Karadenizde şimdiye kadarki en büyük doğalgaz keşfini ele almaya niyetlenmiştim bu haftaki yazımda.
Son düzeltmeleri yapıyordum ki Necdet Yaylalı abimizin vefat haberi ile sarsıldım. Temiz ruhuna fatiha ikram ederken gençlik yıllarıma ait hatıralar canlandı gözümde. Merhumun pederi Hakkı Bey dedemiz; giyimine, kuşamına ihtimam eden, karizmatik, müeddeb, sevilen, sayılan şöhretli bir bir zat idi. Rahmetli babamı pek sever, büyükbabama samimi bir hürmet beslerdi. Babam da ona...Düşünün o, sekseninde bir pirifâni, ben, genç bir delikanlı. Karşılaştığımızda "Vahdet Efendi" diye hitap ederdi hep. Eski Erzurum ihtiyarlarının birer canlı terbiye mektebi olduğunu düşünürüm, ah bu hasletleri yaşatabilsek. Z kuşağı ile D kuşağı (dede kuşağı) arasında sağlam köprüler kurabilsek...
Ömrünün son demlerinde evlat hasreti yaşayan Hakkı Bey dedemiz, kendini ziyaretlerimde "Necdet'imden bir haber var mı?" diye sorardı. Çünkü: Rahmeti Necdet Ağabey, 12 Eylül zulmünün işkence görmüş mağdurlarındandı, suçu kabahati olmadığı halde...Ahval ve şerait öyle gerektirmiş, yurt dışında da bulunmuştu bir süre...O dönemle ilgili hatıralarını dinlediğim bir ziyaretimde "Bunları yazmalısın." demiştim. Tatlı tatlı gülerek cevap vermişti: "İmlalara, inşalara sığmaz."
İnanmış, çelik iradeli bir dava adamı olarak hayatını tamamladı merhum. Fani âlemdeki muvakkat rolü bu kadarmış, beka yurdundaki makamı yüce olsun inşallah.
İlkelerinden, dürüstlükten zerre taviz vermeden kendisine temiz bir hayat inşa eden; evlatlarını örnek birer insan olarak yetiştiren Necdet Abimizin, dostlarınca malûm olan başarılı siyasi hayatından söz ederek haddimi aşmak istemem. Şu kadarını ifade kâfidir: siyasi çalışmalarında da hak ve hukuka titizlikle riayet etti; adalet üzere fakir fukaranın hayatını kolaylaştırmak, müşkülünü çözmek için fevkalade gayret gösterdi. Mütebessim çehresi ile etrafında güçlü bir sevgi halesi oluşturdu. Böylece ardında eşsiz hazinelerden daha değerli paha biçilemez bir itibar mirası bıraktı.
İnsanlığa musallat olan Kovit19 salgını, maalesef birçok dostumuz gibi onu da aramızdan ayırdı. Bir ara tedaviye cevap verdiği müjdesiyle sevindik, meğer vakit saat tamam olmuş. Onu sevenlerinden, dostlarından daha çok seven Mevlâmız yanına aldı. İçince ecel şerbetini çare tükeniyor, Lokman'a hacet kalmıyor...
Vefatının ardından dostları gönül pınarlarından kopup gelen samimi, güzel şeyler söyleyip, yazdılar. Onlardan biriyle, baba dostumuz, köylümüz Yakup Gündüz Hocamızın hislerimize tercüman olan paylaşımıyla yazımızı bağlayalım:
"Köyümüzün yetiştirdiği her yönüyle nadide insan, acın ve gülen yüzünü birdaha görememe üzüntüsü, öz kardeş acısı kadar oturdu yüreğime.
Değerler, Necdet'ler kolay yetişmiyor günümüzde. Sözüne karakterine itibar edilecek insanı kaybettinmi acısı büyük oluyor.
Üç yılda üç kardeş...Biliyoruz ailenin acısı çok büyük, ama yine iman etmişiz, yaşamımız da ölümümüz de Rabbim teâlânın elinde ve yine biliyoruz ölüm asla yok oluş değildir.
Hele Necdet bey kardeşimiz gibi gönül insanları Rabbim katında mahzun olmayacaktır."
Zevcesi hanımefendiye, kıymetli oğulları Emre, Talha ve diğer evlatlarına, Ağabeyisi Vahdettin Beye taziyelerimi sunuyor; sabr-ı cemil niyaz ediyorum. Mekânı cennet olsun inşallah.