Yağmur inceden inceye yağmaya devam ederken ıssız sokaklar köpeklere, ayyaşlara ve bekçilere kalmıştı. Meyhaneden çıkan iki kafadar her zamanki gibi Demirci Matvey'in dükkanının bitişiğinde kalacakları depodan bozma barakaya doğru yürüyordu. Dimitry'nin aksine Anatoli oldukça neşeliydi.
"Ey Yüce Tanrım! Sen ne büyüksün. Bir meleğini bu iki zavallı kuluna yardım etsin diye Niko şeklinde gönderdin bu akşam. Karnımızı fazlasıyla doyurduğu gibi bir de fazladan bir sürahi şarabımızı da verdi. Bu Niko gerçekten bir aziz olabilir mi sence?
O kadar içmesine rağmen sarhoşluğun tadını kafasındaki sorularla alamamanın küfründe ki Dimitry'nin yüzü oldukça asıktı.
"Ne? Bana mı bir şey dedin?
"Diyorum ki, Niko gerçek aziz olabilir mi?" Arkadaşında bir gariplik olduğunu dönüp yüzüne baktığında fark eden Anatoli endişeyle sordu,
"Ne oldu sana dostum? Sahi siz bu akşam aziz Niko ile ne konuşuyordunuz öyle?
"Bilmiyorum Anatoli bilmiyorum. Bana ikimizi de mutlu edecek bir teklifin olduğun söyledi."
"Ya, neymiş peki?
"Yarın. Yarın söyleyecekmiş. Bir de bana, üzerime çekin düzen vermemi, yıkanıp tıraş olmamı da söyledi"
O gecenin sabahı erkenden uyanan Dimitry ayna karşısında sakallarını makasla düzeltiyordu. Biraz sonra uyanan arkadaşının yardımıyla da saçlarını kestikten sonra saçlarını yıkayıp tekrar aynaya baktı.
"Hiç fena sayılmam değil mi dostum?"
Evet, kesinlikle iyisin Dimitry. Ne zaman gideceğiz?"
"Matvey Usta gelmeden çıkalım. Şimdi iş buyursa gecikiriz. Öğleye doğru da Niko'ya gideriz. Unutma da ayakkabılarımı da gitmeden derede yıkayayım"
Güneşli bir gündü. Meyhaneye girdiklerinde Niko'yu masaları silerken buldular.
"Selam Saygıdeğer Nikolay, güzel bir gün diliyorum size efendim"
"Sen misin Anatoli? Dimitry nerede?
Hemen kapının ardında beliren Dimitry tahtaya kaldırılmış bir öğrencinin korkusuyla,
"Buradayım efenim. Bağışlayın zamansız geldik galiba."
"Yok, iyi zamanlama. Kimse yokken konuşalım. Girin içeri. Kapıyı da kilitleyin. Şöyle gel yanıma Dimitry. Anatolyi sen de içeride bir şeyler hazırla getir. Kanınız açtır şimdi."
"Ah Aziz Nikola, Tanrı sizi korusun. Ebediyete kadar. Hemen hazırlıyorum efendim"
"Dimitry beni iyi dinle, sana sunacağım teklifimi düşünmeden kabul edeceğini biliyorum. Bugünden sonra, ikinizin de hayatı değişecek. Bir eviniz, sıcak bir tas çorbanız olacak"
"Ev mi efendim? Hem sıcak bir tas çorba ha? Umarım yüreğim bu heyecana dayanır. Merakla bekliyorum, Tüm azizler adına yalvarıyorum daha fazla acı çektirmeyin bu kulunuza. Nedir teklifiniz? "
"Biraz daha bekle. Sabırlı olmalısın. Hele önce bir karnınızı doyurun." Dedi Niko ve ekledi;
"Şu torbada elbiseler var. Onlarla üzerini değiş."
Sonra kalkıp dışarıya baktı ve tekrar geri geldi.
"Güneş daha tepeye çıkmamış. Yani daha vaktimiz var. Hey Anatoli ne yapıyordun içeride? Hadi ne bulduysan getir, ben de acıktım!"
Olay daha gizemli bir hal alıyordu. Neyi ve kimi bekliyorlardı? Ne için vakit vardı?
Dimitry endişelenmeye başladı. Asla Çar Hazretleri hakkında kötü bir söz söylemediğini içinden geçirdi, Niko'nun duyacağını umut ederek. Yoksa kanun dışı bir iş mi teklif edecekti? Titrek bir sesle sordu;
"Muhterem Nikolay, ne için vakit var? Neyi bekliyoruz? Bence siz bu teklif işinden vazgeçseniz?"