Türkiye mi, PKK mı daha müşkül durumda?
Batı yangından mal kaçırmanın derdinde!
Türkiye ise, insanlığın muhtaç olduğu o kuruna avuç avuç su taşımanın peşinde…
Ortadoğu’da yangın söndü mü yoksa yeni mi başlıyor?
Şam’ın akşamı, Kudüs’ün sabahıdır
Kartacalı komutan Hannibal’ın tarihe geçen o meşhur sözü şöyleydi:
“Ya bir yol bulacağız ya da yeni yol yapacağız.”
Yani ümitsizliğe yer yok.
Mazeretler şayet zaferlerin önüne set olsaydı, tarih bize çok büyük komutanları anlatıyor olamazdı.
Misal…
Fatih’in İstanbul’u fethi…
Neredeyse jeopolitik açıdan imkansızdı.
Değil mi ki…
Fatih İstanbul’u fethetti; böylelikle bir çağı kapatıp, yeni bir çağ açtı.
Çünkü: İnanç, azim, irade ve derin strateji çoğu vakit en olmazı bile mümkün kılar.
Bundan iki ay önce kim iddia edebilirdi ki, altmış küsur yıllık Baas Rejimi yerle bir olacak, katiller sürüsü sıçanlar gibi delikten deliğe kaçacak…
Oldu işte hem de sözde allamelerin planlamalarına rağmen…
Türkiye tüm dünyaya ilan etti:
Terör örgütleriyle iş tutup Türkiye’ye tuzak kuran ülkeler; kendinize çekidüzen verin. Şeytani planlarınızdan vazgeçin.
Sesimizi ve uyarımızı duyarlar mı duymazlar mı bilemeyiz.
Farketmez…
Türkiye yeni yol haritasını belirledi:
“Terör örgütleri ya silahlarını gömecek ya da silahlarıyla birlikte gömülecekler.”
Evet; bu kadar net ve anlaşılır.
Meşaleyi tutuşturan Devlet Bahçeli olmuştu.
Tayyip Bey son noktayı koldu:
“Üçüncü bir yol yok.”
İç içe yaşadığım onlarca Kürt tanıdığım hatta hısımım var.
Sordum onlara, “Ne düşünüyorsunuz” diye…
Öyle ya, aklın yolu bir…
Hiç biri “PKK, Kürt halkı adına terör estirip dursun” demedi.
Bilakis…
Yarınlara umutla baktıklarını ve herkesin özgürce yaşadığı bir Ortadoğu’nun hiç de uzak olmadığını anlatıp durdular.
Ya Türkiye?
Ona da cevapları vardı elbette:
“Türkiye’de; ne Türk Kürt’ün ne de Kürt Türk’ün düşmanı değil. Düşman olan, emperyalistlerin oyuncağı olan terör aparatıdır.”
Devlet Bahçeli de Recep Tayyip Erdoğan da tam olarak işte bunu söylüyor; bu hakikatin altını kalınca çiziyor:
“Bu coğrafya bizim.”
Kimsenin kimseye rüçhan hakkı yok.
Ve fakat eli tetikte olanlar, Batılı güçlerin kuklası haline gelenler, kendi iradeleri dışında her türlü tuzağa oyuncak kılınanlar ayrı…
İşte onlar için çıkıştan önceki son kavşaktır bu adımlar:
“Ya silahlarını gömecekler ya da silahlarıyla birlikte toprağın altına gömülecekler.”
Bu kadar basit…
2025 yılı, besbelli ki çok şok edici gelişmelere gebe…
Amerika’nın vaziyeti ortada:
Adım başı suikast, dakikada bir katliam…
Buna rağmen hala dünyaya nizam çizmek istiyor!
Avrupa’yı ne siz sorun ne biz anlatalım.
Baştan aşağı acizlik, dipten başa pespayelik…
Takıldıkları Amerika kuyruğu onları, tıpkı Nil timsahları gibi bir oyana bir buyana savurup duruyor.
PKK el yükseltmek isteyecektir.
Her ne kadar silah bırakmaktan öte bir seçeneği yoksa da…
Ankara’daki TUSAŞ saldırısı gibi münferit teşebbüslere kalkınmak isteyeceklerdir.
Nafile bir çaba…
Türkiye ölçüyü koydu:
Pazarlık yok, taviz yok.
Ya teslim olur adalet dilenirsiniz ya da kevgire dönersiniz.
Birileri Bahçeliyi çok yanlış anladı.
Zannettiler ki Bahçeli himmet dileniyor.
Tam aksine Bahçeli, birileri sabah uyandıklarında başlarına nelerin gelebileceğini gösterdi.
Akıllı olanlar yaşar, aptallar ise gömülür…
Türkiye, artık eski Türkiye değil.
Gömülecekler ile yaşatılması gerekenleri, kuyumcu terazisinden bile daha hassasiyetle tefrik ediyor.
Gelinen nokta şudur:
“PKK sizi tükürüğüyle boğar” diyen hain ve kancıkların nara attığı o günlerden, bugün ağa balarına “bizi kurtar” diye aman dileyen PKK…
Bazen dereler kurur, tuz da kokar…
İşte o vakit, en zifiri karanlığın ardan öyle bir güneş doğar ki kozmos dahi şaşar…
Türkiye, “Poker suratlı adam” pozlarında değil. Kartlarını açık oynuyor, kimseye hile yapmıyor:
“Ya silahlarınızı gömersiniz ya da silahlarınızla birlikte gömülürsünüz.”
Türkiye güvercin değil, kimsede de akbaba…
Bu topraklarda yaşamının bedelini ziyadesiyle ödedik.
Yeni faturalar başka masalara gitsin.
Türkiye, aynı delikten tekrar ısırılmayacak kadar feraset ve iman sahibi…
Ah ki, ah…
Keşke bu hakikati, içimizdeki kimi ahmaklar da bir görebilse…
Emperyalistlerin gayrimeşru bir piçi, bölücülerin Taksim ayaklanmasında demişti ki:
“Anlamadınız mı mesele, bir kaç ağaç değil.”
Cumhur İttifakı’na kin kusan o meşum çevreler, siz niye ısrarla görmüyorsunuz: Mesele, Tayyip Bey değil ki…
Mesele, Devlet Bey değil ki…
Mesele; Türkiye’nin bekası…
Mesele; bu milletin yarınlara olan yürüyüşü…
Baksanıza güneş Anadolu’dan doğuyor.
Tam da Palandöken’in sırtlarından…
Mesele, sanki de bu işte…
O, yalnızca bir roman adı değil.
Dost düşman herkes bilsin ki yeniden:
“Bir millet uyanıyor.”
Bekleyin, yakındır:
Şam’da okunan ezanlar Gazze’de yankılanacak.
Belki minik bedenleriyle toprağa gömülenleri değil, ama yarınlara uyanacak nesilleri doğuracak…
Bekleyin…
Türkiye’de, sırf ülkesine ve milletine düşmanların zafer çığırtkanlıkları, cılız bir mum ışığı gibi sönecek.
Çünkü: Güneş Doğu’dan yükseliyor.
DEM bu gerçeği görmüyorsa eğer, göz doktoru olan Beşar Esat bile onlara reçete sunamaz…
Yazıyı okudum bir kelime bile olsun 40 bin şehitten 80 bin gözü yaşı ana babadan en az 100 bin kolunu bacağını gözünü kaybeden gaziden bahsedilmemiş dolayısıyla yorumlamaya gerek görmedim, paçavra olmuş. Türkiye’nin beka sorunu yok yalama yalaka sorunu var….