SAADAVİ’NİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Mısır’da Anneler Günü olarak kutlanan 21 Mart’ta, Mısırlı feminist Neval Es-Saadavi 90 yaşında hayatını kaybetti. Saadavi, Nil Nehri kenarında başladığı hayatınA Kahire Üniversitesi’nde tıp eğitimi ile devam etmiş, The Guardian gazetesine 2015 yılında verdiği röportajda burjuva bir annenin ve yoksul bir aileden gelen babanın kızı olduğunu söyleyen Saadavi, eğitim konusunda da önceliğin abisine verildiğini ancak abisinin derslerinde başarılı olmaması üzerine ailesinin kendi eğitimi üzerine eğildiğini belirtiyor. Taşrada doktor olarak göreve başladıktan sonra çocuk yaşta evlilik, kız çocuğu sünneti, aile içi şiddet gibi kadınların yaşadıkları sorunları gözlemleyen Saadavi, sonraki hayatını da bu sorunlarla mücadeleye ayırmış. Saadavi, Enver Sedat tarafından henüz bir tehlike olarak görülmediği dönemde Sağlık Bakanlığında önemli pozisyonlara da gelmiş, ancak yayınladığı kitapların müesses nizamı rahatsız ediyor olması nedeni ile 1981 yılında Enver Sedat döneminde hapse mahkûm edilmişti. Bu dönemde, koğuşa kaçak olarak alınan göz kalemi ile tuvalet kâğıdı üzerine kitap yazan Saadavi, Türkçeye de çevrilen Havva’nın Örtülü Yüzü, Sıfır Noktasında Kadın kitaplarıyla ölüm listelerine alınmış, halkın bir kesimi tarafından dışlanmıştı. Kadının yüzünü örtmeyi zorunlu kılan peçeye de karşıydı, kadın çıplaklığının kadının özgürlüğünü elinden alan bir hale gelmesine de. 2008 yılında Mısır’da kız çocuğu sünneti yasaklanınca buna rağmen özellikle taşrada bu vahşetin devam etmesi üzerine, kız çocuğu sünneti sayıları yasa çıkarmakla düşmez anne, babaların ve olması gerekenin bu olduğuna inanan çocukların bu konuda eğitilmesi gerektiğini savunmuştu. Yani birçok ülkede olduğu gibi yasa ile değişiklik yapılmasının çare olmadığını, yasaların eğitim ile desteklenmediği ülkelerde kuralların sopa fonksiyonundan ötesine sahip olamayacağını vurgulamıştı.

Ayrıksı ve korkusuz bir kalem olması nedeni ile belki de bir yazı dizisini hak eden Saadavi’yi kısaca anlatmaya çalışmamın sebebi ise; yasalar yeterli değil, onların uygulanması gerektiğinden bunun için de eğitimin şart olduğundan bahsederken Türkiye’nin henüz yasaları koruma aşamasında tökezlemesi. Türkiye’de yaşanan her şok edici olay gibi Cumhurbaşkanı kararı ile İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme iradesi de güncelliğini neredeyse yitirecek. Ancak Türkiye’nin insan hakları tarihine bir kara leke olarak geçecek bu karar, vefatı nedeniyle de zihnimde Saadavi ve AKP hükümetinin görüşlerini çarpıştırdı. Kadına yönelik şiddet ile mücadelede başarısız olduğumuz, toplumsal cinsiyet rollerinden sıyrılmaya çalıştıkça içine battığımız bir dönemde yasalar yeterli değil derken kadın haklarını korumak için yasalara ihtiyacımız yok diyen bir anlayışın içinde sıkışıp kaldık. Cumhuriyetin ajandalarından biri olan kadın haklarını geliştirerek ilerlemeyi bir kenara bırakalım, Saraya yakın olduğu için sesini duyurabilenlerin düşünceleriyle yönetilir hale geldik.

Bu isimlerden biri Cübbeli Ahmet olarak bilinen beyefendi, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması karşısında nasıl şükredeceğini şaşırmışken kadına karşı şiddetin karşısında olduğunu belirtmeyi ihmal etmemekle de kalmadı, dahası katillerin kısas ilkeleriyle paralel olarak ölüm cezası ile cezalandırılmalarının caydırıcı olacağını ve sorunları çözebileceğini önerdi. Yani yasalar yetmez, eğitimde, iş dünyasında, siyasette, evde eşitlik için eğitimi de içine alan derinlikli politikalar gereklidir derken Türkiye’yi bu düşünce sahiplerinin, yetkilerinin kulaklarına fısıldadıkları düşüncelerle yönetilir halde bulduk. Türkiye’nin hukuka, hukukun üstünlüğüne ve insan hakları mücadelesine ihtiyaç duyduğu bu dönemde, toplum güvenliği ve sağlığı ile ayrı düşünülemeyecek İstanbul Sözleşmesi’nin; siyasi partilerin seçim malzemesi, cemaatlerin/tarikatların ağızlarına çalınan bal, insan hakları belgelerini baştan sona bir kere okumamış grupların elinde oyuncak olmaması gerekirdi.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.