Haber Girişi : 12 Kasım 2019 12:07

PARAZİT FİLMİNE BİR BAKIŞ

PARAZİT FİLMİNE BİR BAKIŞ
Bu hafta içinde hazır havalar bizleri iç mekânlara yönlendirirken sizlere tavsiyem kendinizi sinemalara atmanız ve 72. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü almış
Güney Koreli BongJoon-Ho’nun yönettiği Parazit filmini izlemeniz.
Filmi izlerken yer yer Türkiye gerçeklerinin resmedildiğini düşünecek, yer yer Gogol’un Ölü Canlar eserini, suça ve suçlu vicdanına dair analizlerde Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sını bulacaksınız. Filmi şiddetle tavsiye ettiğimden filmin can alıcı noktaları hakkında sürprizi kaçırmadan filmi kısaca özetleyeyim. Film, toplumun üst kesimlerinde yer alan ve inanılmaz bir zenginlik
içinde yaşayan bir aile ile onların hayatına adeta bir parazit gibi yavaş yavaş
yerleşen son derece fakir, bir gelir imkânı için yapamayacağı şey kalmamış bir diğer
ailenin karşılaşmasını konu alıyor. Olaylar, söz konusu zengin ailenin hayatına sızmaya çalışan/ sızmış tek parazitlerin bu fakir aile ile sınırlı olmaması ile sarpa sarıyor.
Peki ilk bakışta zengin ve fakir aile karşılaşmasını konu alan ve konu itibariyle belki
de klişe denebilecek bu filmi böylesine çarpıcı kılan nedir? İlk olarak filmin simgesel anlatımı yönetmenin yeteneklerini sergilediği nokta oluyor. Film boyunca gerçek kimliklerini ve aynı ailenin üyesi oldukları gerçeğini saklayan anne, baba ve çocuklarının saklayamadığı ve onları her seferinde deşifre eden yönleri, kokuları. Bir bodrum katında, su basan, derme çatma bir evde yaşayan bu ailenin rutubet kokması, zengin aile tarafından adeta mide bulantısı ile karşılanıyor.
Üstelik bu zengin aile, bu kokuyu birbirlerine tasvir ederken rutubet sözcüğünü
bilemeyecek kadar rutubeti barındıran hayat şartlarından uzak resmediliyor.
Nitekim filmin sonunda yine simgesel olarak zengin ailenin hayatının mahvolmasına
sebep olan şey de söz konusu acil bir vaka olduğunda dahi bu kokudan rahatsız olabilecek ve bunu gizleyemeyecek kadar kırılgan ve gerçeklerden uzak olmaları.
Filmin görece aşikâr, ancak temel kurgu içinde son derece güçlü bir diğer simgesel
anlatımı ise bir gece şiddetle yağan yağmur ile şehrin arka sokaklarını sel basması,
evlerin kullanılmaz hale gelmesi; buna karşılık zengin ailenin evi için bu yağmurun
yalnızca bir manzara teşkil etmesi. Üstelik, evlerini su bastığı için kapalı bir alanda hep birlikte uyuyan bu alt sınıf mensuplarının yanında, ertesi sabah zengin kadının dünkü yağmuru öven ve şehre çok iyi geldiğini iddia eden repliği de izleyicilere; felaketlerin yalnızca toplumun alt sınıfının başına geldiğine ilişkin mesaj veriyor. Lakin, mesajı güçlü yapan felaketi farklı algılama hususu değil.
Film bitip de tüm kurgu sonuca bağlandığında anlaşılıyor ki aslında zengin ailenin
sonunu getiren olaylara sebep olan da yine o geceki sel felaketi. Hal böyle olunca film, gelir eşitsizliğini, alt sınıfın yaşam mücadelesini kendilerinden uzak bir mesele olarak gören ve hatta göremeyen üst sınıfa tehditkâr bir uyarı teşkil ediyor. Diğer bir ifadeyle, görülmeyen, fark edilmeyen, üst sınıfı es geçtiği kabul edilen her alt sınıf felaketinin dönüp dolaşıp birgün tüm toplumu zengin fakir demeden kasıp
kavuracağı anlaşılıyor. Son olarak; gelir eşitsizliği, geçim sıkıntıları sebebi ile örneklerine rastlamaya başladığımız intihar vakaları düşünüldüğünde filmin Türkiye’deki gösterim zamanının da filme bakış açınızı etkileyeceği kanısındayım.
Etiketler : rabia
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.