Sen Petersburgdan sabahın erken saatlerinde ayrılıp bizi Moskovaya götürecek olan trene binmek üzere istasyona geliyoruz.
Rehberimiz Alexandra buraya kadar bize eşlik ediyor, Sen Petersburg ile Moskova arasının yaklaşık 750 km olduğunu ve saatte 220 km hız yapan hızlı trenle bu yolu 4 saate yakın bir zamanda alacağımızı söylüyor.
Alexandra ile vedalaşıp trende yerlerimizi alıyoruz.
Trenin kalkmasıyla birlikte ormanların ve eşsiz tabiat görüntülerinin arasında bir seyahat yapıyoruz.
Zaten dünya ormanlarının 1/3 Rusyada bulunuyormuş ve dünyadaki iğne yapraklı ağaçların yarısı buradaymış.
Rusya çok büyük bir ülke, öyle ki batıdan doğuya 10.000 km kuzeyden güneye ise 5.000 km mesafe bulunuyormuş.
Rusyanın batısında hiç dağ yok, 3.000 km boyunca hiç dağın olmadığını duyunca, bizim Doğu Anadolunun dağları gözümüzün önünden geçiyor.
Gördüğümüz her yer cennetten bir parça gibi, tarifi imkânsız manzaralar eşliğinde Moskova Tren İstasyonuna geliyoruz.
Kısa bir zaman sonra bize refakat edecek rehberimizle tanışıyoruz.
Rehberimiz Armen isminde orta yaşta bir Ermeni, kendisi Moskovadaki dört kokartlı rehberlerden biriymiş ve Rusyada Türkoloji Bölümünü bitirmiş.
Tanışma faslından sonra Armenin verdiği ilk bilgilerle beraber şehir turumuza başlıyoruz.
13 milyon nüfuslu Moskova, dünyanın en pahalı üçüncü şehriymiş ve burada oldukça fazla otomobil bulunuyormuş.
Otomobil fazlalığı; "Moskovalılar araçlarından inmeden çocuk sahibi olabilirler" tarzında esprilere bile konu oluyormuş.
Moskovada dört havalimanı ve dokuz tren istasyonu bulunuyormuş, kişi başına düşen yeşil alan miktarı ise 42m2 civarındaymış.
İlk atom bombasını yapan kişi olan ve 1980 yılında iktidara karşı olan Harofun isminin verildiği caddeden geçiyoruz.
Armen, bize Rusyanın ikinci büyük bankası olan Güneş Ekonomi Bankasını gösteriyor, sağımızda çay satan Çin tarzı bir yapı görüyoruz.
Etrafta döviz bozdurma büroları var, 1 Doların 32.5 Ruble ve 1 Euronun 43 Ruble olduğunu bir kez daha teyit ediyoruz.
Lübyanka Meydanına gelirken ünlü KGBnin çalışma ofisini ve sol tarafta Politeknik Müzesini ve 1877-1878 savaşında ölenlerin anısına yapılmış anıtı görüyoruz.
Moskova tarihi eserleri ve mimari yapıları ile baş döndürücü bir şehir 1961 yılında yapılan 6.500 kişilik otel ile Kremlin Dinlenme Parkı ve Kremlin Sarayı karşımıza geliyor.
270 dönüm üzerine yapılan saray dudak ısırtan cinsinden bir yapı.
Kremlin, "Kale" manasına gelmekteymiş ve Kremlinin üç girişi bulunmaktaymış.
Kremlin 12. yüzyılda yapılmış, Moskovanın kuruluşu da bu tarih olarak kabul ediliyormuş.
Önceleri burada Prenslikler varmış.
Prensliğin başında ise Yuri isminde "Uzun kol" lakaplı zalim bir prens varmış.
Ormanlık olan bu alanda prens devamlı avlanıyormuş.
Zaman içinde prens buraya ahşaptan bir köşk yaptırmış, 1485-1515 yılları arasında da kuleler, surlar ve kiliseler yapılarak burası yerleşik hale getirilmiş.
Dönemin prensi İvan Moskovaya 3. Roma diyormuş ve kendisini Bizansın mirasçısı olarak kabul ediyormuş.
Bilindiği gibi 1713 yılında Sen Petersburg başkent olmuş, devrimden sonra 1918 yılında Moskova başkent olmuş.
Şimdi etrafta turistten başka gezip dolaşan kimseler yok.
Çar ve patriklerin halka hitap ettikleri yuvarlak bir meydan var.
Kazan Hanlığı ile yapılan 9 savaş anısına 1555-1561 yılları arasında Korkunç İvan tarafından yaptırılan ve altın yaldızlı 9 soğan kubbesi olan Aziz Vasili Kilisesini hayranlıkla izliyoruz.
Meydanın bir tarafında meşhur Gum Mağazası, Tarih Müzesi ve Leninin Mozolesinin bulunduğu yeri uzaktan görüyoruz.
Kremlin Müzesi, okul, çar ve patriklerin halka hitap ettikleri yuvarlak bina, Kremlin Dinlenme Parkı, 1961 yapımı 6.500 kişilik komünist parti üyelerinin kaldığı otel, Kremlin Sarayı ilk etapta gözümüze çarpıyorlar.
Moskovanın iklimi Sen Petersburga nazaran daha yumuşakmış.
DEVAM EDECEK...