Bu üniversitede kimse kendisini sahipsiz ve gariban görmüyor…
Öğrenciyle hemhal olan bir rektör
Öğretim üyelerinin yol ve dava arkadaşı, öğrencilerinin de “Ömer babası” olan rektör Çomaklı, bu ramazanda da gönüllere girdi…
Atatürk Üniversitesi Rektörü Ömer Çomaklı, rektörlüğünün bu ikinci döneminde de tıpkı ilk dönemindeki coşku ve inançla çalışıyor çabalıyor.
Ülke çapında sayısı artık iki yüzün üzerindeki kamu ve özel üniversiteler arasında, yaşı 60’ı geçip 70’e merdiven dayayan köklü Atatürk Üniversitesi’ni ilk 5’in içerisine sokmak için ( elbette ki takım arkadaşlarıyla birlikte ) esaslı ve samimi bir mücadele veren Çomaklı hoca, bu hedefe ilerlerken meselenin en tepesine insanı koyuyor.
Bu sebepledir ki, öğretim üyesiyle yakından alakadar olduğu gibi üniversiteyi üniversite yapan öğrenciye de birebir dokunuyor.
Misal…
Öğrenciyi “müşteri” değil, üniversitenin yegane varlık sebebi olarak görüyor.
“Gel giy, git” mağazası, mali durumu iyi olmayan öğrenciye kıyafet yardımı yapılmasından çok öte bir anlayış.
İhtiyaç sahibi öğrenci, orada kendisini sanki de parasıyla mağazadan kıyafet alıyormuş gibi hissediyor.
Kimseyi incitmeden sunulan hayırlı ve anlamlı bir hizmet…
Öyle eski püskü kıyafetler değil.
Hayırseverler ya mağazadan aldıkları ama bir şekilde hiç kullanmadıkları ürünleri getiriyorlar yahut da kimi işletmeler bağışta bulunuyorlar.
Dolayısıyla hakikaten alkışlanacak bir sosyal dayanışma örneği…
Rektör Ömer Çomaklı bu ve benzeri hizmetlerle de yetinmiyor.
Bulduğu her fırsatta öğrencinin ayağına gidiyor, onların kantinlerinden oturuyor, onlarla yemek yiyip çay içiyor, buyurgan bir edadan uzak, can kulağıyla öğrenciyi dinliyor.
Hoca, önceki gün de iftarda Atatürk Üniversitesi’nde eğitim gören yabancı öğrencilerle buluştu.
Onlara, “Sizler bize emanetsiniz, bizim yavrularımızsınız, bizler sizin aileniz” dedi. Ama bunu hakikaten laf olsun diye söylemedi. Çünkü o yabancı öğrencilerin ne zaman ne derdi sorunu olursa rektörlük hep yanlarında oluyor.
Çomaklı hocanın bu babacan tavrı beni çok duygulandırdı.
Bilmiyorum, belki de…
Kızım okyanus ötesinde gurbet elde bir başına tahsil gördüğü için bir baba olarak yüreğim cız etti…
Bir kere kızımı çok özledim, neredeyse bir yıl olacak biz burada o Amerika’da…
Biz her akşam iftar sofrasına oturduğumuzda eşim de diğer çocuklarım da hep “… Acaba Rabia Hilal iftarda ne yiyecek?” diye sorup dururuz.
Allahtan akıllı telefon var da, hiç olmazsa az da olsa hasret gideriyoruz.
Baba olmak hele de yaş ilerliyorsa biraz sulu göz olmakmış…
Rektör Ömer hoca, burada ailesinden ülkesinden ve sevdiklerinden uzakta olan o gençleri misafir edip onlara bir nebze de olsa baba şefkati gösteriyor ya…
Emin olunuz ki işte bu bütün her şeye değer…
Elbette kimse aç ve açıkta değil.
O öğrenciler her şeyden evvel Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin himayesi altında…
Mesele, bir kap yemek değil.
Mesele, o gençlere anne baba sıcaklığını ve aile ortamını hatırlatmak ve bir lahza da olsa yaşatmaktır.
İyi ki varsın Ömer hoca…
Biliyorsun, gün gelecek rektörlük görevi bitip gidecek.
Ama inan ki senden sonraya hep bu, önce insan olmak kalacak…