“İnsanlar kötüydü, kitaplara sığındım. “ der Cemil Meriç. Öyle ki okuma ve kitaplara dokunma, onlarla yaşama onda ileri bir tutku haline gelmiştir.
...
Hayatı boyunca okuma tutkusundan vazgeçmemiş olan Cemil Meriç, gözleri göremeyene kadar okumaya devam etmiş, gözleri görmese de başkalarına okutturmuş, onların yardımıyla yazmıştır. Kitap okumak için ışığa daha yakın olması sebebiyle sandalyesini masanın üstüne çıkarıp öyle okuduğu anlatılır.
...
“Kitaptan değil, kitapsızlıktan korkmalıyız. “ derken bizlere çok önemli mesaj vermektedir. İnsanın kitaplardan uzaklaştıkça yalnızlaşıp kendini kaybedeceğinden bahseder.
Ve şöyle der:
“Kitap, istikbale yollanan mektup. Smokin giyen heyecan, mumyalanan tefekkür.”
...
Kitapların sonsuza uzanan bir aydınlık olduğuna, fikirlerin ancak kitaplarla oluşacağı, kitapların heyecan dolu olduğundan dem vurur.
Okumaya duyduğu hazzı ise şu cümlelerinde ne güzel anlatıyor:
“Okumak başka, sohbet başka. Okurken bir başka düşünceyle temas halindeyiz, ama tek başımıza mıyız, insan fikrî bakımdan çok daha güçlü. Konuşma, bu gücü dağıtır. Okurken sadece ilham alırız, kafamız dilediği gibi çalışır. Hem yalnızız, hem beraber. Bir nevi mucize...”
...
Okumanın, derin düşüncelere dalarak konuşmadan daha değerli olduğunu bizlere yansıtır.
Konuştukça düşünme gücü azalır, okumak ise bu düşünce gücünü kibarlaştırıp insanı kibar yapar, der.
“Kitaplarda merasime ihtiyaç yok. İstersek akşamı onlarla geçiririz. İstersek... Çok defa istemeyerek ayrılırız onlardan. Hakkımızda ne düşünecekler? Acaba bir patavatsızlık yaptık mı? Hoşlandılar mı bizden? Falanı görünce bizi unutacaklar mı? Gibi. Saf ve sakin bir dostluk.”
...
Kitaplar ile bir dostluk, bir bağ vardır. Her kitap okuyucusunu bekler, hem de merasime gerek duymadan. Onlarla geçirilen her saniye ve her an çok kıymetlidir.
Ve kendisine sorulan soruya ne kadar etkileyici ve kıymetli cevap verir:
(Bugün, bizde neden mütefekkir yetişmiyor konusu üzerine)
...
Kartallar uçmadan önce ücra kayalıklarda talim yaparlarmış. Tefekkür tek insanın işi değil . Ben bir Descartes, bir Spinoza olamazdım. Neden olamazdım ? Bu bir kromozom meselesi değil. Hotantolar içinde büyüdüm. Okumak istediğim zaman dövdüler, kitaplarımı yırttılar. Nihayet kütüphanem yağma edildi, hapse atıldım vs. Cemiyet bel kemiğimi kırdı. Uçmak istediğim zaman ancak sürünebiliyorum.
Sayın Yazar, kitap fiyatları el yakıyor. Kimse alıp okuyamıyor ki. Düşünün Erzurum'da defter bile kilo ile satılıyor. Bir kilo defter 98 ₺' le. Kağıti dahi dışarıdan ithal ediyoruz. Çünkü SEKA' yı sattık. Halbuki o SEKA' ki ülkenin kağıt ihtiyacını karşıladığı gibi, fazla üretip satıp bütçeye koyar, millete harcardık. Şimdi SEKA' nin fabrikalarının yerinde imara açıldı binalar yükseliyor. Zaten harıl harıl çalışan,240 fabrikanın, 180' ini satıldı. Çok üretip satan ülkeden, şimdi her şeyi ithal eden ülke durumuna düştük. Neden bu yapıldı ?..Bu eğitime ve okumaya vurulan en büyük darbedir.Dovizle kağıt alıyoruz. Vatandaş şu anda okumayı bıraktı. Yüzde yüz oniki eflasyon vatandaşı canından bezdirdi. Bırakın okumayı vatandaş geçim derdine düştü, kitap okuyacak mecalimi kaldı. UNESCO 'nun geçen yıl kişilerin haftada kitap okuma zamanlarını açıkladı. Hindistan'da her kişi haftada, 10 saat 42 dakika, Tayland 9 saat, Çin 8 saatle ilk üçte. Türkiye 5 saat ile 18. sırada. İşte hâl- i pür melâlimiz. Selamlar.