Savaştan yeni çıkmış, kan ve barut kokuları arasında viraneye dönmüş, çağdaşlaşma yarışında çok gerilerde kalmış, kurum ve kuruluşlarıyla tefessüh etmiş, Anadoluda; müstakil bir devlet kurma başarısı gösteren iradenin, muasır medeniyet seviyesini yakalamak için benimsediği yol, devletçilik prensibiydi.
Eğitimi düşük, teknolojiden habersiz, sermaye birikimi olmayan, modern dünyadan kopuk bir topluma, devletin öncülük edip, model hizmetler oluşturması, o günün şartlarında tartışılmaz bir yoldu.
Genç cumhuriyet; tarımdan sanayiye, bankacılıktan eğitime, halkın ihtiyacı olan her alanda büyük fedakârlıklar yaparak, ülkeyi belli bir noktaya kadar getirme başarısını göstermişti.
Sümer Bank, Ziraat Bankası, Yem Fabrikaları, Zirai Donatım Kurumu, Et Balık Kombinaları, Devlet Üretme Çiftlikleri, Tekel, Şeker Fabrikaları, Çimento Fabrikaları, Şişe Cam Fabrikaları vs. gibi kuruluşlar, hep bu amaçla kurulmuşlardı.
Yıllar içerisinde büyük görevler yaptılar, gittikleri yerlere bilgiyi, üretimi, teknolojiyi götürerek renk katıp, heyecan verdiler.
Zamanla gelişen dünyanın şartları karşısında eski fonksiyonları kalmadı, çağa ayak uyduramadılar, el emeği, göz nuru ile bin bir fedakârlıklarla kurulan, ülkenin bu yüz akı müesseseleri, birer birer sahneden çekilmeye başladılar.
Oysa bu kurumların çoğu, ülkede istihdamı sağlamak, teknolojiyi benimsetmek, bulundukları alanlarda sosyal faydalar sağlamak için kurulmuşlardı.
Devletçilik anlayışı, yerini serbest piyasa ekonomisine bırakınca, bu kuruluşlar artık kendilerini ayakta tutamaz oldular.
Devlet otoritesindeki hizmet anlayışı, siyasetin kirli çarklarında deforme olunca, bu olumsuzlukların yansımaları da haliyle devletin elinde bulunan kuruluşlarda kendini gösterdi.
Gelişmeye ve kalkınmaya yönelik hizmetleri olan bu kuruluşlar, siyaset ve sendika rantiyesinin en gözde hedefleri haline geldiler.
Maksat bu kuruluşları yaşatmak mıydı, yoksa yandaşlara fırsat kapısı mı açmaktı?
Yönetim kurulları artık seçim kaybetmiş politikacılardan oluşmaya başlamıştı.
Neticede görev zararları oluştu, bu güzide kuruluşlar adeta kaderlerine terk edildiler, satıldılar.
Kıymetli arsaları, işini bilenlere oldukça büyük avantajlar sağladı.
2000 yılında özelleştirme kapsamına alınan şeker fabrikaları, 2007 yılında programa alınarak satış işlemleri başlatılmış oldu.
Erzurumda 1956 yılından beri hizmet veren şeker fabrikamızda yakın zaman içerisinde ihaleye çıkacak.
Grup halinde yapılacak olan özelleştirme programında Erzurum, Ağrı, Kars, Erciş ve Erzincan fabrikaları A grubu olarak satışa sunulacak.
Özetle; yalnız başına Erzurum fabrikasının satışı söz konusu değildir.
Kolektif ruh bilincinden yoksun, şehrimizde mevcutlarımızı korumak oldukça zor görünmektedir.
Olaylara seyirci kalmak, ateş bacayı sarmadan önce tedbir almamak, iş başa geçince hamaset nutuklarıyla ortalığa düşüp vatan millet edebiyatıyla ağlamak, bizlere hiçbir fayda sağlamayacaktır.
Özelleştirme bugün olmazsa, yarın mutlak olacaktır.
Bu şartlara göre; Türkiyenin kapasite açısından ve şeker kalitesi bakımından en kıymetli fabrikalarından biri olan Erzurum şeker fabrikamızın, pancar ekicileri kooperatifinin, şeker çalışanlarının, ziraat odasının, yem fabrikalarının vs. katılımlarıyla oluşacak bir konsensüsle alınabilir olma ihtimali ortada gözükmektedir.
Erzurumlular olarak, maalesef bıçak kemiğe dayanmadan olayların farkına varma, önceden tedbir alıp yol haritası hazırlama gibi bir alışkanlığımız olmadığı için çaresiz haykırışlarla, belki de pişmanlığımızı ortaya dökmekteyiz.
Özelleştirilen Konya şeker fabrikası ürettiği şekerden %40 civarında kâr sağlarken, düşük kapasiteyle çalışan Kütahya şeker fabrikası da yılı 16 trilyon kârla kapatmış bulunmaktadır.
%30 işçilik maliyeti ile çalışan devletin işlettiği mevcut şeker fabrikalarının, bu piyasada ayakta durması imkânsız görünmektedir.
270 köye, 12 000 çiftçiye hitap eden, 600e yakın çalışanı ile sosyal amaçlı fabrikamızın, Kütahya şeker fabrikası örneğinde olduğu gibi kâr eden bir kuruluş haline gelebilecek şekilde özelleştirilmesi, elbette ki son derece faydalı olacaktır.
Konya ve Kütahya örneğinde olduğu gibi izlenecek rasyonel yönetim anlayışıyla, Erzurum sermayesinin sahipleneceği bir oluşum, Erzurum şeker fabrikasını yöre halkının hizmetine sunabilir.
Erçimsan örneği takip edilmesi ve takdir edilmesi gereken başarılı bir Erzurum modeli olarak önümüzde durmaktadır.