Geçtiğimiz yıl polise gelen bir ihbarda, bir çok şehirde olduğu gibi Erzurumda da bazı kuyumcuların pos makinesi üstünden tefecilik yaptığı bildirildi. Ön araştırmadan sonra harekete geçen polis, şüpheli kuyumcuların hesap hareketlerini incelemeye aldı. Banka verilerinin de teyit ettiği bilgi, Taşmağazalarında kimi kuyumcuların tefecilik yaptığını ispatladı.
POLİSTEKİ PARALEL YAPI ADAM KAYIRDI
Elde edilen bu somut bilgiler ışığında, pos makinesi üstünden tefecilik yapan kuyumcuların tamamı tespit edildi. Fakat tam bu noktada soruşturmanın yönetimini ele alan paralelci polisler, tefeci kuyumcular arasında ayrımcılık yaptı. Aynı suçu işleyen ve kayıt dışı yollardan aynı miktarda kazanç elde eden bazı kuyumcular hakkında adli soruşturma başlatırken bazıları alenen korundu.
POLİSİ GÖREN YARGIDADAN KURTULDU
Modern usullerle tefecilik yaptıkları saptanan kuyumculardan bazılarının yargıya teslim edilmesine karşın kimilerinin korunmasının bir tek cevabı vardı. O cevap da şu: Polisteki paralel yapı, "bağış" adı altında rüşvet aldığı kuyumcuları savcılıktan kaçırırken, "bağış" vermeye yanaşmayan kuyumcuları da ağır cezada yargılanacak şekilde adliyeye yolladı. Tam bu noktada sorulması gereken soru şu: Bağış adı altında tefeci kuyumcuları haraca bağlayan polis, bu parayı kendi için mi aldı, yoksa paralel yapı adına mı topladı?
TEFECİNİN RÜŞVETİ PARALEL YAPIYA GİTTİ
Yapılan soruşturma, bu soruyu şüphe bırakmayacak biçimde cevapladı: Polisin tefeci kuyumculardan topladığı rüşvet, paralel yapı adına alındı. Bu iddiayı güçlü kılan argüman ise, yargıdan kaçırılan kuyumcuların paralel yapıyla içli dışlı olması ve ayrıca 17 Aralık yargı darbesi girişimine kadar, Erzurumda "Emniyet imamı"nın bir kuyumcu olması... Yapılan tespitlere göre, pos makinesi üstünden yapılan tefecilik yıllık en az 30 milyon liralık bir ciroya sahipti.
ÜSTÜ KÜLLENEN SORUŞTURMA YENİDEN AÇILDI
17 Aralık yargı darbe girişimi ile gün yüzüne çıkan paralel yapı, Türkiyenin neyle karşı karşıya kaldığı gerçeğini gözler önüne serince, geçmişte yapılan bir çok soruşturma, yargılama ve alınan kimi kararlar yeniden masaya yatırıldı. Erzurumdaki pos tefecilik de bu kapsamda tekrar soruşturma konusu edildi. Taşmağazalarından elde ettiğimiz bilgiye göre, geçtiğimiz günlerde Erzuruma bu mesele için polis baş müfettişleri geldi ve etraflıca bir soruşturma yaptı.
POLİS TUTANAKLARI SAHTE ÇIKTI
Geçtiğimiz yıl paralelci polislerin pos tefeciliği yapan kuyumculara dönük yürüttüğü operasyonda, hukuk dışına çıktığı ve sahte delil ürettiği anlaşıldı. Paralel yapı için hiç de şaşırılmayacak bir durum olan bu sahtecilik Erzurumda büyük bir skandalın ortaya çıkmasına yolaçtı. Yakın zamanda polis baş müfettişlerinin incelemesiyle ortaya çıkan skandal, paralelci polisin sahte tutanak düzenleyerek, yargı karşısına çıkarmak isteği kuyumculara kumpas kurduğunu gösteriyor.
POLİS MEMURUNDAN İTİRAZ: BU İMZA BENİM DEĞİL
Paralel yapıya bağış yapmayan kuyumcuların pos makinesi üstünden tefecilik yaptıklarını göstermek için kanıt arayışına geçen paralelci polisler, halen Erzurum Emniyetinde görevli bir polis memuru adına şöyle bir tutanak hazırladılar:
"Ben polis memuru.... olarak verilen görev icabı .... kuyumcunun dükkanın önünde, karşısında ve zaman zaman müşteri gibi girdiğim dükkan içerisinde, kuyumcu ....nun pos makinesi üstünden tefecilik yaptığına tanık oldum. Bu gördüklerimi beyan ve imza ederim."
Edinilen bilgiye göre polis baş müfettişleri tutanakta imzası olan o polis memuruna sordular:
"Bu beyan ve imza senin mi?"
Tutanağa şaşkınlıkla bakan polis memuru, hiç tereddüt etmeden "hayır" dedi. "Ne o ifadeler, ne de ismimin altındaki imza bana ait değil."
Ve yapılan araştırmada, "o beyanlar ve imza benim değil" diyen polisin doğru söylediği ortaya çıktı. Yani paralelci polis bir çok operasyonda kullandığı metoda Erzurumda da başvurmuştu ve "yakmak" istediği kimseye, sahte veya uydurulmuş delillerle "suçlu" yaftası takmıştı. Böylelikle paralel yapı dört bir yanda öyle bir korku rüzgârı estirmeyi başarmıştı ki, kimse o yapının karşısında olmayı göze alamamıştı. Çünkü biliyordu ki itiraz etmesi halinde, ertesi gün ya mali polis ya da maliye kapısına dayanacaktı. O günkü Türkiyenin çıplak gerçeği şuydu: Paralelciysen her şey serbest, değilsen işin bitik demektir.
PERDE ARALANDIKÇA GERÇEKLER ORTAYA ÇIKIYOR
Paralel yapının 17 Aralıkta denediği yargı yoluyla darbe yapma planı, Başbakan Tayyip Erdoğanın dik duruşu sayesinde atlatılmış olmasına ve 30 Mart yerel seçimlerinde halkın kahır ekseriyetinin de "...evet ben bu oyunu gördüm ve senin yanında yer alıyorum" demek istemesine rağmen, paralelcilerin amansız mücadelesi devam ediyor. Erzurumda yüzlerce kişiyi yasadışı yollardan dinleyen paralel polis şefleri, sırf bu gerçeği yazdım diye, bendenizin üzerinde yargı yolu ile baskı ve korku oluşturmaya çalışmakta. Fakat artık bu işin lamı cimi kalmadı; makyajları aktı bir kere... Perde öyle bir aralandı ki arkasında yıllar yılı dönen tüm oyunlar, çirkinlikler ve korkunç tezgâhlar bir bir deşifre olmaya başladı. 17 Aralık aslında bir açıdan da Türkiyenin kendini yeniden resetlemesi oldu. Şimdi virüslerden kurtuluyor.
HAKSIZ YOLLA ELDE EDİLEN KAZANÇLARIN HESABI SORULACAK
Türkiye 17 Aralıkta yakalandığı şok dalgasından sonra yavaş yavaş da olsa kendine gelmeye başladı. Şimdi bu dalgayı yaratanlarla hesaplaşma günü... Bu ülkede ve özelde de bu şehirde yasadışı yollarla servetine (daha doğrusu olmayan servetine) servetler katan bir takım düzenbazlar artık kantara çıkmak zorunda. Herkes görecek kaç kilo çektiklerini ve o milyon dolarları hangi ticaretleriyle kazandıklarını... Paralelciysen çal-çırp serbest, değilsen eğer sana postun kılları saydırılıyordu. Tefecilik yapan kuyumcular arasında bile bu ayrım yapılmış. Paralel yapıya "arpa" verenler yargıdan "sıyırmış" vermeyenler soluğu ağır cezada almış!
PEKİ ERZURUMDAKİ TÜM YOLSUZLUKLAR BUNDAN İBARET Mİ?HAYIR TABİİ Kİ... BİR DE OTOMOBİL SEKTÖRÜ VAR!
Olur mu hiç bu, daha devede kulak bile değil. Erzurumda vurgunların en büyüğü otomotiv sektöründe yaşanmış. Aslında adam paralelci filan değil adam kelimenin tam anlamıyla bir eyyamcı... Fakat görmüş ki bu ülkede eyyamcı da olsan vurguncu da önce sırtını dayayacağın sağlam bir dağın olmalı!
O da öyle yapmış. Milletin sırtından ama devletin kasasından çalacağı paraları istiflemeden önce gitmiş kendisine iyi avukat, iyi savcı ve iyi bir hakim tutmuş!
KİM BU KÖKSAL YILMAZ?
Sonra başlamış soyguna...
Misal; 40 bin liraya sattığı otomobile 20 bin lira fatura kesmiş! Soyduğu yer, devlet...
Yaşı çok genç ama öyle bir uyanık ki son üç yıl içinde sattığı toplam 1200 arabada devlete attığı kazığın miktarı: 15 milyon...
Beyimiz havuzlu gökdelende oturuyor, en önemli markaların mümessilliğini yapıyor, misal Antalyada şarkıcı bir karıya Erzurum bayisi olarak otomobil hediye ediyor. Hakkında onlarca yüzlerce şikâyet olmasına rağmen nasıl olduysa oldu 17 Aralıktan önce tüm bunlardan yırttı. Ya savcı beraatini istedi, ya da hakim beraat ettirdi.
Oysa adamın yaptıkları artık bini aşmıştı ama adliyede arkası sağlamdı kimse ona dokunamıyordu. Çünkü ortada büyük rant vardı.
Ve fakat gün geldi o eski hesaplar artık işe yaramaz oldu.
Üç yılda 1200 otomobil satıp devlete vergi ödemeden zengin olmanın sırrı anlaşılmıştı.
Kahramanımızın adı Köksal Yılmaz...
17 Aralık yargı darbesi girişimi öncesine kadar, beyimizin tekeri en dik yolda bile aşıyordu. Şimdi durum değişti.
Devlet Ona soruyor:
3 yıl içinde 1200 araba satmışsın ama bunların vergisini ödememişsin!
Genç kardeşimiz ne cevap verir bilmiyoruz.
Lakin ortada çok su kaldırır bir hamur var.
Sen devleti ve milleti tokatlayacaksın, sırtını paralel yapıya dayayarak bu soygunu sürdüreceksin...
"İşin Almanyadan da iyi" sözü bu olsa gerek...
Beyimiz 1200 otomobilde en az 15 trilyon vurmuş.
Yani senin, benim param.... Yani devlete ödenmesi gereken para...
Neyse ki yıllar yılı paralelci memurların yok saydığı o gerçeği namuslu maliye müfettişleri ortaya çıkardı.
Beyimiz şimdi hesap veriyor:
Bu arabayı kaça sattın kaç para aldın?
Arabanın fiyatı 40.000 bin lira ama kesilen fatura 30.000 bin lira...
Beyimiz genç yaşına rağmen iyi çalmış...
Gazetelere verdiği ilanda ise, kendisini dünyanın en "namuslu" işadamı olarak gösteriyor.
Demek ki paralel yapının bir taktiği bu...
Önce çal ama profesyonel ol...
Köksal Yılmaz kardeşimiz de bunu yapmış, çalmış ve kılıfına uydurmuş.
Lakin artık eski devir değil. Yani paralel yapı deşifre oldu.
Köksal Yılmaz gibi adamların kendilerini saklayacakları "in"leri kalmadı.
Bugün hesap verme günü...
Gel buraya Köksal Yılmaz, sen yılda bu kadar arabayı sattın ya ödediğin vergi nerede?
Tamam haklısın; diyeceksin ki "iyi de ben bu süreçte şu kadar hakimi şu kadar savcıyı şu kadar paralelci polisi satın aldım şimdi bunlar boşa mı gitmiş oldu?"
Evet bay Yılmaz; boşa gitti...
Çünkü şimdi yeni bir dönem ve artık senden hesap sorma zamanı:
Niye devletten çaldın?
Bu paralelci kardeşimizin kimseden korkmadığı belli. Öyle ya diyor ki, "ben o zaman bu kadar rüşveti ve himmeti niye ödedim ki"
Onu biz bilemeyiz.
Onun hesabını sen ağır cezada vereceksin...
Biliyorsunuz değil mi, "kapattım, bu iş halloldu" dediğin dosya yeniden açıldı ve gördük ki aslında seni yemişler, kandırmışlar...
Bugün senden o milyon dolarları alan paralelciler yanında; çıplaksın artık...
Köksal Yılmaz kimsin necisin bilmiyorum ama şu son üç beş yıl içinde acayip işler çevirdiğin ortada...
Benim merak ettiğim husus şu:
Bu genç yaşta böyle fırıldak biri olmayı nasıl başardın?
Paralel yapıdan mı, yoksa kendi özelliğinden mi?
Bir arkadaşa sordum. Senin yani Köksal Yılmaz olarak sattığın bu arabalar üzerinden bizden çaptığın nedir diye...
Günahı o muhasebeci arkadaşıma... En az on beş milyon diyor...
Olur mu be kardeşim...?
Daha insaflı olabilirdin.
Bak şimdi anan ağladı.
Bütün dalaveren ortaya çıktı, faturaların sahteymiş be birader...
Üstelik bu sahteliği tespit edenler epey direnmişler...
Ama senin falsoların öyle bariz ki paralelciler bile gizleyememiş...
Erzurumda namusuyla çalışan ve yasaların kendilerine ön gördüğü miktardaki paylarla otomobil satan bayiler var. Bir de bu Köksal kardeşimiz gibi devleti dolandıran ve otomobil sattığı müşterilerini ayartan tipler var...
Şayet 17 Aralıkta paralelciler hükümeti devirmek istemeselerdi, nice Köksallar kendi halinde büyümeye devam edeceklerdi.
Formül şu:
Arabanın fiyatı: 40 bin lira...
Müşteriye edilen fatura miktarı: 20 bin lira...
Varın aradaki farkı siz hesaplayın.
Peki bütün suç Köksalda mı, yani bütün bu vurgunu O mu tek başına yaptı?
Tabii ki değil...
Biz biliyoruz ki Köksallar piyondur, paravandır. Asıl vurgunu o zavallıların ticari isimlerini kullanan şebekeler yapar.
O Şebekeler eskiden mafyaydı, şimdi paralel yapı...
Köksal sadece kendini patron zanneden zavallı biri...
İşte bu mesele için de yeniden soruşturma açıldı. Oysa Köksal ne güzel hallettiğini düşünüyordu, hakimi de vardı, savcısı da...
Şimdi köprülerin altından çok sular aktı.
O eski dosyalar yeniden açıldı ve böylelikle Köksal beyimizin birbirinden üstün marifetleri ortaya çıkmaya başladı!
Hiç üzülme Köksal, devleti nasıl soydunsa öyle de bedelini ödeyeceksin...
Devir artık eski devir değil ki, paralel seni kurtarsın...
Paralel kendi kıçının derdine düşmüş sen kimin umurunda olursun ki...
Hani soruyordunuz ya, Erzurumda paralelciler ne yaptı diye...
Alın size cevap: Bu kadarı yetmez mi?
Bir yanda pos tefeciler şehri soyup soğana çevirmişler, öbür yanda sırtını paralele dayamış bir dolandırıcı hem devleti hem milleti soymuş.
Ve en çarpıcı olanı da şu:
Bu okuduklarınız buzdağının sadece görünen yüzü...
Asıl yapı suyun altında...
Köksal Yılmaz, maliyede hesap vermeye başladı. Halbuki öyle bir inanmıştı ki paralel yapıya haraç verdiği müddetçe kimse ona dokunmayacaktı.
Kandırıldı yani...
Şimdi Köksal Yılmaz, paralelci adamlarına dava açsa haksız mı?!
Artık eski çamlar bardak oldu.
Köksal da başka vurguncular da hesap verecek…