Özgürlüğün, özgür düşüncenin hepimiz için gerekli olduğu ifadesi, popülist yaklaşımın bir ürünü olarak herkesçe kullanılır hale geldi. Hele de kendi güç sahibi olup müşkül durumda olanlara şöyle tepeden bir bakışla, onun da düşündüklerini paylaşma hürriyeti var elbette minvali cümleleri ne kadar da demokrat olduğumuzun nişanesi olarak günde birkaç kez telaffuz eder olduk. Oysa toplumda bir kesimin kendini; hangi düşüncenin ifade edilmesine izin verileceğine, söz konusu hürriyetin sınırlarının ne olacağına karar verme tekeli olarak görmesi, sanıyorum ki yukarıda sıraladığım cümlelerin neden popülist birer savsata olduğunu açığa çıkarmaktadır.
Özellikle sağdan yahut soldan esen rüzgarla savrulmuş ve kör bir noktada sahiplenmiş kanaat önderleri; söz konusu tarihsel travmalar olunca özgür düşüncenin bir numaralı savunucusu kesilip sıra karşıt görüşlere gelince özgür dedik de bu kadar da demedik duruşu sergilemekten geri durmamaktalar.
Gündemin gidişatından takdir edebileceğiniz gibi konuyu RTÜKün FOX TV ve Halk TV kararlarına getirmek maksadındayım. Özellikle kanal isimlerinden bahsediyorum. Zira burada dikkat çekmek istediğimiz Fatih Portakal, Müjdat Gezen yahut Metin Akpınarın şahısları değil. Olayın kalbinde, güçlüler gibi düşünmeyenlere karşı güçlülerce açılmış çirkin, orantısız ve adil olmayan savaş var.
Şahsı hakkında hiçbir fikrimin olmadığı, gazeteciliğine ise usta bir gazetecinin kızı olarak yetişmiş olmanın haklı beklentisiyle şüpheci yaklaştığım Fatih Portakalın RTÜKün 'toplumu kin ve düşmanlığa tahrik etmek, toplumda nefret duyguları oluşturmak, eleştiri sınırlarını aşmak ve tarafsızlık ilkesini esas almamak' gerekçesiyle kanala ve programa ceza verilmesini gerektiren cümlelerini defalarca dinledim ve okudum. Üstelik kaynak olarak da ilgili haberleri özgür ifade ve özgür yaşam hürriyetine kavuştukları için her fırsatta gerekli yerlere şükranlarını bildiren ve fakat ironik bir biçimde RTÜKün kararını ayakta alkışlayan haber kanallarından takip etmeye çalıştım.
RTÜKün dayandığı hukuk normunun anlamını incelediğimde ve anayasal bir hak olan basın özgürlüğünü düşündüğümde Portakalın sözlerinde, yasal tanımda belirtilen unsurlara uygunluğu gösteren bir ibareye denk gelmedim. Bu unsurların varlığını takdir etmiş kişilerce detaylı açıklamanın sıkı takipçisi olmaya uğraşacağım. Bir irdeleme ve açıklama beklentimin aksine; karşılaştığım manzara, havuz medyasının kalesi niteliğinde bir haber sitesinde elinde mikrofonla, sanıyorum ki ana haber bültenine bağlanmış, genç bir gazetecinin, tarafsızlık ilkesinin nasıl da adı sayılan kişilerce ihlal edildiğini ballandıra ballandıra anlatmasıydı.
Tarafsızlık ve ilkesellik erdemlerinden yoksun kanallardan tarafsızlık ilkesine ilişkin kararı dinlemenin verdiği vicdani rahatsızlık şöyle dursun, söz konusu televizyon kanallarından ve şahıslardan bağımsız olarak karşı görüşlerin ayağının tökezlemesinden bu kadar büyük bir zevk duyulduğunu görmek içler acıtan bir manzaraydı. Zira bu yolla tam da amacına ulaşır biçimde, güçlü olan görüş her ne ise, onun karşısındakilere zehirli bir korku salınıyor. Gayri resmi bir ifadeyle, bizden taraf olmadığınız her gün sizin helvanızı yiyeceğimiz günler de yaklaşıyor deniyor.
Türkiye; ekonomik problemler, sınır ötesindeki operasyonlar ve hâlâ travmasını yaşadığı darbe girişimi sonrasında iç düzeni ile meşgulken Fransadaki sarı yeleklilere gönderme yapılması bile yoğurttaki sinek misali mide bulandırabilir eleştirilerini tüm algımla anlamaya çalıştım. Ancak vardığım sonuç; düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin ehemmiyetini zaten böylesi halkta farklı görüşlere neden olan konularda gösterdiği oldu. Bir diğer ifadeyle, herkes aynı yönde düşünce beyan ediyor olsa, orada zaten savunmamız gereken bir düşünce hürriyetine bağlı çok seslilikten değil, sesi gittikçe diğer tüm sesleri bastıran bir korodan bahsediyor oluruz. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyetinin aydın geleceğinin hem mimarı hem de bir parçası olmak isteyen bir genç olarak, Portakalın Türkiyede özgür protestoya imkân yoktur söylemine katılmıyorum ve fakat bunu söyleme hakkını savunuyorum fikrine varmayı, toplumun ve politikanın belirli yerlerine gelmiş insanlardan beklemem çok mu? Bu şekildeuygun davranışı ödüllendirme ve aksi davranışı cezalandırma halinde yerli motorları, yapay zekâ teknolojisini üretecek, pozitif bilimlere değer katacak başlangıçta aykırı teşebbüslerin ortaya çıkabileceğini düşünüyor muyuz sahiden?