Basın özgürlüğünün, gazetecilere muamelenin dünya ve Türkiye gündeminde son derece önemli bir yer tuttuğu son günlerde, yine basının içinden bir konu ile karşı karşıyayız. Söz konusu olayda iki ülkeyi diplomatik krizin eşiğine sürükleyebilecek kişi, bir gazeteci. The Washington Postta köşesi bulunan, Orta Doğudaki en etkili gazetecilerden bir olan ve Suudi Arabistan Başkonsolosluğuna giriş yaptığı Salı gününden beri kendisinden haber alınamayanCemal Kaşıkçıdan bahsediyoruz.
Kaşıkçı, Riyad yönetimini sıkça eleştiren, özellikle insan hakları ve basın özgürlüğü konularında ülkesinde gördüğü eksiklikleri kaleme almaktan çekinmeyen bir isim.
Prens Salman ile birlikte karşıt görüşlere karşı artan baskıdan kurtulmak için 2017de Amerikaya yerleşen Kaşıkçı, birkaç haftadır Türkiyede bulunuyordu. 2 Ekim Salı günü evlilik işlemleri için girdiği konsolosluktan bir daha çıkmadı.
Prens Salman ve Büyükelçi dahil Suudi yetkilerinin yaptıkları tüm açıklamalar, Kaşıkçının elçilikten çıktığı yönünde. Oysa Reutersin haberine göre Türk polisi kayıp gazetecinin elçilikte öldürüldüğü ihtimaline ağırlık veriyor. Gazetecinin kayıp olduğu tarihlerde, Riyaddan Türkiyeye gelen Suudi yetkililerin bu sebebi meçhul ziyareti ise şüpheleri güçlendirir cinsten. Bu bağlamda, Kaşıkçının hayatta olma ihtimalinin çok düşük olduğunu düşünmek fazla karamsarlık olur mu bilemiyorum. Peki bu durum Türkiye için ne demek?
Kaşıkçı konusuna günlerdir geniş yer veren yabancı basında, Türk hükümeti de bu işin içindedir şeklinde spekülatif ifadelerin yayılmaya başladığını gözlemliyorumbirkaç gündür. Basın özgürlüğü konusunda özellikle Avrupada hakkında övgüyle bahsedilen bir ülke olmadığımızı belirterek malumu ilam etmeye lüzum yok. Hal böyle olunca, Türkiyenin bu konuda en ufak bir suçu olmasa dahi; kendi muhalif gazetecilerini bastırdılar şimdi de sıra Orta Doğuda tarzı ifadeleri şimdiden duyuyor gibiyim. Reformlarla geldiğini iddia ederken ülkeyi babasından da geri götüren Prens Salman ile Erdoğanın fotoğrafını yan yana yerleştirerek istibdat kardeşliği başlıkları atılacak belki de
Cemal Kaşıkçı olayının da dünyada gizli hiçbir şeyin kalmadığı gibi gizli kalmayacağına ve yakın zamanda açığa kavuşacağına kuşku yok! Dileyelim ki bir mucize olsun ve Kaşıkçı sağ şekilde kameraların karşısına geçsin. Fakat ahlaksız bir suç işlenerek; görevi araştırmak ve eleştirmek olan biri yine bu nedenlerle öldürüldüyse de Türk Devletinin herhangi bir şekilde bu suça yardım ve yataklık ettiğine ihtimal vermiyorum.
İhtimal vermediğim diğer bir konu ise Suudi Arabistanın bu konuyla ilgili herhangi bir otoriteye hesap vereceği. Bu konuda da yine aklanmanın bir yolu bulunacak, çok zorda kalınırsa Amerikadan yüklü bir alışveriş yapılacaktır. Dünya tarihinde aklanan insanlık suçları, gündeme gelmesine dahi izin verilmeden üstü kapatılan zulümler düşünüldüğünde Suudi Arabistana bir teselli vermiş olalım: Hay Allah nasıl düzeltiriz bu işi diye kafa yormalarına gerek yok. Dün Yahudi soykırımı, bugün Filistin, Arakan, Yemen
Dün Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı bugün Cemal Kaşıkçı
Olaylar, isimler, nedenler değişiyor belki ama vahşetin baki kaldığı görülüyor. Belki de hayatını insan haklarına adamış o hukuk profesörü haklı; dünya büyük bir hızla hukuksuzluğa eviriliyor ve hukukun olmadığı, pasifize edildiği ve bağımlı hale getirildiği yerde şiddet başlıyor.