bugünden sonra divanda, dergâhta ve bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.” Anadolu’da Yunus Emre, Karacaoğlan gibi gönül erenlerinin katkıları ile dönemlerinde Türkçe olgunlaşmış ve yayılmıştır.
Osmanlı Beyliği döneminde Türk diline milli şuurla kıymet verilmiş, orduda, saray çevresinde ve halk içinde Türkçe konuşulmuş, Türkçe devlet ve edebiyat dili olmuştur. Sultan Osman, Orhan, Yıldırım Bayezıd ve II. Murat Türk diline gereken önemi vermişler, milli lisanlarını korumuş ve yaşatmışlardır. Sultan II. Murat, kendi dönem yazarlarına sade Türkçe ile yazmalarını söylemiş “Gönüller ancak açık Türkçeden haz alır.” Demiştir.
Daha sonra Fatih Sultan Mehmet ve onu takip eden Osmanlı padişahları, Türkçeye sadık kalmaya çalışmışlardır. Ancak gerek Selçuklular gerekse Osmanlılar, İran’ın fethi ile Farsçayı, Irak ve Mısır’ın fethi ile de Arapçayı benimsemişler, saray,ilim ve ulema çevrelerinde bu iki dil konuşulur olmuştur.
Padişahlardan Sultan II. Abdülhamit Türk diline önem vermiş, maarif hayatında Türkçe konuşulması için emir yayımlamış, dilimizdeki Arabi ve Farisi kelimeler yerine, Türkçe kelimeler kullanılmasını isteyerek şöyle demiştir:
“Sözün güzel ve doğru söylenme kaidelerine uygun olabilmesi, diğer şartlarla birlikte alışılmamış kelimelerle söylenmeyişine bağlıdır. Yazı dilinde Arabi ve Farisi kelimelerin hepsi birden kullanılırsa bilinmeyen, alışılmayan birçok kelimeye rastlanmış olur. Mümkün olduğu kadar Türkçe kelimeler kullanılarak açık yazılmış sözler ise meramı ve maksadı tamamıyla anlatır. Böyle sözlerde daha ziyade kolaylık ve akıcılık bulunacağı meydandadır.
Bu hâl, birçok zararlarıyla birlikte, dilimizde mevcut çok sayıda Türkçe kelimenin terkine ve unutulmasına sebep olmuştur. Arapça kelimeler Araplar için, Farsça kelimeler İranlılar için, me’nus sözlerdir. Şimdiye kadar bu usule uyulmayıp Arapça, Farsça lügatlerin hemen hepsi yazı dilinde kullanılmış ve bu da Türkçenin vaziyetini güçleştirmiştir. Bu sebeple talebeye bu kabil eserler gösterilmeyip mümkün olduğu kadar Türkçe açık ibareler okutturulup yazdırılmalıdır. Bu tamim işte bu hususun kitabet hocalarına tembih edilmesi maksadıyla yazıldı.”
(...)