Halid bin Velid (r.a) ölümünün yaklaştığını hissedince kılıcına dayanarak doğrulur ve şöyle der: "Ölümü savaştaymışım gibi ayakta karşılayacağım. Öldüğüm zaman atımı muharebelerde tehlikelere dalabilen bir yiğide verin. Atım ve kılıcımdan başka bir şeye sahip olmadan öleceğim. Mezarımı bu kılıçla kazınız. Kahramanlar kılıç şakırtısından zevk alır."
Halid bin Velid (r.a) "Seyfullah: Allah'ın kılıcı" unvanıyla meşhur bir kahramandır. İslam'dan önce yaşadığı ömrünü hayatından saymayan bir yiğittir.
Hicretin 8. yılında müslüman olan Halid'in İslam'a girişi şöyle olmuştur: Bedir esirleri içinde bulunan kardeşi Velid, fidye karşılığı Mekke'ye dönünce müslüman olur. İslam'ı yaşayabilmek için Medine'ye hicret
eder. Velid, Peygamberimizin huzurunda bulunmanın tadını, o meclisin ve o çevrenin güzelliklerini Halid'e zaman zaman mektupla anlatır, İslam olup, kurtulması için gayret ederdi.
Bir gün Peygamberimiz Velid'e: Halid nerelerde? Onun gibi kahramanın İslamiyeti tanımaması bilmemesi olmaz. Keşke o, bütün gayret ve kahramanlıklarını müşriklere karşı gösterseydi..." buyurur.
Bu haber Halid'e ulaştırılınca gönlünde İslâm'ın sıcaklığını duyar. İslam'a karşı bir meyil başlar onda. Kardeşi Velid umre için Mekke'ye gittiğinde onu evinde bulamaz. Bir mektup yazar ve sonunu:"Çok fırsatları kaçırdın ama daha fazla gecikme. "diye bitirir.
Halid bu mektubu okuyunca Müslüman olmaya karar verir. Osman bin Talha ve Amr bin As ile birlikte Mekke'den Medine'ye gelirler. Peygamber efendimizin tebessümleriyle karşılanırlar. Peygamberimiz ashabına: "Mekke size güzidelerini attı" buyurur. Hz. Halid (r.a) huzurda: "Allah'tan başka ilah olmadığına, senin de Allah'ın kulu ve Rasülü olduğuna şehadet ediyorum" diyerek kelime-i şehadet getirir ve İslam'la şereflenir. Hz.Peygamber (s.a)de: "Sana hidayet veren Allah'a hamdolsun" der.
Hz. Halid (r.a) günahlarının affı için Allah'a dua etmelerini ister, şefkat ve Rahmet Peygamberi efendimiz: "İslamiyet kendisinden Önce işlenmiş olan günahları saymaz, siler atar" buyurunca Hz. Halid sanki yeni doğmuş gibi kendisinde bir hafiflik hisseder.
Hz. Halid bin Velid (r.a) İslâm kahramanı olarak ilk defa Mute Gazasında bulunur. O gün elinde dokuz kılıç parçalanır. Üç bin İslam askeriyle, yüz bin Rum ordusunu bozguna uğratır. Onun kahramanlıklarını ve harbin gidişatını göz önünde gibi gören Sevgili Peygamberimiz mescidinde ashabıyla otururken: "İşte sancağı Zeyd aldı, şehid oldu. Şimdi Cafer bin Ebi Talib aldı, o da şehid oldu. Bu defa Abdullah ibni Revaha aldı, o da şehid oldu. Üçü de cennete girdi." buyurmuştur. Mübarek gözlerinden inci danesi göz yasları akarken: "Sancağı Allah'ın kılıçlarından bir kılınç aldı, nihayet Allah Mücahidlere fethi müyesser kıldı." buyurarak Hz. Halid'e "Seyfullah = Allah'ın kılıcı" lakabını burada vermişlerdir.
Onun kahramanlıklarını Yemame'de, Irak ve Suriye havalisinin fethinde, Şam, Busra, Humus ve Yermük harbinde daha fazlasıyla görmekteyiz.
Hz. Ebu Bekir Sıddık (r.a) onun için: "Kadınlar Halid gibi bir er doğurmaktan acizdir" buyurmuştur. Onun Busra fethinde atı üzerinde askerlerine karşı hitabeti de bir celadet, şecaat ve kahramanlık örneği olarak ne kadar güzeldir:
"Askerler! Rumların hayatı sevdiği kadar ölümü sevdiğinizi bilirim. İşte bir elimde şeriat kılıcı, önümde Muhammed (s.a)'in sancağı duruyor. Sizi Allah'ın kelimesini yüceltmek için ila-yı kelimetullah'a davet ediyorum. Bugün mücahitlerin Allah Allah sesleri düşmanların kulaklarını dehşetle dolduracaktır. Daha henüz yaraları kapanmamış vücudumun ra'şeleri kalbimin mukaddes darabatı (çarpıntısı) bu savaşa atılmaktan beni asla men edemez. Haydi sizi göreyim arslanlar!.. Peygamberimizin sıdk-ı Nübüvvetini, dininizin ulviyetini, fedakârâne bir surette âlem-i beşeriyyete gösterelim. Ölümden korkmanın hayata hiç bir faidesi yoktur. Maksadımız cennetin bahçeleri ve dünyanın âli kâşâneleri değil, ancak rızaullah'dır. Yürüyünüz, varsın bu sahralar ism-i celal ile inlesin...
Bugün alem-i İslam sizlerin kılınçlarınıza bakıyor. Eminim ki, Rasülullah'ı, gören gözler ölümden korkmaz. Celadet-i Nebeviyye'yi düşününüz. İşte önce ben canımı fedaya gidiyorum, bir muvahhid tasavvur etmem ki arkamdan gelmesin!.."
Hz. Halid (r.a) müslüman olduktan sonra bütün hayatını İslam'ın hizmetine vermiştir. Kendisini İslam'ın yücelmesi için vakfetmiştir. Ona göre bir komutan veya er olmak fark etmiyordu. Çünkü her ikisi de inandığı Allah'a ve biat ettiği Peygambere karşı görevini yerine getirmede bir vesile idi. Onun bu mütevazı halini, samimiyetini Hz. Ömer (r.a)'in komutanlıktan azletmesinde açık olarak görmekteyiz.
Hz. Ömer (r.a) halife olunca bir mektupla Hz. Halid'in yerine Ebu Ubeyde bin Cerrah'i tayin eder. Asker arasında bunun dedikodusunu duyan Hz. Halid (r.a): "Ey Guzat-ı Kiram! Bizim maksadımız i'lay-ı kelimetullah'dır. Emiru'l-Ceyş olmak değildir. Benim bu kadar muharebelerde can atıp muharebe etmekliğim Emir-i asker olmak için değil, ancak rızaullah içindir. Düşmanın istifade edeceği ihtilafatta bulunmamanızı tavsiye eder, bundan böyle bir nefer gibi yüce dinimiz uğrunda feday-i can etmeyi isterim" sözleriyle askerleri teskin eder. Bundan sonra O itaat edilen komutanken sarf ettiği gayreti, itaat eden bir er olarak da sarf etmiştir.
Hz. Halid (r.a) 642 yılında Humus'ta hastalanır. Vefatı sırasında kılıcına dayanarak söyledikleri sözler tüyler ürpertir. Vasiyeti de bizlere bir ders verir. O kılıcına dayanarak şunları söylemiştir:
"Nice kılınçlar elimde parçalandı. Beni çok üzen yatakta ölmem. Rasülullah (s.a)'in hiçbir ashabı rahat yatağında ölmedi. Ya savaş meydanlarında veya uzak beldelerde Dini İslam'ı yayarken garip olarak şehid oldu. Ah Halid!.. Ah Halid!... Ömrü savaş meydanlarında at koşturan kimsenin sonu böyle yatak üzerinde mi olacak" dedi. Sonra kılıcına dayanarak doğruldu ve: "Ölümü savaştaymışım gibi ayakta karşılayacağım. Öldüğüm zaman atımı muharebelerde tehlikelere dalabilen bir yiğide verin. Atım ve kılıcımdan başka bir şeye sahib olmadan öleceğim. Mezarımı bu kılıçla kazınız. Kahramanlar kılıç şakırtısından zevk alır." diyerek yatağına düşer ve Kelime-i şehadet getirerek dar-i bekaya göçer.
Allah rahmet eylesin.