Haber Girişi : 30 Ağustos 2016 07:08

Moskova'da Bir Akşam(I)

Moskova'da Bir Akşam(I)
Uykum geldi dedi Güneş, bulutlardan yorganını yavaş yavaş üzerine çekmeye başladığı saatlerdi. Çektikçe sarıldıkça, dünya karanlığa bürünüyor, güneşe inat ev ve sokaklarda kandiller teker teker yanmaya başlıyordu.
Eylül 1796. Belki de 1800 yılının Eylülü. Sonuçta çok farkı da yoktu. Ne hangi yl olduğu ne de aradaki dört yıllık fark. Savaşlar, zenginlere kölelik, korku ve sefaletlerin ülkesi.
Ama Aylardan Eylül! Ve ülkenin başında Çar I. Pavel vardı.
Moskova'da Bir Akşam yine başlıyordu, geçen akşamlardan çok farkı olmayan. Su birikintilerinde yer yer oynaşan ışık huzmelerini, çamurlu ayaklarıyla bozan insan geçse de, ne yolların çamuru ne sarhoş adamların çokluğu ne de açlık ve fakirlik asla mani değildi; Aziz Vasil Katedralinin büyüleyici görkemine!
Sahte bir aydınlığın geçici zevklerine akıl ve yüreklerini kiralayan, akılsızlar bunu bir gurur kaynağı görüp göğüslerini gererek dolaşıyorlardı.
Dolaşırken de, iki söz bir ara "hayat gece başlar" demeyi de ihmal etmiyorlardı, votkayla ıslanan bıyıklarını ellerinin tersiyle silerken.
Daha beş dakika öncesi delicesine yağan yağmur dinmiş olsa da,
"Hey Anatoli, dedi Dimitry ve devam etti; "bende üç Ruble var. Isınalım mı?
Kirden keçeye dönmüş yakasının kürkü ile kirli sakalı birbirinden ayırmak neredeyse imkansız olan Anatoli bir eliyle cebindeki kapikleri toplamaya çalışırken diğer eliyle de sakalından ayırdığı kürkünü kabartmaya çalışıyordu. Tam elindekileri Dimitry'ye uzatıyordu ki, bir an durdu!
"Aziz Vasil babamızın kutsal ruhu Ulu Çarımızı korusun Dimitry! Çarımızın sevgisi zaten ısıtmıyor mu bizi? Öyleyse onun aşkına! Sanırım buradan iki Ruble çıkar."
"Elbette elbette öyle sevgili dostum Anatoli Kerskoviç kardeşim. Çarımızın aşkına!"
Şükretti içinden, iyi ki kirli bir akşamdı. Yoksa atan benzinin renginin korkusuyla yakayı ele vermemek içten bile değildi. Anatoli'nin çatallı ve kalın sesindeki titreklikten hemen anlamıştı,  etrafta Çar'ın adamlarının olduğunu.
Dimitry'ye göre daha iri yarı olan Anatoli'nin uzun ama birçok yerinden sökük ve çoklukla içki de olsa yer yer yemek lekeleriyle dolu paltosu o halde bile esasında haki renginde olduğunu belli ediyordu. Eğer bir ölü askerin üzerinden çalmadıysa, bu onun eski bir asker olduğunu gösteriyordu. Ve bu asker paltosu da ona gerçekten daha heybetli bir hava veriyordu. Daha çelimsiz olan ve yaz kış üzerinden hiç çıkarmadığı boğazlı kazağı, altında pantol mu şalvar mı olduğu pek anlaşılmayan alt giysisinden başka bir giysisi olmayan Dimitry asla o paltoyu nereden aldın diye sormaya cesaret edemese de, arkadaşının eski asker olduğu hakikatine inandırmıştı kendini.
Avucuna bıraktığı kapikleri saymak için bir sokak lambasının altına iki atım atarken çaktırmadan Karizkalot Caddesi ile Sirkov caddesinin köşesinde kalpaklı daha önemlisi üzerlerindeki yepyeni ve lekesiz haki renkli paltolarından hmen anladığı Çar'ın hafiye subaylarını görse de, hiç belli etmeden paraları saymaya devam etti;
" Çar'ımıza şükür, tam 5 Ruble 35 kapik! Şarapta tütsülenmiş bir dilim domuz rostosu daalır mıyız dostum?"
"Elbette Dimitry Elbette alırız.
İki kafadar görkemli Aziz Vasil katedralini arkalarında bırakarak, Nikola'nın meyhanesine doğru yürümeye başladılar.
Etiketler : ibrahim sami
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.