Osmanlı İmparatorluğu'nun hasta adam olarak nitelendirildiği, gücünün ve itibarının zayıfladığı dönemlerde Padişah Sultan II. Abdulhamit, kalan toprakları elde tutmanın mücadelesini vermekteydi.
Çözülme süreci başlamış, ardı arkası gelmeyen isyanların bir türlü önü alınamamış, batılı devletlerin baskıları karşısında koca cihan imparatorluğu resmen diz çökmüş, son dönem padişahları her türlü tavizi vererek çöküş süresini biraz daha uzatmak düşüncesine girmişlerdi.
Her gün yeni bir vatan parçasının bedenden koparıldığı karanlık günlerde, ayaklanmalar, isyanlar, tertipler ve yenilgiler birbiri ardınca gelmekteydi.
İşte bu sıkıntılı süreçte Ermeni teröristler 26 Ağustos 1896'da yanlarında getirdikleri 753 adet bomba ile Karaköy'deki Osmanlı Bankası'nı basmışlar, etrafa bomba yağdırarak oradan geçen günahsız insanları katletmişler, etrafı savaş alanına çevirerek eylemlerini gerçekleştirmişlerdi.
Aylar önce Kağıthane'deki çayırda bomba eğitimi yapan Ermeni teröristlerin faaliyetleri nedense devletin gözünden kaçmış, kimse böyle bir tertibin farkına bile varmamıştı.
Taşnaksutyun, Hınçak, Şant ve Kurban isimli Ermeni teşkilâtlarının organize ettiği bu eylemde ortalık kan gölüne dönmüş, teröristler banka içerisinde attıkları bombaların anında insanları öldürmediğini, önce etlerini yakarak onlara acı çektirdiğini daha sonra da öldürdüğünü zevk ile anlatmışlardı.
Bankanın etrafı Osmanlı askerleri tarafından kuşatıldıktan sonra, Avrupalı büyükelçiler baskılarını artırarak teröristlerin serbest bırakılmalarını istemiş, başka seçeneği kalmayan ve baskılara direnemeyen Sultan Abdulhamit Han teröristlerin bırakılmaları kararını vermişti.
Eli kanlı katiller Osmanlı askerlerinin arasında ellerini kollarını sallayarak sahile kadar güvenlik içerisinde inmişler, Osmanlı Bankası'nın genel müdürüne ait yatla kendilerini bekleyen gemiye binip Marsilya'ya yol almışlardı.
Osmanlı devlet yetkilileri bu onur kırıcı pozisyonu yürekleri sızlayarak izlemiş, teröristlerin kıllarına dahi dokunulmamıştı.
Bu olaydan dokuz yıl sonra sahneye çıkan Ermeni komitacıların 21 Temmuz 1905 yılında Sultan Abdulhamit Han'a düzenledikleri suikast girişiminde 26 kişi ölmüş, 56 kişi yaralanmış, padişah kıl payı bu olaydan kurtulmuştu.
Eylemi yapan Belçikalı terörist Edward Jorris, olaydan sonra kısa sürede yakalanıp idam cezasına çarptırılmıştı.
Avrupalı devletler hemen devreye girip baskılarını artırınca idam cezası müebbet hapis cezasına çevrilmiş, neticede baskı ve tehditler artınca Sultan Abdulhamit Han çaresiz kalmış ve teröristi Avrupa'ya göndermişti.
Tarih; ilmi otoriteler tarafından: "Olayların tekerrüründen ibarettir" diye tanımlanmaktadır.
Terör örgütleri FETÖ ve PKK ile ilişkileri yüzünden 9 aralık 2016 günü tutuklanan ABDli papaz Brunson 35 yıl hapis cezası ile yargılanmaya başlanmıştı. Papazın tutuklanması üzerine ABD, ülkemiz üzerinde baskılarını artırmış ve papazın serbest bırakılmasını söyleyerek aba altından sopa göstermişti.
Neticede papaz ev hapsine çıkarılarak yakın tarihte bırakılacağı izlenimi oluşturulmuştu. Bu gün (12.10.2018) mahkemeye çıkan Papaz Brunsonun ev hapsi ve yurt dışı yasağı kaldırıldı. Mahkeme Brunsona 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verdi. Yattığı süre göz önüne alınarak tahliye edilen Brunson ABDye gitmek üzere hemen havaalanına gitti
Geçmişteki örnekleriyle benzerlik gösteren bu manzara; "Geçmişi unutanlar aynı şeyleri bir kez daha yaşamak zorunda kalırlar" sözünü hatırlatmaktadır.