Ülkemizin, Osmanlıdan günümüze kadar gelen en büyük sorunlarından biri şüphesiz eğitim konusudur.
Her gelen hükümet ve değişen her bakanla birlikte ülkenin eğitim ve öğretim politikası da değiştiğinden konuyla ilgili sıkıntılar artarak devam etmektedir.
İktidara gelen hükümetlerin arka bahçe olarak gördükleri okulları kendi siyasi düşüncelerine göre dizayn etme gayretleriyle eğitim ve öğretim her geçen gün şekilden şekle girmektedir.
Hatırlanacağı üzere cumhuriyeti kuran iradenin üzerinde en fazla durduğu konulardan biri eğitim olmuştur. Eskişehir ve Kütahya savaşlarının devam ettiği esnada yapılan Maarif Kongresi ile 1924 yılında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu cumhuriyet kadrolarının eğitime verdikleri önemi göstermektedir.
Eğitim alanında yapılan ciddi çalışmalar neticesinde Osmanlıdan gelen ezberci eğitim modelinin yerine, yaparak öğrenme modeli benimsenmiş, bunun ilk örneği olan Köy Enstitüleri kısa sürede olağan üstü bir başarı yakalamıştı.
Bu başarıdan rahatsız olan toprak ağalarının ve egemen çevrelerin baskısıyla ülkenin göz bebeği olan Köy Enstitüleri akıl almaz bahanelerle kapatılmış, dolayısıyla eğitim alanında yeni politikalar üretilmeye başlamıştı.
Eğitimde çıtayı yükseltmek düşüncesiyle açılan Fen liseleri ve Anadolu Liseleri başlangıçta istenilen başarıyı sağlamış olsalar da siyasetin baskısıyla sayılarının artması ve eğitim kalitelerinin düşmesi neticesiyle kısa sürede fonksiyonlarını kaybetmeye başlamış, dolayısıyla iyi düşüncelerle yürütülen bu projenin neticesi hüsran olmuştur.
28 Şubat postmodern darbesinin ilk icraatı da eğitim üzerinde olmuştu. Bu süreçte meslek liselerinin önünü kesilmiş, İmam Hatip Liselerinin kapısına adeta kilit vurulmuştu.
Eğitim ve öğretimdeki bu boşluğu gören emperyalist güçlerin güdümündeki yapılanmalar fırsatı iyi değerlendirmişler, yetenekli gençleri kurdukları kolejlere taşıyıp , kendi ideolojileriyle şekillendirip, ülkenin tüm kurumlarına hakim olacak bir örgütsel yapıyı kurmuşlardı.
15 Temmuz darbe girişiminden sonraya ortaya dökülen gerçeklerle , eğitim vasıtasıyla , Yargı, Silahlı Kuvvetler, Emniyet teşkilatı gibi ülkenin can damarlarının nasıl felç edildiğini görmüştük.
Aradan geçen yıllara rağmen eğitim politikalarında fazla bir zihniyet değişikliğinin olmadığı ortadadır.
Yakın zamanda inançlı gençlik yetiştirme politikaları ile İmam Hatip Liselerinin sayılarının artırılması hedeflenmiş, bu düşünce ile diğer okullar üvey evlat muamelesi görmeye başlamıştır.
Günü birlik politikalar neticesinde evdeki hesap çarşıya uymamış, İmam Hatip Liselerinin yaygınlaştırılması beraberinde bir takım sıkıntıları getirmiştir. Bu uygulamanın alarm vermesi geçen hafta Konya da yapılan bir çalıştayda ortaya çıkmış, İmam Hatipli gençler arasında deizmin ilgi görmesi Sn. Cumhurbaşkanına kadar gitmişti.
Bu tür uygulamaların getirdiği neticeler, eğitimde gelinen noktayı ifade etmesi açısından çok anlamlıdır.
Yakın zamanda okulların nitelikli ve niteliksiz diye iki kategoriye ayrılması eğitim politikalarındaki niteliksizligi ifade eden bir itiraf niteliğindedir.
Okulların nitelikli ve niteliksiz olarak tasnif edilmesi eğitimdeki fırsat eşitliği ile bağdaşmamaktadır.
Okulların bu şekilde kategorize edilmesi nitelikli öğrenci ve nitelikli öğretmen , niteliksiz öğrenci ve niteliksiz öğretmen gibi kavramları da akla getirmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığının görevi tüm okulları nitelikli hale getirmek olduğuna göre ,niteliksiz olarak tabir edilen okulların suçu ne ? diye sormak durumundayız.
Niteliksiz olarak vasıflandırılan okullar içerisinde Erzurum Lisesi ve Nene Hatun Kız Lisesi gibi tarihi geçmişi olan ve uzun yıllar başarıdan başarıya koşan okulların bulunması, mevcudu koruyamamanın ve niteliği, niteliksiz hale getirmenin somut ifadesidir.
Bilindiği gibi Erzurum Lisesi, Sultan 2 Abdülhamit Han tarafından 1889 yılında kurulmuş ,cumhuriyetin ilanından sonra da ülkenin en başarılı liseleri arasında yer almış ve Mustafa Kemalin özel ilgisine mazhar olmuştur.
Ahmet Hamdi Tanpınar gibi öğretmenlerin görev yaptığı ve bu güne kadar binlerce önemli şahsiyetin yetiştiği Erzurum Lisesinin niteliksiz bir hale getirilmesi yanlış politikaların bir neticesidir.
Tarihi özelliği, harikulâde binası ve başarılarla dolu geçmişi görmezlikten gelmek niteliksiz bir bakış açısını göstermektedir.
Nene Hatun Kız Lisesi ile Erzurum Lisesinin kan kaybına seyirci kalıp, daha sonra bu okulları niteliksiz olarak tanımlamak tam bir vefasızlık örneğidir.
Bu okulların başarısını artırma yönünde çalışma yapmayanların ve bu güzide okulların niteliksiz hale gelmesine göz yumanların zihniyetleri Bu mektepler olmasıydı maarifi ne güzel idare ederdim sözünü akla getirmektedir.
Erzurum lisesi ve Nene Hatun Kız Lisesi geçmişteki başarılarıyla ve fiziki yapılarıyla Trabzon Lisesi, Vefa Lisesi, Haydar Paşa Lisesi ,Kabataş Lisesi ;İstanbul Lisesi gibi marka okullardır.
Bu okulları misyonlarına göre değerlendirmek , varsa eksikliklerini takviye ederek hatıralarıyla birlikte gelecek nesillere emanet etmek tarihi bir sorumluluktur.
Bu okullar, arkalarında büyük başarıları olan, hatıra üreten ve ruhu olan eğitim yuvalarıdır.
Erzurum Lisesi ve Nene Hatun Kız Lisesi dün olduğu gibi günümüzde de aynı başarıyı gösterebilecek alt yapıya ve imkânlara sahiptir. Bu okulları eski günlerine döndürecek olan yine yönetim anlayışıdır.
Temennimiz, yetkililerin bu okullarda ki başarıyı yakalatacak tedbirleri alması ve her şeyi ile tarihe mal olmuş bu eğitim yuvalarının eski parlak günlerine dönmesidir.