Haber Girişi : 31 Temmuz 2018 14:11

MİLLİ EKONOMİLER VE IMF

MİLLİ EKONOMİLER VE IMF
Başlıkta da dikkat çekmek istediğim üzere, bu haftaki yazıda yalnızca Türkiye ekonomisi ve IMF arasındaki ilişkiyi ele almayacağım. Aksine; yazıda, uluslararası ilişkilerde de büyük bir tartışma konusu olduğu üzere uluslararası organizasyonlar aracılığı ile az gelişmiş yahut gelişmekte olan ülkelere kredi verilmesinin milli ekonomiler üzerindeki etkisini tartışacağız. 
Milletlerarası ilişkilerde devlet dışı bir kurum olarak IMF’nin nasıl bir rol oynadığına geçmeden önce, IMF’nin kurulmasındaki temel motivasyonları ve IMF’nin Türkiye ekonomi hayatındaki yerini genel hatlarıyla hatırlamakta fayda var. 
IMF, 1929 Ekonomik Buhranı’na neden olan ve bunalımla artış gösteren ülkelerin borçlarını ödeyememesi durumuna karşılık, 29 Buhranına benzer bir bunalımın yeniden yaşanmasını önlemeyi hedefleyerek ülkelerin birbirlerine olan borçlarını ödeyebilmesi için onlara kredi verme amacıyla kurulmuştur. Öte yandan; faaliyete geçtiği 1947 yılı düşünüldüğünde IMF’nin, savaşta tüm kaynaklarını tüketmiş ve ağır kayıplar almış dünya devletlerinin yeniden inşası için savaştan ekonomik olarak nispeten güçlü çıkan ABD’nin sponsorluğunda bir kredi fonu olduğu da söylenebilir.
 IMF’nin Türkiye’deki geçmişini kısaca hatırladığımızda ise IMF’nin, özellikle 1990’ların sonlarında 2000’lerin başlarında Türkiye’nin iç siyaseti içinde faal bir aktörmüşçesine her gün haber bültenlerinde yer aldığını, halkça sıkça tartışılan konulardan olduğunu söylemek çok yanlış olmayacaktır. 
IMF’nin dünya genelinde nasıl bir misyonu olduğuna ve milli ekonomiler üzerindeki etkisine dönecek olursak; ilk olarak, IMF’nin ülkelere borçlarını ödemeleri amacıyla kredi verirken ülkelerin borçlarını ödeyememesini hangi faktörlere dayandırdığı bu sorun karşısında geliştirdiği çözümü anlamak açısından da önemlidir. IMF’ye göre -kendilerinin üçüncü dünya ülkeleri başlığında topladığı- borçlu ve borcunu ödeyemeyecek ülkelerin problemleri, güttükleri yanlış iktisat politikalarıdır. 
Birçok yazarın iddia ettiğinin aksine; IMF, kapitalist dünya düzeninde kuzeyin güneyi sömürmek suretiyle zenginleştiği gerçeğini görmek istememektedir. Bilakis, IMF’ye göre bu az gelişmiş ülkelerin sorunu, ekonomilerini tamamıyla dışa açmamaları, yerel üretimi destekleme motivasyonu ile üretimde verimli olamayan firmalara teşvikler vererek ekonomik etkinliğe zarar vermeleridir. Sorunun tespiti bu yönde olunca, IMF’nin çözümlerinin de hatalı olarak gördükleri iktisat politikalarını hedef almak olacağını öngörmek çok zor olmayacaktır. 
Buna göre, IMF kendisine kredi için başvuran ülkelere yapısal uyum programları adı altında birtakım iktisat politikalarını dayatmaktaydı. Türkiye’de de örneklerine 1994 yılında Tansu Çiller dönemindeki 5 Nisan kararlarıyla rastlanan bu politikaların temeline tarımda desteklerin azaltılması, özelleştirmelerin hızlandırılması yolu ile devlet harcamaları için kanyak oluşturulması ve yer yer geniş zam yetkileri de dahil edilmekteydi. Oysa Avrupa-Amerika menşeli birçok uluslararası ilişkiler uzmanının da ifade ettiği üzere, yapısal uyum programlarının ekonomik kalkınma getirdiği bir ülkenin olmadığı gibi, ülkelerin sosyal devlet yapısında ve gelir dağılımında olumsuz etkilerinin olduğu da verilerce ortaya konmaktadır.
Yukarıda sözünü ettiklerim ile malumu ilam etmenin dışına çıktığım iddiasında olamayacağım. Zira IMF’nin düzenlemelerinin ülkelere fayda sağlamadığını görmek için uluslararası ilişkiler uzmanı olmaya gerek yoktur, bunu anlamaları için üçüncü dünya ülkesi halklarının kendi durumlarına bakmaları yeterli olacaktır. 
IMF’nin ülkelerin bütçelerini yeniden yapılandırmak ile amaçladığının ne olduğuna yüzeysel bir açıdan baktık ve amaçlarına ulaşamadıklarının da bir yorum, bir beklenti değil bir siyasi olgu olduğunu söyledik. O halde, girişte sorduğum soruların cevaplarını göz önünde bulundurarak yeniden bir soru yöneltsek; peki IMF’nin gerçekten başarılı olması mümkün müdür? 
Güttüğü politikaların fiziksel manifestosunu oluştururcasına Washington’da Beyaz Saray’ın ve Dünya Bankasının yakınında bulunan IMF binası, tamamının eğitimi Amerika’da-Avrupa’da ağır bir liberal öğretiyle geçmiş ve birçoğunun büyük bankalarla, şirketlerle danışmanlık ve benzeri ilişkileri olan ve onların deyimiyle üçüncü dünya ülkelerinin gerçekleri hakkında en ufak bir fikri olmayan uzmanlar… Her şeyden önemlisi her ülkenin IMF fonuna maddi katkıda bulunduğu oranda oy hakkına sahip olacağı bir iç yapı… 
Sahi bu koşullar altında IMF’nin niyeti gerçekten sefaletin ortadan kalkmasına yardımcı olmak, az gelişmiş ülkelerin borçlarını ödemesini sağlayarak onları kalkındırmak olsaydı dahi, bu ne kadar mümkün olabilirdi? Yani bizim yıllardır izlediğimiz ve birçok ülkenin hala demir sopasıyla başında bekleyen IMF bir çeşit illüzyon muydu yalnızca? 

Etiketler : rabia
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.