Yapılan araştırmalar, gelişmiş ülkelerde suç işleme oranlarının azaldığını, gelişmekte olan ülkelerde ise arttığını göstermektedir.
Hollanda da hapishaneler kapanırken bizim gibi ülkelerde yeni hapishanelerin yapılması ve mevcut hapishanelerin kontenjanının üzerinde dolu olması bu araştırmayı desteklemektedir.
Uzun yıllardan beri terörün yol açtığı şiddet ve vahşet görüntülüleri ile yaşarken son yıllarda artan şiddet olaylarıyla cinnet geçiren bir topluma dönüştüğümüzü söyleyebiliriz.
Basit bir trafik kazasında bile, bir birlerinin canına kastedenler, savaşa gider gibi sallama ve satırlarla maça gidenler, düğünlerde ve asker uğurlamalarında havaya kurşun sıkan magandalar, ayrıldıkları eşlerini sokak ortasında doğrayan erkek müsveddeleri, çocukların ırzına geçen sapıklar, eşine elektrik akımı vererek işkence eden caniler, hanımının üzerine benzin döküp yakan vicdansızlar, lokantadaki hesap yüzünden adam öldüren katiller, haklı çıkmanın şiddet uygulamaktan geçtiğini zanneden ahmaklar, hayvanların üzerine araçlarını sürüp onları ezip geçen sadistler, uyuşturucu batağına saplanmış körpe bedenler, "yan baktın" diye bir insanın canına kast eden kana susamış vahşiler, sekiz yaşındaki öz kızına tecavüz eden iğrenç babalar, bana benzemiyorlar vehmine kapılıp öz çocuklarının başını keserle parçalayan barbarlar ne yazık ki içinde yaşadığımız toplumun gerçekleridir.
Silah da kimlik bulmak , kaba kuvvete baş vurmak ,aciz ve çaresiz kişiliklerin kendini ifade etme göstergesidir ve bu durum bizim gibi şark toplumlarında çok yaygın bir anlayıştır.
Düğünlerde ve sevinç gösterilerinde havaya sıkılan mermiler neyin ifadesidir ve hangi vahşi duygunun tatminidir? gerçekten anlaşılır değildir.
Bu gün gelişmiş bir Avrupa ülkesindehangi düğünde pompalı tüfek ve tabancayla atış edildiğini görebilirsiniz.
On milyon nüfuslu Belçika'nın ,dünyanın en fazla silah satan ülkeleri arasında bulunmasına rağmen en huzurlu ülkeler sıralamasında 10'uncu olması elbette ki tesadüfi değildir.
Her geçen gün "Elinden ve dilinden emin olunan" bir toplum olmaktan uzaklaşıyor, töreye ve İslâm inancına uymayan yaşam biçimine dönüşüyoruz.
Gençlerin kolay yoldan kimlik edinme ve para kazanmak için Polat Alemdar tiplemesini idol olarak benimsemeleri , fanatik taraftarların "ölmeye ölmeye geldik" sloganları ile maç izlemeye gitmeleri ,mendil taşır gibi tabanca ve bıçak taşıma merakı, hastalıklı bir toplumun genel belirtileridir.
Ülkeyi yönetenlerin dahi söylemlerinde nefret ve şiddet dilini kullanmaları toplumun geldiği noktayı göstermesi açısından çok manidardır.
Hukukun üstün olmaması, yapanın yanına kâr kalması, sicili bozuk sabıkalıların serseri mayınlar gibi toplum içinde gezmesi, kör cehalet, caydırıcı olmayan cezalar, ahlaki çöküntü, hafife alınan değer yargıları, kültür yozlaşması ,ötekileştiren siyaset anlayışı, yanlış eğitim politikaları, eksik din anlayışı içinde bulunduğumuz bu cinnet toplumunun baş aktörleridir.
Halkının yüzde doksan dokuzunun müslüman olduğu söylenen ülkemizde insanlık onuruna yakışmayan bu tablo, sevgi ve barış dini olan İslâm'ın felsefesi ile örtüşmemektedir.
Hz. Mevlana'nın, Yunus Emre'nin, Hacı Bektaş Veli'nin sevgi tohumlarını attıkları bu topraklarda şiddet ve nefret tohumlarının yeşermesi kabul edilebilir bir durum değildir.
"Biz gelmedik kavga için/ Bizim işimiz sevgiyle/ Dostun evi gönüllerdir/ Gönüller yapmaya geldik" diyen Yunus'un bu sözleri toplumda karşılığını bulmuyorsa burada bir sıkıntı yok diyemeyiz.
Bir avuç meyve için , dalın incitilmemesini öğütleyen, "Kemâlde noksan imiş incinen incitenden" diyen,"incitilmeye müstahak olanı da incitmeyin" deme inceliğini dünyaya duyuran bir kültürün insanları arasında nefretin ve şiddetin bu boyutlara ulaşması sorgulanması gereken vahim bir durumdur.
Caddeler ve sokaklar bir birleriyle kavga eden ,küfürleşen ürpertici insan manzaraları ile dolarken her iktidar kendi arka bahçelerini doldurmak niyetiyle yeni nesiller yetiştirme iddiasında ısrar etmektedirler.
insanların başına bomba yağdırmakta beis görmeyen sözde altın nesiller, meclisin çatısı altında bir birlerini yumruklayan mebuslar , Kâbe'nin kapısında birbirleriyle tekme tokat kavga eden tarikat mensupları , herkesin silahlanması gerektiğini söyleyen yöneticiler, TV ekranlardaki tartışmalarda kullanılan üslup, TV dizilerindeki şiddeti ve nefreti özendirici diziler, aile içinde yaşanan şiddet fazla söze mahal bırakmamaktadır.
Müfredatın içine "Cihat" kavramının yerleştirilmesiyle bu olumsuz gidişata dur denilir mi bilmiyorum.
Temennimiz, bu kavramın, Hz. Peygamberin tarif ettiği nefisle olan mücadele şeklinde anlatılması ve böyle bir bilincin yerleştirilmesidir. aksi halde cahil kafaların elinde şiddeti besleyen bir aktöre dönüşebilir.
700 yıl önce Anadolu topraklarını gezen ünlü Arap seyyah İbniBatuta gördüğü Anadolu'yu " Bilad-i Rum denilen bu ülke dünyanın en güzel memleketidir.Allah,güzellikleri öteki ülkelere ayrı ayrı dağıtırken,burada hepsini bir araya getirmiştir.Burada dünyanın en güzel insanları,en temiz kıyafetli halkı yaşar ve en nefis yemekleri pişirilir. Allah'ın yarattıkları içinde en şefkatli olanlar bunlardır ki bundan ötürü ,Bolluk bereket Şam'da şefkat ise Anadolu'dadır, denilmiştir". Cümleleri ile tarif eder.
Özlemimiz ,İbni Battuta'nın tarif ettiği şefkatin,merhametin,sevginin,vicdanın hakim olduğu huzurlu bir toplumda yaşamaktır.