Kasım 2017de Riyaddaki lüks bir oteli cezaevine dönüştüren Selman, rakibi sayılacak kim varsa hepsini gözaltına aldırmış, işkenceden geçirmiş, para karşılığında da salıvermişti.
Bin Selman, veliaht prens olarak koltuğa oturduğunda, özellikle Amerikan medyasında Riyadda reformist bir değişimden söz edilmeye başlanmıştı. İlk kez kadınlara sinemaya ve stadyumda kaç izlemeye gitme, ehliyet alma ve otomobil kullanma hakları tanınmıştı.
Prenslerin tutuklanması ve işkenceden geçirilmesi olayları bu sözde reformist adımlar yüzünden pek yankılanmamıştı.
ABDde gazetelerle televizyonlar da, Veliaht Prens Selmanın Suudi Arabistanda sosyal yapıyı değiştirecek çok ciddi reformları yaşama geçirdiğini yineleyip duruyorlardı.
*
Derken Hariri olayı patladı. Lübnan Başbakanı Saad Hariri, Riyaddan telefonla aranmıştı. Arayan muhtemelen tanıdık bir kişiydi ve Haririye Kral Selman Bin Abdülazizle acilen görüşmesi gerektiğini söylüyordu.
Lübnan Başbakanı bu çağrıyı geri çeviremezdi. O da tıpkı babası gibi hem Lübnan hem de Suudi Arabistan vatandaşıydı ve Kralla yakın ilişkisi vardı.
Hariri, özel uçağına atladığı gibi Suudi Arabistana uçtu. Uçak, Riyad Havaalanına indiğinde ortalıkta Suudi güvenlik elemanlarından geçilmiyordu.
Hariri daha uçağın merdivenlerindeyken, cep telefonu başta olmak üzere tüm kişisel eşyalarına el konuldu.
Lübnan Başbakanını Suudiler etkisiz hale getiyor ve bilinmeyen bir yerde gözaltına alıyordu.
Birkaç gün sonra da basının önüne çıkarıldı ve Hariri, Lübnan Başbakanlığından istifa ettiğini açıkladı.
Bu da bir Veliaht Prens Muhammed bin Selman operasyonuydu: Bir ülkenin başbakanı hileli bir yolla Riyada davet ediliyor ve yukarıda sıralanan olayları yaşıyordu.
Operasyonun içinde ABD ve İsrailin rollerinin bulunduğu iddialarının da gerçek olduğu daha sonra açığa çıktı.
Hariri gidecek, Lübnan zayıflayacak, yeni bir iç savaş çıkarılacak ve Hizbullah yok edilecekti.
Ama önce Lübnan yönetiminin halledilmesi gerekiyordu. Prens Selmanın operasyonunun amacı da buydu.
Ne ki, evdeki hesap çarşıya uymadı. Bu plan, tam tersine Lübnanı ve Hizbullahı güçlendirmiş oldu.
*
Gelelim Cemal Kaşıkçı olayına...
Kaşıkçının da yönetime muhalif bir gazeteci olduğu belirtiliyor.
Örneğin, Yemen savaşına yönelik sert eleştirilerinden Riyad çok rahatsızmış. Ayrıca yönetimin Katar politikasını da eleştiriyormuş.
Ama daha önemlisi, 2017de çok sayıda prensin otelde gözaltına alındığı, işkenceden geçirildiği operasyonun, Veliaht Prens Selman tarafından kendi iktidarını konsolide etmek amacıyla düzenlendiğini ileri sürmüş.
Yazıları da, sadece ABDnin değil, dünyanın en saygın gazeteleri arasında yer alan Washington Postta yayımlanmış.
*
Kaşıkçı olayına Trump yönetiminden henüz deklare edilmiş bir tepki yok.
Ancak Başkanın partisi Cumhuriyetçilerden Tennessee Senatörü ve Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Bob Corker ile Komitenin Demokrat üyesi Connecticut Senatörü Chris Murphy Suudi Arabistanın hemen bir açıklama yapması gerektiğini söylemişler.
Suudi yönetiminin kötü sicili çok kabarık, Avrupada ortadan kaldırılan prensler, uçakla kaçırılıp yok edilen muhalifler...
*
Şimdi Riyad bu kötü sicile bir yenisini mi ekleyecek? Öyle görünüyor.