Haber Girişi : 06 Ağustos 2015 23:33

TEBESSÜM

TEBESSÜM
Bazılarımızın kaşları doğuştan çatılmış gibidir. Bu çatık kaşlıların lügatinde şakalaşma, gülme şöyle dursun tebessüm etme bile yoktur. Mahkeme duvarını andıran suratlarının kendilerini daha ciddi gösterdiğini, böylece etraflarında bulunanlara önemli bir adam gibi göründüklerini zannederler. 
Güzel olduğu için güzeli seven, san'atının yüceliğini güzeli yaratarak gösteren Cenab-ı Mevla, insanoğlunu varlıkların en güzeli olarak yaratmış ve onu tebessüm ziynetiyle süslemiştir. 
Tebessüm, bizi diğer yaratılmışlardan ayıran, bizi birbirimize sempatik gösteren ve böylece gönüllere destursuz girmemizi sağlayan ilahi bir mucizedir. Ellerinde böyle bir gönül avlama silahı olduğu halde onu kullanmayanlar, kendilerini yalnız kalmaya, sevilmemeye mahkûm eden zavallılardır.
Peygamber Efendimizi bize tasvir eden sahabeler, onun mübarek yüzünden tebessümün hiç eksilmediğini ifade ederler. Etrafındakilere pek latif latifeler yaptığını, gülünecek olaylar karşısında asla soğuk durmadığını, yıldız gibi parlayan inci dişleriyle etrafı aydınlatarak güldüğünü belirtirler.
Peygamberimize bir gün yaşlı bir hanım geldi:
- Dua et de, ben de cennete gireyim, dedi. Güzeller sultanı bu nineyle şakalaşmak istedi:
- İhtiyarlar cennete giremez ki, buyurdu.
Kadıncağız pek üzüldü; ağlamaya başladı. Gönüller Sultanı'nın duygulu gönlü onun üzülmesine dayanamadı. Yaşlıların cennete genç olarak gireceklerini söyleyerek:
"Biz kadınları yeniden yaratacağız. Onları bakire, eşlerine düşkün ve hep bir yaşta yapacağız." mealindeki ayet-i kerimeyi hatırlattı.
Bir gün hanımın biri Rasûlullah efendimize gelerek kocasının evde kendisini beklediğini söyledi. Kainatın efendisi latife olsun diye:
- Senin kocan, şu gözünde beyazlık bulunan adam değil mi? diye sordu. Kadın:
- Hayır, kocamın gözünde beyazlık yok, dedi.
- Var, var, buyurdu. Resûlu ekrem, senin kocanın gözünde beyazlık var.
Nükteyi anlamayan kadın:
- Vallahi yok, ya Resûlallah! deyince. Kainatın Gülü gülümsedi:
- Gözünde beyazlık olmayan adam var mı şu dünyada! buyurdu.
Efendimiz beyazlık derken, göz bebeğinin etrafındaki beyaz tabakayı kastetmiş, kadıncağız ise bunu göze ak düşmek şeklinde anlamıştı.
Bütün bu latifeler Resûl-i Ekrem'in şaka yaparken gerçeklerden uzaklaşmayıp iki manaya gelebilecek sözlerle pek latif latifeler yaptığını göstermektedir.
Onun latife yapması bazı sahabileri hayrete düşürmüş olmalı ki:
- Ya Resûlallah! Sen de bize şaka yapıyorsun! Dediklerinde:
- Ben sadece doğruyu söylüyorum, buyurmuştu.
Küçük hizmetkârı Enes İbni Malik'e "iki kulaklı!" diye takılması da, yukarıdaki latifeleri olduğu gibi, onun sadece doğruyu söylediğini göstermektedir. Zira Enes'e iki kulaklı derken, onun duyduğu hadisleri unutmayan güçlü hafızasına dikkati çekmek istemiş olmalıdır. Çünkü kendisine on yıl hizmet eden Enes, en çok hadis rivayet eden yedi sahabeden biriydi.
Öyle insanlar vardır ki, kendileri şaka yaparlar, fakat huzurlarında şaka yapılmasını hoş görmezler. Bunu laubali bir davranış sayarlar. Hâlbuki Efendimiz, son derece tabii bir insan olduğu için, huzurunda yapılan latifeleri hoş görürdü. 
Tanınmış hadis ve fıkıh otoritesi ve Medine'nin şöhretli alimi İmam Malik hazretlerinin bu konuda pek güzel bir sözü vardır. Der ki:
- İnsan aile fertlerinde öyle bir intiba bırakmalıdır ki, onlar aile reislerini dünyanın en iyi, en anlayışlı insanı bilmelidir. 
Mütebessim çehresi gönüllere ferahlık veren ve "insanların en fazla tebessüm edeni" diye bilinen O Gül Yüzlü'nün gülmeyi adeta unuttuğu zamanlar da vardı. Kendisine vahiy geldiği, ashabına va'z ve nasihat ettiği, ahireti ve kıyameti hatırlattığı zamanlarda hiç gülmezdi.
O tebessüm abidesi, ashabını güler yüzlü olmaya teşvik eder, Müslümanın yüzüne gülmeyi sadaka sayardı. Kahkahayla gülmezdi ama huzurunda cereyan eden olayın mahiyetine göre mübarek azı dişleri görününceye kadar güldüğü de olurdu. 

Etiketler : nihani
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.