Dua sözlü ve fiili olarak ikiye ayrılır. Fiili dua Allah katında daha önceliklidir. Tarlayı ekmek, iş yerini açmak fiili dua, sonra da rızkının helal ve geniş olmasını istemek sözlü duadır. Ancak insan yine de sözlü duayı önce yapmak ister ve önceliği sözlü duaya verir.
Bu yazımda da Amerikan toplumunun yaptığı bir duayı size aktaracağım.
Duayı Nejat Muallimoğlu, “Bütün Yönleriyle Hitabet” adlı kitabında “Bir Amerikan duası” başlığıyla yayımlamış.
Amerikan toplumunun ahlaki, siyasi ve hukuki çöküntüden çıkmak için yaptığı bu duayı sizlerle paylaşmak istememdeki neden, bugün İslam toplumlarının yaşadığı ahlaki, siyasi ve hukuki çöküntüden belki -çok zor da olsa- çıkmalarına bir örnek olmasıdır.
Duanın sözlü kısmı şöyle: “……Yarabbi, bize yol gösterecek iyi insanlar ihsan eyle. Bu yaşadığımız zamanlar güçlü kafalar, merhametli kalpler, hakiki iman ve mahir eller istiyor. Öyle insanlar istiyor ki, onlar, makam ve mevki karşısında şehvani arzu ve ihtirasları ile kendilerini yitirmesinler. Öyle insanlar istiyor ki, onlar, makam ve mevki yağmasına kaptırmasınlar. Öyle insanlar istiyor ki, onlar, fikir, düşünce ve irade sahibi olsunlar; şeref ve haysiyetin ne olduğunu bilsinler, yalan söylemesinler. Karşılarına çıkan demagoglara yüz vermesinler ve onların cana kıyıcı yüze gülmelerine göz kırpmadan lanet okusunlar. Bize, resmi işlerinde, gerek özel düşüncelerinde, kasvetli sis bulutları üstüne yükselmiş başlarının güneşle ışıklandırılmış, cesur ve namuslu insanlar gönder, Yarabbi! Ta ki halk, eski ve alışılagelinmiş bir takım yanlış inançlarla, büyük büyük sözlerle küçük küçük şahsi ve bencil işler peşinde koşanlarla mücadele ederken, kötülük ülkeye hâkim olmasın, hürriyet ağlamasın, adalet uyumasın.” -
Muallimoğlu duayı nereden aldığını ve duanın nerede yayımlandığını şu cümlelerle açıklar: …“Amerika’da, 1865’te sona eren Dahili (İç) Harp’ten sonra kiliselerde ve diğer yerlerde sık sık tekrarlan bu duayı, Abraham Lincoln (1809-1865) hakkında da bir kitabı bulunan Josiah Gilbert Holland adındaki bir gazeteci bir şiir halinde yazmıştı. Dua, rahmetli Dr. Adnan Adıvar tarafında dilimize çevrilmiştir. Ben bu duayı, Dr. Adnan Adıvar’ın, muhtelif makalelerini bir araya toplayan Hakikat Peşinde (Mayıs, 1954) adlı kitabından aldım….”
Yazısının devamında Muallimoğlu, -Tarih Boyunca Din ve Bilim, Osmanlı Türklerinde Bilim adlı eserleriyle ün yapmış, Halide Edip Adıvar’ın beyi olan- Dr. Adnan Adıvar’ın “Eski Bir Amerikan Duası” başlıklı yazısında Amerikan toplumunda duanın ortaya çıkmasına neden olan ahlaki, hukuki ve siyasi çöküşü şu cümlelerle aktardığını belirtir:
“… Paranın satın alma gücü günden güne hızla azalmış, eşya fiyatları alabildiğine yükselmiş, ticaret hayatında güven kalmamıştı. Öyle ki, ‘Bir dolar kazanmak için çalışmaktan da başka yol vardır,’ prensibi milyonlarca insanın temel inancı olmuştu. Devlet memurları arasında suiistimal almış yürümüş, ülkenin büyük şehirleri ‘politikacılar zinciri’ denilen grupların ellerine geçmişti. Onlar, yönetim ve politika üzerinde öylesine inhisar kurmuşlardı ki, adeta, seçimlerin hiç manası kalmamıştı, zira kimin nereye seçileceği önceden biliniyordu. Soysuzlaşma öylesine kökleşmişti ki, adli sistem de bu derece yozlaşmanın dışında kalmamış, hâkim ve savcı skandalları gazetelerin başlıca haberleri haline gelmişti…
Duanın fili kısmına gelince: ……“Fakat gerçekte, bir fazilet rejimi olan Cumhuriyet’e hayat ve gücünü kaybetmesi yakışmazdı. Soysuzlaşmanın bulaşamadığı temiz insanlar, karşılarındaki fesat, suiistimal, rüşvet ve hırsızlık güruhu önünde ümitsizliğe kapılmadı. Halkın iyiliğe olan imanını basın da destekliyordu. Zamanla rezaletler önlendi. Ülkeyi kasıp kavuran politikacılar zincirinin halkaları birer birer kırıldı; namussuz memurlar rüşvetle iş gören hâkimler yerlerinden atıldı. O zaman Amerika’da yeni bir prensip yerleşmeye başladı: “Politikacı ve hükümet adamlarının kurnaz ve becerikli olmaları, namuslu olmalarından daha iyi değildir…”
“…….Yazarın duası kabul edilmiş olacak ki, önceki yıllarda dehşet uyandıran yolsuzlukların, kötülüklerin önü alınmış, ülke ilim, sanat, ekonomi ve teknik sahalarda baş döndürücü bir hızla kısa bir zaman içinde bir süper-devlet haline gelmişti…” (Hitabet, 835).
Umarım İslam toplumları da kendilerine yakışan ahlaki, siyasi ve hukuki kokuşmuşluktan, diktatörlükten ve despotluktan çıkarak ve insana saygıyı esas alan demokrasi anlayışını kabullenerek insanlığın önünde başı eğik değil, dik ve onurlu yürürler.