meydanları doldurdu. Dün de Kongre'nin 98. yılı nedeniyle düzenlenen törenlerde gördük ki, bu milletin ne vatan-devlet aşkından, ne bayrak sevgisinden, ne de imanından zerre kadar bir şey eksilmemiş...
Temmuz deyip geçmeyin! Temmuz, şanlı tarihimizde tam iki defa tüm umutların tükenip
zifiri karanlığa esir düşeceğimiz bir sırada, yeniden aydınlık şafakların söktüğü aydır.
Bu yüzdendir ki, her 23 Temmuz'da ve her 15 Temmuz'da önce üşürüz...
Uluslararası çevrelerin hainlikleri ve üst üste kurdukları tuzaklar hiç mi hiç peşimizi bırakmadı. Bu yüzdendir ki, 98 yılda değişen çok fazla bir şey olmadı: 98 yıl önce
düşmanın adı Batı'ydı! Tetikçileri de Rum ve Ermeni çetecileriydi! Bugün yine düşmanın adı Batı!, Tetikçileri ise, "vekalet savaşı" veren FETÖ ve PKK!
Kongre, 98 yıl önce 23 Temmuz'da Erzurum'da toplandığında yegâne gayesi şuydu: Önce
düşman işgali altındaki vatanı kurtarmak ve ardından da milli ve bağımsız bir devlet kurmak.
Batı entelijansiyasının "ütopya" dediği bu ulvi ülkü, bütün bir milletin inanması ve canı pahasına İstiklâl Mücadelesi vermesi sayesinde, 3 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin
kuruluşuyla taçlandı.
Mazlum milletlere ilham olması ve onlara hürriyetlerini kazanma cesareti vermesi sebebiyledir ki, Erzurum Kongresi, Türk Tarihi'nin en şanlı sayfalarından biridir. Tıpkı Çanakkale, tıpkı Kurtuluş Savaşı ve de tıpkı 15 Temmuz 2016 gibi...
23 Temmuz 1919'da Mustafa Kemal Paşa halkı arkasına alarak, Milli Mücadele'de destan yazıp dosta düşmana, bu milletin esaret kabul etmeyeceğini göstermişti. 97 yıl sonra bu kez de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan iman ve cesaretle milletine rehberlik etti ve milletin desteği ile bizi arkadan hançerleyen hainlere dünyayı dar etti.
Aynı çevreler; önce Kudüs, sonra Bağdat ve devamında da Musul'u, Halep'i ve Şam'ı yakıp yıktılar! Bu şehirlerle tarihi, dini ve kültürel bağlarımız var. Nice medeniyetlere beşiklik etmiş bu şehirleri yakıp yıkan zalimlerin asıl hedefi Türkiye'ydi.
Mesajları ise, doğrudan İstanbul'du...
Şayet 15 Temmuz FETÖ kanlı darbe girişimine, "kontrollü darbe" şeklinde ihanet kokan bir anlayışla bakarsak, unutmayınız ki Kudüs'ün, Bağdat'ın, Musul'un, Halep'in ve Şam'ın başına gelen felaketin aynısı için İstanbul adına davetiye çıkartmış oluruz.
23 Temmuz 1919'da, bir avuç sivil insan tarafından düzenlenen Erzurum Kongresi, o günün şartlarında meydanlara dökülmek, vatan nöbeti tutmak, düşmana karşı cesurca direnmenin adıydı. Erzurum Kongresi, bu milletin istiklâl ve istikbali yolunda o kadar değerliydi ki, millet yeniden kendi küllerinden doğdu.
98 yıl önceki Erzurum Kongresi'nin hakkını teslim etmek ve gerçeği görmek için bugün "Türk Tarihi'nin şanlı bir sayfasıdır" diyoruz. Hiç kuşkunuz olmasın ki, gelecek nesiller de 15 Temmuz 2016 Halk Destanı için aynı ifadeleri kullanacaktır. Diyeceklerdir ki:
Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci Milli Mücadelesi'ydi ve en hakiki manada bir halk kahramanlığıydı.
Malum; Temmuz güneşi sıcaktır, kavurur insanı... Lâkin her zaman aynı olmuyor işte! Misal; yakın tarihimizde önce 23 Temmuz 1919'da, 97 yıl sonra da 15 Temmuz 2016'da iki kez çok fena üşüdük! Hem öyle bir üşüdük ki buz kesti kaynayan sular... Çünkü o üşümemizdir ki, silkinip ayağa kalkmamıza ve elden gitmekte olan vatana sahip çıkmamıza vesile oldu.
Şair Nazım Hikmet, diyar-ı gurbette bir otel odasındayken ressam Abidin Dino'ya, "...Sen mutluluğun resmini yapabilir misin " diye sormuştu.
Biri de bana, "...yeniden doğuşu anlatır mısın" diye sorsa, ona vereceğim cevap şudur:
Yeniden doğuşun iki adı var. İlki 23 Temmuz, ikincisi ise, 15 Temmuz'dur.
Çünkü, o Temmuz'dur ki, tıpkı anka kuşu gibi kendi küllerimizden yeniden doğmamıza yuva olmuş ay'ın adıdır.