Yaşımız kemale erdi.
Gözümü dünyaya açtığımdan beri ülkemde ,şiddetin, kutuplaşmamın, ötekileştirmenin olmadığı gün görmedim desem yeridir.
1960 İhtilâlı'nı hayal meyal hatırlıyorum. O gün evimizde yaşanan telaşı çocuk yaşımda nasıl hissettiğimi de biliyorum.
Demokrat Parti'ye sempatisi olan babamın endişeli halini, radyonun başından kalkmadığını, gazeteleri satır satır okuduğunu nasıl unutabilirim.
Adnan Menderes'in idam sehpasındaki görüntülerinin olduğu gazeteleri eve getiren babamın, onları okuduktan sonra evin kasası sayılan gardırobun üstünde sakladığını ,evimizi taşırken bu gazetelerin kıymetli bir hazine gibi yeni evimize ihtimamla getirildiğini dün gibi hatırlamaktayım.
O günlerde ,Demokrat Partililer ve Cumhuriyet Halk Partililer ayrışmasıyla ülke siyasi kutuplaşmanın içine girmişti.
İlerleyen yıllarda ,6. Filo protestosu ile kafalar karma karışık olmuştu.
Emperyalist ABD'nin İstanbul'a gelen 6. Filosunu protesto etmek isteyen sol görüşlü gençlerin üzerine din, vatan elden gidiyor diye sopalarla saldıran sağ grubun şiddet eylemi trajikomik bir sahneyi gözler önüne sermişti.
Devrimci hareketler, grevler, boykotlar, öğrenci olayları ,Yeşil Kuşak Projesi'nin ürünü olan Komünizmle Mücadele Dernekleri,milliyetçi söylemler ülke semalarında bir uçtan bir uca yayılırken vatandaş olarak sağ ve sol kavramlarla yüz yüze gelmiştik.
Gençlik yıllarına adım attığımızda 12 Mart 1971 Muhtırası ile muhatap olmuştuk.
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı ile ülke çalkantı içerisine girmiş, gençliğimizin en güzel yılları sağcı, solcu çatışmalarının ortasında geçmişti.
O günün gençleri olarak bir birimizi tanımak yerine bir birimize düşman oluyorduk.
Bir grup "Milliyetçi Türkiye" diye bağırırken karşıt gurup "Bağımsız Türkiye" diye haykırıyordu.
Farklı şeyler söylediğini zanneden gençler birbirlerini vatanı satmakla itham ediyorlardı.
Bu anları yaşayan gençler yıllar sonra aynı şeyleri söylediklerini anladıklarında köprünün altından çok sular geçmişti.
İdeoloji sahibi her genç, karşı taraftaki gence vatan haini yaftasını yapıştırıp, öfkesini ve kinini bu mantık üzerine inşa ediyordu.
Polis teşkilatı ikiye ayrılmış,öğrenci yurtları ideolojilerin eline geçmiş,sendika ağaları ,parti liderleri ülkeyi kutuplaştırmak için sanki seferber olmuşlardı.
Kardeşin kardeşi vurduğu,o karanlık günlerde binlerce genç kara toprağa girmiş bir o kadar genç sakat kalmıştı.
Şehirler,mahalleler,sokaklar,okullar,bölünmüş, kurtarılmış bölgeler oluşturulmuştu.
Kan ve gözyaşının dinmediği güzel ülkemizde ateş düştüğü yeri yakıyordu.
Darbenin artçı şokları devam ederken, ülke sıkıntılar içerisinde kıvranıyordu.
Bu aşamada 1974 Kıbrıs Barış Harekatı oldu.
Askerlik şubelerinin önünde askere alınmak için kuyruğa giren gençler,radyodan okunan kahramanlık türküleri, Mehmetçiğin zaferi, milli şuurun uyanmasına yetmişti.
Millet olarak kendimize çeki düzen verip milli menfaatler ortak paydasında birleşip bir ve beraber olmuştuk.
Bu süreç fazla sürmedi, kan içiciler, bu sefer alevi, sunni kışkırtmaları ile ateşin üzerine benzinle gittiler, K.Maraş,Sivas ve Çorum'da katliamlar yapıldı.
Devlet mekanizmaları çalışmaz hale gelmişti.
Olayı seyreden siyasiler ve yetkililer sorumluluklarını yerine getirmiyor, üstelik uzlaşı yerine ateşi körüklüyorlardı.
Rahmetli Cemil Meriç'in dediği gibi izimler ismindeki deli gömlekleri beyinlere giydiriliyordu.
Millet Meclisi aylarca cumhurbaşkanı seçememişti.
Ülkede enflasyon,karaborsa cirit atar hale gelmiş, sigara, benzin, yağ, tüp gaz kuyruklarının uzunluğu kilometrelere ulaşmıştı.
12.Eylül 1980 sabahı bu perde birden kapandı. Tankların, silahların gölgesinde yeni bir güne merhaba demiştik.
Yaşadığımız sancılı dönemden sonra, tutuklamaların, işkencelerin olduğu, demokrasinin askıya alındığı başka bir sancılı döneme geçmiştik.
"Kurt dumanlı havayı sever" misali ülkenin içinde bulunduğu bu sıkıntılı durumu fırsat bilen Ermeni Asala çetesi yurt dışındaki elçiliklerimize baskınlar düzenleyip, elçilerimizi şehit ediyordu.
Bu dönemi atlatmaya çalışırken bu sefer emperyalist güçler "Kürt" kartını devreye soktular.
Artık, Asala Örgütü'nün yerine PKK sahneye sürülmüştü. Karakollar basılıp,okullar yakılıp,yollar kesiliyordu.
O günden bu güne bu kanlı terör örgütü ile uğraşırken birde lâik ,anti lâik fitnesi gündeme oturtuldu.
Bununla da yetinmeyip Kavramların içini boşaltmaya başladılar.
Milli Mücadele, Cumhuriyet, Türk Ulusu, Türk Bayrağı, Kurtuluş Savaşı, Gazi Mustafa Kemal,gibi kavramlar görmezden gelinmeğe, millî refleksler askıya alınmaya ,Hac,Umre,Zekat,Tesettür gibi dini kavramların ruhu kaybettirilmeye başlandı.
28 Şubat Post Modern Darbesi ile yine taşlar yerinden oynatılmış tefrikanın fitili ateşlenmişti.
Bu dönemi fırsat bilen fesat güçler bu sefer din kozunu kullanıp devletin can damarlarına sızdılar.
Din üzerinden ticaret ve siyaset yapılır hale geldi.
Devlet terörle uğraşırken sapık bir din anlayışının canlı bombaları ülkeyi can evinden vurmaya başladı.
Etraf yine toz duman kan ve göz yaşı içerisindeydi.
Son olarak 15 Temmuz'da ülkeyi uçurumun kenarına getiren alçak tertiple karşılaştık.
Canımız ziyadesiyle yansa da bu kahpe girişim, neticede; ülkede uzun yıllardan beri özlemini çektiğimiz bir tablonun oluşmasına yol açtı.
15 Temmuz'dan sonra 79 milyon insanın bir araya gelip, ortak değerler etrafında birleşmeleri hayal dahi edemeyeceğimiz bir fotoğrafı ortaya çıkardı.
Milyonlarca insan "Söz konusu vatansa gerisi teferruattır" diyerek ay yıldızlı bayrağın gölgesi altında toplanıp dünyaya demokrasi dersi verdi.
Farklı görüşlere sahip insanların bir araya gelip Türkiye'm Şarkısı'nı söylemeleri meydanlardaki mesajın en güzel yankısıydı.
Milli iradenin şaha kalktığı,siyasi liderlerin kol kola girdiği, askerin, polisin,amirin,memurun işçinin,esnafın köylünün, kentlinin,yaşlının,gencin tek yürek olduğu bu inanılmaz tabloyu gördükten sonra gençliğimizi ve hayallerimizi çalanlara,gençlerimizi bizden koparanlara,ümitlerimizi yıkanlara,enerjimizi ve paramızı tüketenlere ,milli değerlerimizle oynayanlara, Allah ile aldatanlara karşı şunu haykırmak istiyoruz.
"Bizler; siyasi kutuplaşmaların,ihtilâlların,kardeş kavgalarının terör saldırılarının içerisinde 60 yılı geride bırakan bir kuşağız.
Bize gün yüzü göstermediniz ,çocuklarımızı üzdünüz. Onların iyi niyetlerini istismar edip, istikballeriyle uğraştınız.
Mili bilincin zirve yaptığı bu dayanışma ruhuyla artık geleceğimizi çalamayacağınızı rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yaralarımızı sarıp bu beraberlik ruhu içerisinde artık gelecek günlere emin adımlarla yürüyeceğiz.
Tek yumruk haline geldiğimiz bu tablo bize cesaret ve ümit vermiştir.
Temennimiz, torunlarımızın ,Lâik, Demokratik, Sosyal Hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nde fikri hür, vicdanı hür ,irfanı hür nesiller olarak yaşamalarıdır
Milyonlarca insanın ellerinde bayraklarla katıldığı Demokrasi ve Şehitler Mitinglerinde gelecekle ilgili kaygılarımız azalırken yarınlara olan güvenimiz artmıştır.
Bu dayanışma ile Tek Millet, Tek Devlet ,Tek Bayrak bilinci içerisinde bu vatanda yaşayacağımızın mesajı tüm dünyaya haykırılmıştır.
Bir araya gelmeyi, bir birimizi anlamayı,kucaklamayı,sevmeyi,sevilmeyi kederde,kıvançta ve tasada bir olmayı nasılda özlemiştik.
Bu tabloyu bize bahşeden Allah'a hamdolsun.
Milli iradeye sahip çıkan milletimizin yüzü ak olsun, yarınlarımız bu günlerimizden daha mesut ve müreffeh olsun.
Girmeden tefrika bir millete düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.
M.AKİF ERSOY