Benimseyip kabullendiği bir görüşü körü körüne savunma anlamında bir terimdir taassup.
Sözlükte "yakalamak, kuşatmak, sarmak, bağlamak" anlamındaki "asb" (usûb) kökünden türeyen ve "kendi soyuna yardım etmek, körü körüne bağlanmak" manasına gelen taassub, genelde asabiyyetle eş anlamlı kabul edilir. Bununla birlikte başlangıçta "kabile taassubu" anlamında kullanılan "asabiyet", zamanla daha geniş bir etnik ve siyasal içerik kazanırken batı dillerinde fanatizm, Türkçe'de bağnazlık kelimesiyle karşılanan taassup din, düşünce, siyaset, milliyet gibi birçok alanda koyu bir muhafazakârlığı, değişik anlayışları aşağılayıp yok etme eğilimini, farklılıklara karşı katı bir hoşgörüsüzlüğü ifade eden bir terim haline gelmiştir. Bu anlayışa sahip olan kimseye mutaassıb denir.
Taassubun karşıtı müsâmaha ve tesâhüldür. İslâm literatüründe özellikle dinî ve fikrî taassup daha çok taklid kavramı çerçevesinde ele alınmıştır.
Atalarının yanlış inançlarını ve hayat tarzlarını körü körüne sürdürerek hak dine karşı direnen inkârcıların tutumlarını anlatıp eleştirme bağlamında taassuba işaret eden ifadeler birçok âyette yer almakta, insanlar düşünerek ve bilerek inanmaya çağırılmaktadır.
Bir âyette, Allah'ın bildirdiği gerçeklere uymaları istendiğinde atalarının tuttuğu yolda yürüyeceklerini söyleyen müşrikler, atalarının akla uygun davranıp davranmadığı, tuttukları yolun doğru olup olmadığı üzerinde düşünmeye davet edilmekte, bilinçsizce atalarının yolunu izleyenler çobanın sesine göre hareket eden sürüye benzetilerek, "Onlar sağır, dilsiz ve kördür, çünkü akıllarını kullanmazlar" şeklinde eleştirilmektedir.(Bakara 170-171)
Bu ayetleri yorumlarken, sapıklık içinde oldukları Allah tarafından bildirilen ataları taassupla taklit etmenin onları Allah'a eş tutma anlamına geldiğini belirten Elmalılı Muhammed Hamdi'ye göre gerçeğin ve iyinin ölçüsü Allah'ın buyruğu ve delile dayalı bilgi olduğundan geçmişi sırf kendi geçmişi diye taklit etmek taassuptur (Hak Dini, I, 585-587).
Taassup kavramının, bir inancı körü körüne kabul edip başkasına dayatma ve başkalarının inanç ve düşüncelerini aşağılayıp baskı yoluyla yok etmeye çalışma gibi sonuçlar içerdiği dikkate alınırsa hadislerdeki müsamaha, hilim, teenni, sabır, sekînet vb. kavramlara yapılan vurgularla Hz. Peygamber'in bu yöndeki davranışlarını anlatan ifadelerin cahiliye geleneğinde köklü bir yeri olan taassup ruhunu yıkmayı ve yerine müsamahakâr bir anlayış koymayı amaçladığı ortaya çıkar.
Râgıb el-İsfahânî bu yolda çekişmeye girenleri birbiriyle vuruşan hayvanlara benzetir. Çünkü bunlardan her biri kendisinin baskın çıkmasını, rakibinin yenilmesini ister. Peygamberlerin mûcizesi, hakîmlerin hikmeti bile inadı karakter haline getirmiş mutaassıba gerçeği kabul ettiremez. İsfahânî öldürmenin yaşatmaktan, yıkmanın yapmaktan daha kolay olduğunu belirten ifadeleriyle taassubun hiçbir olumlu değer üretmeyen yıkıcı bir ruh hali sayıldığına dikkat çeker.
Taassubu en çok eleştiren İslâm âlimlerinden biri de Gazzâlî'dir. Gazzâlî'ye göre bir sözü söyleyene göre değil gerçek olup olmadığına bakarak değerlendirmek gerekir. Bir düşünce ve inanç hareketiyle ilgili duydukları şeyleri inceleyip değerlendirmek yerine kulaktan dolma bilgilerin taklitçi bir tutumla benimsenmesi insanlarda katı bir bağlılık doğurmakta ve giderek taassup duygusunun yerleşmesine yol açmaktadır (İhya, I, 284). Nitekim İslâm dünyasında özellikle fıkıh ve kelâm alanlarında mezheplerin ortaya çıkmasından sonra taassubun ürettiği tartışmalar kan dökülmesine ve ülkelerin tahrip edilmesine kadar varan düşmanlıklara sebep olmuştur.
Gazzâlî şöyle der: "Taasubu bırakıp gerçeği düşünce yoluyla kendin bul ki sana ait bir görüşün olsun. Kılavuzunun koluna takılıp giden kör gibi olma! Kurtuluş bağımsızlıktadır... Yalnız kuşkular insanı gerçeğe götürür, çünkü şüphe etmeyen gerçeği göremez."
Kur'ân-ı Kerîm'e göre putperestliğin ana sebebi cehalet ve taassuptur. "Hani İbrahim: Babasına ve kavmine; siz neye tapıyorsunuz? Demişti. Onlar da: Biz bir takım putlara tapıyoruz, bütün gün onlara ibadete devam ediyoruz, dediler. İbrahim: Dua ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı? Yahut size fayda ve zarar verebiliyorlar mı? Dedi. Onlar da: Hayır, ancak biz babalarımızı böyle yaparken bulduk. Dediler." (Şuarâ: 68-74) Ayette belirtildiği gibi puta tapma gerekçesi olarak babaların icraatı öne sürülüyor. Bu tam anlamıyla körlük, cehalet ve taassuptur.
Evet. Taassup tarihte nicelerini put bekçisi yapmış, bu putların dikimi ve bakımı için nice paralar, emekler harcanmıştır. Ne yazık ki bu emekler ve paralar boşa gitmiş, put borsası sadece kurnaz, sahtekâr pek küçük bir azınlığa yaramıştır.