ASAYİŞHaber Girişi : 29 Temmuz 2009 20:04

Sahnedeki İmam

Sahnedeki İmam

Vakit   gece  yarısı. 

 Duvardaki  saat,  umursamaz  bir şekilde ??tik tak?? larıyla  bana eşlik ediyor.

Elime  almış olduğum  ve  bütün  meth-ü  senalara  dayanamayarak  okumaya  çalıştığım  kitabı  bir  an önce  bitirebilmek  için gayret  sarf ediyordum.

Beklentilerime   cevap  bulamadığım  sahifelere  hızlıca  göz  gezdirirken,  yaptığım  bu işin sadece  göz  egzersizi  olduğunu  anlıyor  ve  sinirleniyordum.  

Kitabı  mı  okuyordum,  yoksa   o mu  beni  okuyor  anlamış  değildim.

Son bir karar ile yerimden fırlayarak  elimdeki  kitabı bir daha okumama  niyeti   ile kitaplığımın ??en ilgisizler?? bölümüne  selam  ve  dua  ile uğurluyorum?

Rahat  değildim , canım  çok  sıkılmıştı.

Bir  şeyler  yapmalı, ruhen  rahatlamalıydım. 

??Kur?an  mı  okusam  acaba??? diye  geçirdim  içimden.

Çünkü  biliyor  ve  inanıyordum  Kuran?ın  kalpleri  ferahlatıp  ruhları  yumuşatacağını.

Ama  birden  bu  niyetimi   değiştirmiş,  iki  saat  sonra  cemaate  kıldıracağım  sabah namazında  uzun uzun  okuma  kararını  vermiştim.

Bütün  bunları  düşünürken  elimi  bir  anda    kitaplığımın  sık  kullanılanlar bölümündeki  ?? koleksiyon  serisi?? nde  bulmuştum.

Yıllar  öncesinde   başlayıp  halen  devam  eden  bir  tutkumu  hatırlamış,  Beyazıt  ve  İstiklal  Caddesi?ndeki  sahaflardan  aldığım  eski   kitap  ve  musiki   plaklarının  o  zamanlar  beni  ne  kadar  mutlu  ettiğini  yeniden  yaşamıştım.

Odanın  açık  penceresinden   duyduğum  martı  sesleri ,   gecenin  karanlığına  ve  yalnızlığıma  adeta  meydan  okuyor, birazdan  okunacak  sabah  ezanını  ve  yeni  bir  günü    müjdeliyordu.

Ben  ise  , sıkıntılı  geceme  huzur  veren  ve  büyük  bir  aşkla  dinlemekte  olduğum  koleksiyon  serisindeki   o  esrarengiz  sesin  sahibini,  kıymetli  hemşehrimi  ve  meslektaşımı    düşünüyordum. 

O?nu  devamlı  dinliyor,  iyi  tanıyordum.

O;  Sesinin  güzelliği  neticesinde  musikiye  küçük yaşlarda  gönül  vermiş, Hafız Melek  Efendi?den  dini  musiki,  ilahiler öğrenmiş,  Küçükpiyalepaşa   Camii  imamı  Hafız Cemal  Efendi?den  hafızlık icazeti  almış, ardından  İstanbul  Üniversitesi  İlahiyat  Fakültesini  bitirmişti.

Sultan Selim   Camii  Başimamı  iken  musikiye  ilgisinden  geceleri  genellikle  uyumamış,  açılır  kapanır  kontrplak  bir  masanın başucunda  mum  ışığında  sabahlara  kadar  kendi  kendine  nota  öğrenmişti.   Şöhretini   ve  hayatını  anlayabilmek  için  onun  gibi  düşünmek  gerekirdi.

Hem  de  hiç  şüphelenmeden , sorgulamadan.

O;  Son dönem  Türk  musikisi  bestecilerinin  en büyüğü ,??hafız  hanende  ve  gazelhan??  kuşağının  en  önemlisi  ve  son   temsilcisiydi.

O? nun  tatlı, yumuşak  ve  zengin  sesi  adeta  her  şeyden  ziyade    Kur?an  okumak  için  yaratılmıştı.

Altmış   üç  yaşındayken  Rabbinden  ruhunu  teslim  almasını  rica  etmiş ,  mihrabının  asıl  sahibi Peygamberinden  daha  fazla  yaşamayı  kendisine  yakıştıramamıştı.

O;  din  hizmetini   hep  asli  vazifesi   olarak  görmüş,  arkadaşları  tarafından  kendisine  ??hafız??  diye  hitap  edilmesini  istemişti.

Yüzlerce   bestesi  radyo  ve  televizyonların  repertuarına  girmiş , vazgeçilmez  olmuştu.

Nice  sanatçılar  onun  besteleriyle  zirve  yapmış, bir  nesil  onun  şarkılarıyla  büyümüştü.

O;   vasiyeti  üzerine  kabir taşında  yazdırdığı  gibi  ??Sultan Selim   Camii  Şerifi  Başimamı  ve  Sultanahmet  Camii  Şerifi  İkinci  İmamı  ve  Hatibi  meşhur  bestekar  Hacı  Hafız  Saadettin  KAYNAK??  tı.

*****

Hicran-ü  elem  sine-i  pür  hünumu  dağlar

Mahrum-ı  emel  gönlümü  dünyaya  ne  bağlar 

Öldürdünüz  aşk-ı  perişanımı  gömdüm   

Bir  türbe  ki  ruhum  gelen  ağlar, giden  ağlar 

Üstadın     kendi  sesinden   pek  bilinmeyen  bu  hüzzam  şarkısını  dinlerken  ,  şahlanan  duygularıma  gem  vuramıyor,  bir  İmam ?Hatip  meslektaşı  olarak  onu  örnek  alabileceğimi,   asli  görevimle  beraber    sanata  ve  kültüre  kendimi  nasıl  adayabileceğimi    düşünüyordum.  

Hatta  daha  da  ileri  giderek   kabir  taşıma   neler  yazılabileceğini  şimdiden  hayal  bile  ediyordum.

Fakat   hayallerim ,   gecenin  finalini  ilan  eden  müezzinin  o  yanık  sesiyle  dağılmış ; sabah   ezanı  okunmaya  başlanmıştı.  Bu  arada  karşımdaki  apartman  dairelerinin   ışıkları  teker  teker   yanmış,  cemaatle  namaz  kılmanın  daha  faziletli  olduğuna   inananlar  Caminin  yolunu  tutmuştu  bile.

Şafak  sökmek   üzere?

Martı ların  çığlıkları  artmış, kubbedeki   güvercinler   uğuldamaya  başlamıştı.

Beni  davet  ediyorlardı.

Gitmeli,  namazı   kıldırmalıydım.

Uzun  uzun  da  okuyacaktım.

Tıpkı  bu  geceki  misafirim  ??sahnedeki  imam??  gibi

Fatihalarla  ruhunu  aydınlatacaktım.

Fikir ve Düşünceleriniz için [email protected]