9 Mayıs Çarşamba günü itibariyle, 6771 sayılı Kanun uyarınca cumhurbaşkanının göreve başlayacağı tarihte yürürlüğe girecek anayasa değişikliklerine uyum amacıyla, çeşitli kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılabilmesini öngören Yetki Kanunu Tasarısı Meclis Başkanlığına sunuldu.
Söz konusu tasarı, Türkiye Cumhuriyeti hükümet sisteminin Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişini pek erken bir seçimle öngören kanuna işlerlik kazandırmayı ve değişiklikler 45 gün sonra yürürlüğe girdiğinde bürokratik kilitlenmelerin önüne geçmeyi hedefliyor. 16 Nisan Halkoylamasına gidiş sürecinde ve halkoylamasından bugüne kadar, yeni sisteme dair her noktanın üstünde sayısız tartışma olduğu gibi bu yeni yetki kanunu da siyasette ve basında tartışmaları beraberinde getirdi. 10 Mayıs Çarşamba günü itibariyle mecliste basit karar yetersayısı ile kanunlaşan tasarıyı, CHP Sözcüsü Bülent Tezcan pazartesi günü Anayasa Mahkemesine götüreceklerini açıkladı.
Bakanlar Kuruluna belirtilen konulardaki kanunlarda ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapma yetkisi veren yetki kanunun öngördüğü tartışmaların en can alıcı noktalarından biri cumhurbaşkanına bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri verilmesi. Bir diğeri ise yetki kanununda üst kademe kamu yöneticilerinin atanmalarına ilişkin düzenlemelerin içeriliyor olması. Mecliste tasarının görüşülmesi sırasında ve basındaki haberlerde ise gelen itirazlar seçime bu kadar kısa bir süre kalmışken cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanlığı sisteminin öngördüğü geniş yetkilerle donanıyor olmasına ilişkin.
Oysa söz konusu yetki kanunun siyasi bir hamleden çok hukuk kapsamında bir tampon hareket olduğunu görmekte fayda vardır. Diğer bir deyişle, Cumhurbaşkanlığı Sisteminin eleştirilmesi yahut cumhurbaşkanının yetkilerle donatılmış bir palto giyecek olmasının Türkiyenin siyasi hayatına neler getireceği ve siyasi hayatından neler götüreceği bambaşka bir tartışma konusudur ve siyasi platformun ilgisine ve eleştirisine muhtaçtır. Ancak bir halkoylaması sonucu kabul görmüş ve 24 Haziran Seçimleriyle seçilecek cumhurbaşkanının yemin edip göreve başlamasıyla yürürlüğe girecek anayasa değişikliklerine uyum amacıyla yapılan değişikliklerin konjonktürel bir ihtiyaçtan fazlası olduğunu söylemek akıllıca bir muhalefet tavrı olmayacaktır.
Nitekim 6771 sayılı kanunla öngörüldüğü üzere içtüzük, sıkıyönetim, bakanlar kurulu, başbakan, kanun tasarısı kavramlarının anayasa hükmü ile kalkacağı düşünüldüğünde, bu kavramların yokluğunda doğacak boşlukla seçim gecesi yüzleşilmesindense, seçime giden bu dar zamanda bu yasal düzenlemeler üzerinde kafa yorulması daha akıllıca olacaktır.
Nitekim 24 Haziran seçimlerinden sonra yasama organının kompozisyonu nasıl olursa olsun, kim Cumhurbaşkanı seçilirse seçilsin 6771 sayılı kanunun öngördüğü anayasa değişiklikleri yürürlüğe girecektir. Dolayısıyla anayasada yapılacak değişikliklere uyum sağlamak üzere Bakanlar Kuruluna verilen yetkilerin siyasi bir konu olmaktan ziyade hukuki bir gereksinim olduğunu kabul etmek gerekir.