Eskiler teşhisi koymuş, hem de büyük bir isabet kaydederek:
"Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür"
Meali şudur:
"İnsanoğlunun hafızası unutkanlık hastalığına sahiptir"
Aslına bakarsanız bu, öyle sanıldığı gibi çok kötü bir hastalık da değil hani... Düşününüz ki insanoğlunun unutmak gibi bir "hasleti" olmasaydı, kim şu fani dünyada karşılaştığı bunca acıya dayanabilirdi ki...
Lakin unutmak bazen de öyle kötü sonuçlar doğurur ki, yaşadığımız facialar sırf bu unutkanlığımız yüzündendir...
Misal; depremleri unutuyoruz, yeni depremler için gerekli hazırlıkları yapmıyoruz!
Misal; sel felaketlerini, çığ'ı ve heyelanları unutuyoruz, bu sebeptendir ki evlerimizi tekrar tehlikenin tam bucağına kuruyoruz!
Acılarımızı unutmak belki sonraki hayatımız için iyi, ama unutkanlık eğer büsbütün hayat düsturumuz haline dönüyorsa işte orada bir felaket var demektir.
İstanbul Kartal'da çöken ve 20'den fazla insanımıza mezar olan o kaçak bina bize, ihmallerimizin ve nisyan ile malul olan hafızamızın ağır bedelini ödettirdi bir kez daha...
Bu facia olmasaydı, misal; Erzurum'da vaktiyle 30 civarında kaçak katı olan ya da binanın kendisi toptan kaçak olan yapının varlığını hatırlamayacaktık!
Sahi, "yıkımı mahkeme kararıyla kesinleşmiş olan" o kaçak yapılara ne oldu? Sahi o binalar imar affına mı uğradı, yoksa belediyelerin uzun yıllardan beri yaptığı gibi "belediyeye bağış yapılması kaydıyla", reis beylerin şefaatine mi mazhar oldu?!
Belki pek çok şeyi beceremiyoruz, kabul; fakat bihakkı teslim etmeliyiz: Erzurum'da yapılan binaların yüzde 95'i son derece sağlamdır.
Tamam...
Kaçak katlarımız var...
Ruhsatsız binalarımız var....
Yeşil alanlar üzerine kurulu apartmanlarımız var...
Vaktiyle başta FETÖ olmak üzere, milleti Allah adına kandıran tüm tarikat ve cemaatlere, devlet adamları ve siyasetçiler eliyle peşkeş çekilmiş Hazine arazilerimiz var...
Bunların hepsi ziyadesiyle bizde mevcut da, biz de bir tek deniz kumuyla yapılmış demirsiz çimentosuz bina yoktur.
Kaçak olsa bile sağlamdır.
Fakat sırf sağlam yapılmış diye, peki biz o kaçak köçek yapıları büsbütün unutalım gitsin mi?
İçlerinde ensesi (bu doğru bir ifade değil, zira ensesi kalın olmayan bir kimsenin belediyenin gözünün içine baka baka kaçak kat çıkması veya ruhsatsız bina dikmesi mümkün mü) kalınların binaları vardı.
Gördük ki o binaların, bir tekinin dahi bir tuğlasına dokunan olmadı!
Ya (tıpkı şimdi olduğu gibi) her üç beş yılda çıkarılan imar affından yararlandılar yahut da belediye bağış altında kestiği ceza sonrası, o kaçak yapıları meşru hale getirdi.
Bugünlerde İYİ Parti saflarında büyükşehir belediye başkanlığı yarışında amansız mücadele veren Mahmut Uykusuz, o tarihlerde MHP'li bir belediye başkanı olarak henüz seçilmişti ki, belediyenin eniğini yemiş kurt misali bürokratları, önüne hemen "acilen yıkılması gereken kaçak katlar ve kaçak binalar"ın listesini koymuştu!
Böyle otuz civarında yapı vardı.
Mahmut Bey beş yıl görev yaptı, o kaçak katlardan birinin kıytırıktan bir balkonunu dahi yıkamadı.
Sonra aynı makama, AK Parti'den seçilen ve on yıl o koltukta oturan Ahmet Küçükler geldi. O da tıpkı Mahmut Bey gibi kaçak yapıların etrafından dolanıp geçip gitti!
Kartal'daki kaçak yapının biri çöktü, 21 insanımız altında kalıp can verdi, onlarca kaçak yapı için de hükümet düğmeye bastı.
Ala...
Peki bizdeki kaçak katları ve kaçak binaları sırf deniz kumu yok, demiri de fena değil diye, sineye mi çekeceğiz?