Sensizlik çok karanlık... Karanlık ve korkulu bir rüya!
Biliyor musun, senden başka kimsem kalmadı. Evet ya, sana bugün çok ihtiyacım var! Söyle! N'olur konuş benimle Neden tüm iyiliklerim karşılıksız kalıyor? Hadi bunu da geçtim, neden iyiliklerim karşısında hep kötü tepkiler ve iğrenç davranışlara reva görülüyorum? Hep iyi olmaya çalıştım. Hatta bazılarını hak ettiklerinden bile fazla severek, değer verdim. Neden karşılı iğrençlik peki, neden ha? Yüreğimin en saf yerinden koparıp aldığım bembeyaz bir sayfaya cevaplarını bulamadığım sorularımı yazmıştım. Neden soru cümlelerimin sonunda soru işareti yerine, binlerce sinir hücremin lekeleri var, neden ha? Dert ettikleri şeyleri duyduğumda güldüğüm insanlar. Durumunuz benden binlerce kere daha iyiyken hayata isyan ediyorsunuz. Peki, şimdi ben ne yapmalıyım öyleyse?
Düşünüyorum da; keşke hayatım bir çizgiden ibaret olsaydı. Kurşun kalemle çizilmiş, öylesine bir çizgi. Ufak tefek eğrilikleri olan, bazı yerleri kalın, bazı yerleri ince. Bazen net ve düzgün, bazen de silik ve kırık bir çizgi. Ama öyle fazla inişleri çıkışları olmayan, bilinmeyen bir noktaya doğru gitgide uzayan, kalemin bir gün tükeneceği yere kadar giden bir çizgi. Arada sırada durup ucunu yeniden açabileceğim bir kalem ve beğenmediğim yerlerini silip yeniden düzeltebileceğim bir çizgi! Kokularımı unutabileceğim, kırılan kalbimi avutabileceğim bir çizgi işte! Asude bir yaşam, huzurlu bir gönül ve duru bir son! Bunları kimseye anlatamıyorum. İşte bu yüzden sana bugün ihtiyacım var!
Hadi sevgili dostum, can yoldaşım. Seni bekliyorum. Haydi, gel, gel lütfen! Ayaklarını sürüte sürüte gel ki, bin nefes alayım ayağının tozlu havasından ve bir nefeste boşaltabileyim içimi sana. Sen de sözümü kesmeden dinle ve sonunda neden sevgilerimin hep karşılıksız çıkmasının nedeni anlat bana. Bunu bilmek istiyorum. Yaşamak kadar, bunu bilmek de hakkım! Hakkım değil mi sence? İşte bunu öğrenmek için gel. Çünkü sana bugün ihtiyacım var!
Üç tekerlekli bir bisiklet almıştın bana, küçüktüm. Bozulur diye, oynamaya kıyamadığım bir bisiklet. Bir doğum günümde de kitap almıştın. Eskiyip yırtılmasın diye okumadığım bir kitap. Ve giderken ardında bıraktığın kırmızı oyalı yazmanın arasından çıkan bir resmin kaldı bana hatıra. Hani, Gazi İlkokulunun bahçesinde, saçların rüzgârda dalgalanırken çekildiğin resmin. Otuzlu yaşların. Üzerinde gülü bir elbise var, etekleri bol fırfırlı olan! İnan ona bile bakmaya kıyamıyorum, belki resmin soluklaşır diye.
Biliyor musun, aslında ben sadece seni istiyorum anne! Çiçekler açmasın, kuşlar ötmesin. Eskisi gibi kokmasa da sardunyalar, olur? Yeter ki sen ol yanımda anne! Sen olmayınca bak, özlediğim düşüncelerimi dahi özleyemiyorum artık anne!
Göklerin maviliğine, seni anlattığım martılara ismini yazdırdım anne, oralardan görürüsün diye. Gördün mü anne? Gördünse eğer, her şafak vakti, pencereme konan güvercinlerle haber gönder. Gönder, olur mu anne?
Güneş sen oluyorsun karanlık günlerime. Geceleri zifir karanlık, hayalin yetmiyor anne! Senden ışık alan aya bakıyor, kardeşim bildiğim yıldızlarla selam gönderiyorum sana. Aldın mı anne? Aldıysan eğer, her şafak vakti pencereme konun kumrularla haber gönder. Gönder, olur mu anne?
Ya da? Ya da, sıkılmadın mı çıktığın bu sonsuzluk yolculuğundan? Özlemedin mi hiç beni? Özlediysen çık gel anne! N'olur çık gel anne! Çünkü bugün sana çok ama çok İhtiyacım var anne! Hayır, özlemedim diyorsan eğer, bil ki ben çok özledim seni, ben mi geleyim sana anne!