ASAYİŞHaber Girişi : 09 Aralık 2009 00:08

Ruwanda da Kurban

Ruwanda da Kurban

İNSANINI KABİLECİLİĞE KURBAN EDEN ÜLKE RUWANDA’DA KURBAN

Akşam uçağı ile önce Müslümanlara gurbette ilk kucağını açan Necaşi’nin ülkesi eski ismi ile Habeşistan yeni ismi ile Etiyopya’ya gidiyoruz. Havaalanında tanıştığımız hukuk profesörü Tunuslu Ömer Ebubekir, 20. Yüzyıla kadar Habeşistan isminin aynen muhafaza edildiğini ancak batılılar buraya geldikten sonra ismini değiştirdiklerini anlatıyor. Havaalanında 10 saat bekleyişten sonra nihayet Ruwanda’ya gitmek üzere uçağa biniyoruz. Uçaktan Afrika ülkelerini seyrediyoruz, gerçekten akarsuları ve verimli topraklarına rağmen bu ülkelerin neden bu kadar fakir kaldıkları bizi düşündürüyor.

Ruwanda’nın küçük, sevimli havaalanı ikaze mu Rwanda/Ruanda’ya hoş geldiniz diye bizi karşılıyor. Ruwanda müftü yardımcısı Yusuf Salih bizi almaya gelmiş, tanışıyoruz, birlikte kalacağımız otele gidiyoruz. İkindi namazını kılmak üzere başkent Kigali merkez camiine çıkıyoruz. Camiide yaklaşık 10 saf olduğunu ve cemaatin çoğunun gençlerden olduğunu görmemiz bizi sevindiriyor. Otelde biraz dinlendikten sonra akşam yemeğinde müftü yardımcısının bilgisayar öğretmenliğinde okuyan oğlu Ahmet ve yeni Müslüman olmuş Süleyman ile uzun sohbet ediyoruz.

Arefe günü ilk işimiz İslam Kültür Merkezine gitmek oluyor. Bizi ikinci müftü yardımcısı Şeyh Yusuf karşılıyor. Onunla 5 günlük programımızın konu olduğu toplantımızı yapıyoruz. Ardından baş müftü Şeyh Salih ile tanışıyoruz. Kısa bir sohbetten sonra öğreniyoruz ki Ruwanda’da İslam cemaati baş müftü, üç yardımcısı, 11 ilde birer müftü, bunlara bağlı 4 ayrı bölgede müftüler ve her bölgede müftüye bağlı cami görevlilerinden oluşuyor. Türkiye’deki teşkilatlanma yapısına benziyor. O esnada birinci müftü yardımcısı Şeyh Said içeri giriyor ve onunla ropörtaj yapıyoruz..

Şeyh Said bize Ruwanda’ya İslam’ın giriş serüvenini anlatıyor. İslam güneşi Ruwanda’da Müslüman tüccarların gelmesiyle doğuyor 19. Yüzyılda. Dokuz milyonluk ülkenin nüfusunun 1 milyonunu Müslümanlar oluşturuyor. 1961’e kadar yani Ruwanda’nın bağımsızlığını kazanana kadar Müslümanların üzerinde baskılar oluyor. Bu tarihte Müslümanlar eskisine nazaran biraz rahatlıyor. 1994’de Ruwanda büyük bir katliama sahne oluyor. Hutu ve Tutsi kabileleri arasında patlak veren iktidar mücadelesi Hutu’ların Tutsileri katliama tabi tutmasına dönüşüyor. Müslümanlar mazlumun yanında yer alıyorlar. Hutu kabilesine mensup Müslümanlar bırakın Tutsi’leri öldürmeyi onlara evlerini, mescidlerini açıyorlar ve onları öldürülmekten kurtarıyorlar. Sular durulunca Tutsi’ler iktidara geçiyor ve Müslümanların iyiliklerini unutmuyorlar. Kadirşinaslık örneği vererek Müslümanlara her türlü kolaylığı sağlıyorlar.

Biraz daha geriye gidersek ülkeye önce Almanlar geliyor misyonerleri ile birlikte, insanları Protestanlaştırmanın yanı sıra kaynak arıyorlar. Bir şey bulamayınca II. Dünya savaşından sonra Almanlar ülkeyi terk ediyor.

Belçikalılar bölgeye geliyorlar. Bakıyorlar ki iki kabile var ve idare Tutsiler’in elinde. Onlarla ortaklaşa çalışıyorlar. Tutsiler sömürüldüklerini fark edince bağımsızlık talep ediyorlar. Belçikalılar buna razı olmayınca Hutu’ları Tutsilere karşı kışkırtıyorlar ve Hutu’lar eliyle ihtilal yapıyorlar. Fitne ateşini yakan Belçikalılara Fransızlarda yardım ediyor. Belçikalıların propagandası neticesinde Katoliklerin sayısı artıyor. Önceleri Tutsiler eliyle Hutulara baskı yapan Belçikalılar bu sefer Hutular eliyle Tutsileri ülkelerinden çıkmaları için baskı yapıyorlar. Tusiler komşu ülkelere sığınıyorlar. Ülkelerine dönmek isteyince Hutular tarafından öldürmekle tehdit ediliyorlar. Tusiler dönmeye başlayınca ortalık karışıyor. En büyük katlimanın sebebi ise 1994’de Burundi ve Ruwanda başkanlarını taşıyan uçağın düşürülmesi oluyor. Bu katliamda çoğunluğu Tutsilerden olmak üzere 800 bin ile 1 milyon arasında insan ölüyor. Şimdi ise Ruwanda’lılar bu elim olaydan utanç duyuyorlar, konuşulmasını bile ayıp karşılıyorlar. Bu olayı unutmaya çalışıyorlar.

Müftü yardımcısı Şeyh Said’den Türkiye’den ve Türkiyeli Müslümanlardan bir talebinin olup olmadığını soruyoruz o, gayet vakur bir şekilde teşekkür ediyor maddi imkânsızlıklarına rağmen bizden sadece dua beklediğini ifade ediyor.

Oradan ayrılıyoruz, Müslümanların sesi Tanzanya, Uganda, Kongo gibi birkaç ülkeye yayın yapan radyo binasına gidiyoruz. Bizi güler yüzle karşılıyorlar ve hemen programa alıyorlar. Türkiye’den selam getirdiğimizi, kardeşlik bağlarımızı güçlendirmek üzere geldiğimizi ifade imkanı buluyoruz tüm bölge insanına.

Radyodan ayrılıp Libya ve Arap Emirliklerinin ortaklığı ile kurulmuş İslam Eğitim Merkezine gidiyoruz. Merkez sorumlusunu makamında ziyaret ediyoruz. Çok geniş bir alan üzerine kurulmuş merkezin arsasını Ruwanda hükümeti onlara tahsis etmiş, onlarda üzerine güzel bir külliye inşa etmişler. Külliyenin içinde mescid, okul, konferans salonu, sağlık ocağı ve kütüphane var. Okulda 600 öğrenci okuduğunu fakat ara tatil olduğu için öğrencilerin olmadığını bize söylüyor ve ekliyor bu ara tatilde Müslüman – Müslüman olmayan ayırımı yapmadan Kur’an dersi, Arpça dil kursu, Tiyatro ve Dikiş kursu hizmetlerini anlatıyor. Kucaklaşıp yanlarından ayrılıyoruz.

Ruanda’nın başkenti Kigali’de dolaşırken sokakların, caddelerin temizliği, insanların nezaketi ve nezafeti dikkatimizi çekiyor.

Sabahleyin erkenden bayram namazını kılmak üzere Libya İslam Merkezinin geniş avlusuna gidiyoruz. Ruwanda’lı Müslümanlar sel gibi bu meydana akıyorlar. Bayram namazını Ruanda baş müftüsü Şeyh Salih kıldırıyor. Ardından da ayet ve hadisler ile süslediği konuşmasını dinliyoruz. anlamasakta…

Yoğun bir gün bizi bekliyor. Önce Gitarama bölgesine gidiyoruz. Orda bizi bölge sorumlusu Şeyh İsmail karşılıyor. Kurbanları kesiyor, dağıtıyoruz. Tam Cuma namazına hazırlanırken dolu ile karışık yağmur yağıyor. Hemen yere serdikleri halıları kaldırıyorlar. Cami binasını soruyoruz, iki sene önce meydana gelen şiddetli depremde yıkıldığını, külliye tarzında projesinin çizildiğini fakat imkânsızlıklar nedeniyle inşa edilemediğini anlatıyorlar. Cuma namazını kılamadan oradan başka bir bölgeye Butareye geçiyoruz.

Butare’de bizi ismi ile müsemma Şeyh Kiprit Osman ilahi ekibiyle karşılıyor. Şeyh Osman kıpır kıpır, hiç yerinde duramayan cevval bir kardeşimiz. Bölgesini iyi organize etmiş. Bölgesindeki 700 ailenin ismini çıkartmış, her birine bir numara vermiş, numarasını getiren etini alıp gidiyor. Türkiye’den geldiğimizi duyan bölge insanı kadın-erkek, çoluk çocuk toplanıyorlar, onlara Türkiye’nin selamını iletiyoruz.

Ve oradan yine Şey Osman’ın sorumluluğundaki iki mescidi daha ziyaret ediyoruz. İnsanlar toplanmışlar bizi neşeyle sevinçle karşılıyorlar. Gittiğimiz yerlerde camilerin, kur’an kurslarının namüsait hali bizi derin düşünceye sevkediyor. Öğrenciler kerpiçten yapılmış mekanlarda zor şartlarda Kur’an okumasını öğrenmeye çalışıyorlar.

Son olarak oğlu Türkiye’de Türkiye Diyanet Vakfından burslu olarak okuyan Ebubekir’in evine akşam namazından sonra uğruyoruz. Evde elektirik olmadığı için mum ışığında biraz sohbet ettikten sonra ayrılıyoruz.

Bayramın 2. günü sabahında Şeyh İsmail ile buluşup 21 kurban kesmek üzere Gitarama bölgesine gitmek üzere yola çıkıyoruz. Vardığımızda Şeyh İsmail bizi karşılıyor beraberce kurbanlıkların yanına gidiyoruz. Kurbanlıkları alıp mezbahanede veteriner kontrolünde kesimleri yapıyoruz. Oradan etleri kamyonlara yükleyip dağıtım yerine geliyoruz. Büyük bir kalabalıkla karşılaşıyoruz. Et yemek için kimisi altı ay kimisi ise bir yıl bekleyen bu insanların hepsine et verebilmek için tartımızı 1 kiloya ayarlarken az et dağıtmanın burukluğunu da yaşıyoruz.

Ülkenin cumhurbaşkanı Majaro KAGAME müslümanların kurban bayramını tebrik için vereceği yemeğe katılmak üzere bölgeden ayrılıyoruz. Hıristiyan Cumhurbaşkanı yaptığı konuşmada en zor zamanlarda ayakta durmasını bilen Müslümanlardan çok şey beklediğini ifade ediyor. Afrika’nın bu şirin ülkesinde insanların din, dindarlık algılarının gaiamaçsal zemine oturduğunu gözlemliyoruz. Müslim, gayri Müslim herkesin dindarlıklarını kindarlıkla, düzenbazlıkla değil içtenlikle yaşadıklarını görüyoruz.

Bayramın 3. günü Ruwanda’nın bir ucuna, kuzeyine NyagatareGatsibo’ya gideceğiz. Erken çıkmamız gerekiyor ama çıkamıyoruz. Çünkü pazar, tatil olması münasebetiyle araç bulamıyoruz. Taksi tutuyoruz, gecikmeli yola çıkıyoruz.

Yolu yarıladığımızda kurban hayvanlarından birisinin gönderileceği bir mescide uğruyoruz. Caminin genç imamı suyu depoladıkları tankı bize gösteriyor, kullanılamayacak halde. Abdest almak için yağmur sularını depolayacakları başka tanklarının olmadığını, bunun kendileri için ciddi bir problem teşkil ettiğini söylüyor. Camiye giriyoruz, halı yok, muşambanın üzerinde namaz kılıyorlar. Halı soruyoruz, imkânsızlıktan yakınıyorlar. Hem tank hem de halı alabilecekleri meblağı bırakıyoruz ve oradan ayrılıyoruz.

Yolda Ruwanda’nın mümbit topraklarını doyuran, yeşil ormanlarını besleyen yağmura yakalanıyoruz. Nihayet Nyagatare’deyiz. İnsanlar kurbanlıklarını almışlar, kesmek için bizi bekliyorlar. Bölge imamı, insanları camiye topluyor, kısa bir program yapıyoruz, insanlar kıpırdamadan bizi dinliyorlar. Bölge imamı, bizim şahsımızda tüm kurbanlarını Ruwanda’ya bağışlayanlara teşekkür ediyor, dua ediyor.

Yatsı namazından sonra randevulaştığımız, 7 üniversite öğrencisiyle çay sohbeti yapmak üzere yola çıkıyoruz. Kimisi, Bilgisayar ve elektronik üzere okuyor, kimisi peyzaj, kimisi ise iktisat fakültesinde. Sohbet sonunda öğrencilerden Müftü yardımcısının oğlu Ahmet, Türkiye’nin çok büyük ve güçlü bir ülke olduğunu söyleyerek söze başlıyor. Ruanda’nın ise küçük bir ülke olduğu fakat herkesin her konuda eşit olduğu, ne eğitimde ne sağlıkta ne de memuriyette bir ayırım yapılmadığını vurguluyor. Ancak özellikle üniversite okumanın ailelerinin bütçelerine ağır geldiğini anlatıyor. Müslüman aile çocuklarının gerek Türkiye’de gerekse Ruwanda’da eğitimlerini tamamlamaları için Türkiye’li Müslümanların desteklerini beklediklerini ifade ediyor.

Bayramın 4. günü Ruwanda’nın batısına Ruhengeri ve Gisenyi’ye gideceğiz. Ruwanda Müslümanları Cemiyeti Muhasibi Şeyh Yusuf otelden bizi alıyor ve yola revan oluyoruz. Ruwandalı Müslümanların müftüleri, imamları arap ülkelerinde eğitim görmüşler. Arapların etkisi yemek çeşitlerinden yeme biçimlerine, giyim şekillerinden konuşma tarzlarına, ünvan kullanımlarına kadar birçok alanda hissediliyor. Üniversite mezunlarına Şeyh ünvanı, üniversite mezunu olmayanlara muallim unvanı, mescit görevlilerine de imam ünvanı kullanılıyor. Ruhengeri’ye varmak için dağları aşıyoruz. Sağnak yağışlar altında yolumuza devam ediyoruz. Yol boyunca fasulye ve mısır tarlaları bize eşlik ediyor. Ruhengeri’ye vardığımızda şeyh Salih bizi karşılıyor. Güzel bir organize yapmış, biz varmadan kurbanları kesmiş, kurbanları dağıtıyoruz. Fazla vaktimiz olmadığı için oradan Gisenyi’ye geçiyoruz.

Gisenyi müftüsü ve arkadaşları bölgede birçok derneğin kurulmasına öncülük etmişler. Gençleri bilinçlendirme derneği, Bulaşıcı hastalıklar ile mücadele derneği, Yaşlı, Dul ve Hastalara yardım eden kadın dernekleri toplam 14 dernek kurmuşlar, her bir derneğe bir inek bağışlıyoruz. 

Akşam yemeğinde Baş müftü ve iki yardımcısı ile buluşmak üzere bölgeden ayrılıyoruz. Yolda baraka tipi, elektriği, suyu olmayan evler gözümüze çarpıyor. Üç saat süren yolculuktan sonra başkent Kigali’ye varıyoruz. Baş müftü yemekte Ruwanda’nın tarihinden, İslam güneşinin orada doğmasından, 1994’te yaşanan acılardan ve Müslümanların devlet nezdindeki itibarından bahsediyor. Katliamda Hıristiyanlar kiliseye sığınanları katillere teslim ederken, Müslümanlar mescitlere sığınanları teslim etmediklerini anlatıyor. Bu davranışlarından dolayı devlet başkanı Majoro Kagame’nin Müslümanları sevdiğini ve her türlü yardımda bulunduğunu, destek verdiğini söylüyor. Başmüftü Avrupalıların Afrika’ya gelip sömürdüklerini, teknolojinin yanında kan, gözyaşı getirdiklerini anlatıyor, Müslümanların ise barış, kardeşlik getirdiğini ancak yatırım yapmaktan çekindiklerinden yakınıyor. Ülkesinin fırsat ülkesi olduğundan, bölgenin en güvenli ülkesi olduğundan, diğer ülkelere oradan daha rahat geçilebileceğinden bahsediyor.

Afrika’nın bu şirin ülkesinden ayrılırken hafızamızda yeşilin her tonunun görüldüğü enfes manzaralar, yoksul ama temiz ve düzenli, mülayim, mütebessim ve muti insanlar, tertemiz sokak ve caddeler kalıyor.

ENVER OSMAN KAAN

TRABZON AKÇAABAT

EĞİTİM MERKEZİ ÖĞRETMENİ