Hatırlıyorum her anını tüm renk, sıcaklık ve saflığıyla çocukluğumu; daha dün gibi.
Her bahar cemre yüreklere düşerdi o zamanlar, değil toprağa!
Sert geçen kışın ardından kaskatı kesilmiş tabiat, börtü böcek ve insanlar, kızgın bir tencereye düşmüş halis tereyağı misali, mis kokular içerisinde yavaş yavaş eriyip mest olurdu ruhlar.
O zaman da, şimdi de hala aklım almaz ya, yeryüzünü kaplayan onca karın bir günde kaybolup gitmesini !
Bir sokağı bir caddeyi kardan temizlemeye aciz bu teknolojinin tüm zamanlar yenik düşeceği ilahi kudret!
Daha dün bir metreye yakın karın olduğu sokaklar ve bacalar. Bir günde eriyip kaybolacak.
Yine hatırlıyorum çocukluğumu daha dün gibi.
Pencereden bakıyorum karşı evin bacasına. Karlar ermiş, toprakta mayışmış her canlı gibi doğan güneşin altında, salmış kendini. Salmış emdiği bütün kar suyunu güneşin suyu hürmetine, o keskin ve parlak sıcaklığın kucağına.
Evlat hasreti çeken toprak ana özlemişti yavrusunu. Sabaha aç uyanan aç bir bebek misali emiyordu kar suyu dolu memeleri güneş. Toprak bacaların üzerini kaplamış bir bulut tabakası, pamuk tarlası misali.
Hatırlamıyorum boyumun uzunluğunu ama girince içerisine, yarı belimin çok üzerinde. Tam bir masal dünyası. Gerçekten büyülü bir dünyada hissediyorum kendimi. Uçuyorum sonsuzluğun kucağına.
Daha dün gibi yadımda, bulutların içerisinde bir sağa bir sola nasıl nasılda uçarak koştuğumu.
Nasıl da kendimi hür ve mutlu hissettiğimi şu an yaşıyormuşçasına tüm sıcaklığıyla yaşıyorum.
Bir hafta ya sürer ya sürmezdi güneşin karnını doyurması, bitirirdi anasın tüm su dolu memelerini. Şimdi çorak bacalar ve mis gibi toprak kokusu!
Tüm günümüz bacalarda geçerdi, üst baş toz toprak içerisinde. Çocuktuk çocuk olmasına da, yüreğimiz bereketliydi, saftı temizdi gökyüzü kadar! Ellerimiz rahmet doluydu, kara toprak kadar kurak ama toprak kadar bereketliydi yarınlara.
Oyunların her türünün izi ellerimizde, yüzümüzde ve?
Orlondan örülmüş pantolon ve süveterin üzerinde. Eller çatlak çatlak. Toprak gibi!
Bir masal perisi, bir melek serpmiş olmalıydı kimsenin su vermediği topraklara, bir sabah uyandığımızda görürdük bir karış boyundaki otları! Bacalara serilmiş yemyeşil halı misali. Kokulu, güzel ve yumuşak.
Üzerinde herefene (herfene: her bir çocuğun evinden getirdiği şeylerle yaptığımız piknik. Ya da buna benzer bir tanım) yapılmaz mı artık!
Peynir ekmek benden, Yaşar domates, Murat yağ bal, latif ile Yılmaz ha keza! Artık Allah ne vermişse!
Çocukluğumu yazdım bir güne. Gençliğimi de yazarım bir gün içinde. Geri kalanı taş çatlasa yine bir güne biter! Oysa öldüğümü birileri yazacak bir dakika içinde. Öyleyse tüm ömür üç saat bir dakika!
Yıllar yıllar boyu doğdular, büyüdüler ve öldüler!
Biz ise doğduk, büyüdük ama ölmedik! Ama öleceğiz.
Unutulup gideceğiz, diğerleri gibi. Geriye bırakacağımız tek şey olacak yine, diğerlerinin bize bıraktığı gibi. Hırs, ihtiras ve ölümsüzlük(!)
Saldırın öyleyse! Saldırın makama paraya şatafata, ihanete, yalana, iftiraya, gösterişe ve ölümsüzlüğe!
Bir doğduk
Bir büyüdük
Bir öldük
Hepsi üç günlük