Sosyal medya, kullanıcıların sınırları yazılımlar ile çizilmiş, kullanıcıların içerik üretmelerine ve iletişmelerine olanak tanıyan sanal bir alan. Aklımıza gelen ilk örneklerle Twitter, Facebook sosyal medya platformlarının en sık kullanılanları. Bu şirketlerin hukuki statüsü ise esasında Türk hukukundaki anonim şirket yapısına benzer. Bir yönetim kurulları var ve dünyanın onlarca yerindeki ofislerinde binlerce çalışanları ile uluslararası düzeyde bir hizmet sunuyorlar. Üstelik bu şirketlerin bir çeşit kendi anayasaları olan, kurallarını ve ilkelerini dile getirdikleri belgeleri var. Söz gelimi, Twitterın temel ilkelerinden biri düşüncelerin özgürce ifade edilebilmesini sağlama, toplumsal iletişimin sağlıklı bir biçimde yürütülmesine olanak tanıma. Bunun için de ırka, dine, etnik kökene, cinsiyete dayalı nefret söylemlerini yasaklaması, kişilerin özel hayatlarını ihlal edici paylaşımların engellenmesi kuralları getirmiş durumda.
Yasaklara uymamanın da belirli bedelleri var, en hafiften başlayarak ilgili tweetin kaldırılmasının istenmesi ve nihayetinde hesabın kalıcı olarak kapatılmasına kadar giden yaptırımlar yelpazesi mevcut. Üstelik twitter, aldığı bu yaptırım kararlarına gelen itirazların değerlendirilebilmesi için de bir temyiz mekanizması kurmuş durumda. Devletlerin nasıl ceza hukukuna hâkim olan ülkesellik ilkesi gereği topraklarında işlenen suçlarla ilgili yargılama yetkisi var ise Twitterın da kendi egemen alanında kendi koyduğu yasaların çiğnenmesine karşı yaptırım uygulaması böylece mümkün hale geliyor. Elbette bu yaptırım, belirli bir yargısal süreç gerektiriyor. Tıpkı hakaret suçunun Türk hukukunda şikâyete bağlı olması gibi örneğin bir dine hakaret eden bir tweetin kullanıcılar tarafından Twittera raporlanması (şikâyet edilmesi) gerekiyor. Daha sonra Twitterın bünyesinde bu şikayetleri değerlendirmek üzere kurulmuş bir organ, şikâyeti ele alıyor ve adeta bir hâkim gibi muhakeme yaptıktan sonra bir sonuca varıyor. Diğer bir yol ise Trumpın tweetlerine sürekli müdahale edilmesine benzer olarak Twitterın seçim güvenliği, toplu protestolar gibi konularda kurumsal hassasiyet ile kendiliğinden adımlar atması.
Sosyal medya şirketlerinin devleşirken devletleştiğine dair bir diğer örnek ise Türkiyede de en tartışmalı konulardan biri olan bu şirketlerin ülkesel düzeyde nasıl hareket ettikleri. Örneğin, Almanyadaki sosyal medya yasasından sonra Almanyaya temsilci atayan Twitter, aynı şeyi Türkiye kendisinden istediğinde susma suretiyle temsilci atamayacağını açıklamış bulunuyor. Benzer bir çelişkili muameleyi devletlerin kendi aralarındaki diplomatik ilişkilerden gördüğünüzü hatırlayacaksınız. Söz gelimi, suçluların iadesi konusunda kendi egemenlik alanında yakalanan bir suçluyu devletin iade isteyen ülkeye iade edip etmeyeceği hangi ülkenin iade istediğine göre değişir. Yunanistan, Türkiyenin neredeyse hiçbir iade talebini kabul etmezken belki de iadeyi Almanya isteseydi aynı durum söz konusu olmayacaktı. Özetle, Twitterın da tıpkı bir uluslararası aktör gibi kendini devlet karşısında belirli yerlere konuşlandırdığını,devletlerle, devletin siyasi iklimine göre ilişki kurduğunu görmek mümkün.
Sosyal medya platformlarını yöneten bu şirketlerin; kullanıcıların şirketlerin sundukları hizmetlere talepleri arttıkça güçlendiğini düşünürsek, milli hukuklar bu şirketleri gerçekten regüle edebilecekler mi yoksa onlara egemen birer güç olarak muamele edip uluslararası hukuka tabi otonom bir aktör muamelesi mi yapmaları gerekecek? Görünen o k ki, gelecek birkaç yıl içinde bu sorulara gözümüzü kapatma şansımız olmayacak.