Türkiye, bugüne kadar yüzümüze gülüp arkadan hançerleyen yerli işbirlikçiler ve en azılı düşmanlar tarafından dört bir cepheden kuşatılmak ve nihayetinde de bölünüp parçalanmak isteniyor! Suret-i haktan görünen kimi çevreler ve de devletler, eskiden sinsice yaptığı kahpelikleri, bugün artık gözümüze gözümüze sokuyor!
Bu süreç karşısında kimi Batılı devletlerin yanı sıra FETÖ, PKK ve türevleri avuçlarını ovuşturarak, "Tayyip gitsin de Türkiye de batarsa batsın" diyor! Belli ki bu anlayış, artık o şer odaklarının değişmez amentüsü oldu. Tamam, onu anladık da, peki kendisini "yerli" ya da "milli" görenlerin yakalandıkları gaflet uykusuna ne demeli?
Devlet Bahçeli ve MHP, 15 Temmuz kanlı ayaklanmadan buyana kesintisiz biçimde, Türkiye'nin bir girdapta boğulmak istendiğine dikkati çekip duruyor. Kimi çevreler, bugün MHP ve Bahçeli'nin bu haklı feryadını, ucuz hesaplar üzerinden yorumlayarak, "seçim barajı endişesi" diyor! Bu kadar basit ve basiretsiz nasıl olunur, anlamak mümkün değil.
MHP ile öyle içli dışlı biri değilim; ancak mutat sayılabilecek bir düzeyde muhabbetim var. Buna rağmen (1994 yılında Şenyurt'taki belediye seçimi hariç) hayatımın hiç bir döneminde MHP'ye oy vermedim, MHP ve MHP'lilere karşı asla şaşı bir bakışım da olmadı.
Çünkü, tanıdığım MHP'lilerin kahır ekseriyeti, hemen hemen aynı ortak paydalarda buluştuğum insanlardır. MHP'li seçmen olmasam da hep istemişimdir ki, MHP Meclis'te grup kursun, yerel yönetimlerde varlığını sürdürsün. İnanıyorum ki MHP, bu ülke için bir dengedir ve bu ülkenin bekası için güçlü bir kalkandır.
Bu girizgâhı, aşağıda okuyacağınız yorumdan farklı anlamlar çıkarılmasın diye yaptım.
Benden farklı düşünenlere saygı duymakla beraber, MHP'ye özellikle de Devlet Bey'e dair kişisel kanaatlerimi paylaşmak istiyorum.
Bugün artık Türkiye'nin nasıl bir girdaptan geçmekte olduğunu bilmeyen kalmadı. Eskiden düşman, yaptığı kötülükleri, kalleşlikleri ve kurduğu sinsi tuzakları, gizli yapar, suçüstü olduğunda inkâr eder, yüzümüze karşı gülüp mütemadiyen sırtımızı sıvazlardı! Çünkü, biz düşünce olarak Batı'nın, jeopolitik olarak da NATO'nun gözünde, Komünist Rusya'ya karşı "ön karakol" hükmündeydik. Şayet birgün Kızılordu, Batı'yı işgale kalkışırsa Türk Ordusu onu oyalayacak, on binlerce askerini kaybetme pahasına ilerlemesini geciktirecekti. Ki, böylelikle Batı, en az kayıpla Kızılordu'yla çarpışsın!
Zaten Yeşil Kuşak Projesi'ni de bu yüzden bize kakalamışlar ve "Komünist Ruslar"a karşı, NATO tahsisatlı tarikat ve cemaatleri ümmetin başına musallat etmişlerdi. (FETÖ ve birçoğu işte bu lanet planın bir parçasıdır)
Hikâye uzun, ama özetleyerek gidelim.
Gün geldi, ortada ne Blok kaldı, ne de Komünizm tehlikesi...
Dolayısıyla Türkiye, artık Batı için eskisi kadar "değerli" değildi! Üstüne üstlük bir de antiemperyalist düşünce giderek güçleniyor, ete kemiğe bürünerek siyasi iktidar olarak vücut ediyordu.
"Bu Türkler çok olmaya başladı" sözü, neredeyse Batı'nın amentüsü olmuştu.
Türkiye'yi durdurmak lazımdı.
Ne pahasına olursa olsun, Türkiye'nin önüne yeni setler koyup, Türkiye'yi eski "muhtaç günlere" geri götürmek gerekiyordu.
Ufak tefek yüzlerce denemenin bir sonuç doğurmadığını gördüklerinde artık daha "ölümcül darbeler" indirmenin zamanı geldiğine inandılar!
Gezi ayaklanması...
17-25 Aralık yargı darbe girişimi...
15 Temmuz kanlı ihanet...
Türkiye hepsinin üstesinden gelmeyi başardı, tüm alçak tuzakları başlarına geçirdi. Evet, yara bere içinde kaldı, kayıplar verdi, ekonomisi kan kaybetti; ama sonuçta pes etmedi, geri adım atmadı, boyun eğmedi.
Batı, artık eskisi gibi sütre arkasından konuşmuyor, gizli kapaklı işler çevirmiyor. Batı, son beş on yıldan beri, bize dair ne kadar kini ve öfkesi varsa hepsini alenen üzerimize boca etmeye çalışıyor.
Birilerinin zannettiği gibi mesele, Tayyip Erdoğan meselesi filan değil. Mesele, doğrudan Türkiye'dir ve Türkiye'nin bütünlüğüdür.
Bu sebepledir ki, ne NATO'daki o şerefsiz tutum tesadüfidir, ne ABD'nin Suriye'de terör örgütleriyle iş tutması tesadüftür, ne de AB'nin Türkiye'ye karşı FON kesintisine gitmesi...
Hepsi planlı bir düşmanlığın farklı cepheleridir!
Tüm bu olup bitenleri elbette milyonlarca sağduyu sahibi insan görmektedir. Tıpkı MHP lideri Devlet Bahçeli ve kadrolarının gördüğü gibi...
FETÖ ve FETÖ sevicilerinin, "Tayyip gitsin de Türkiye de batarsa batsın" şeklindeki alçak anlayışlarına karşı, Devlet Bahçeli ve MHP tam zamanında gizli tehlikeyi görerek, tamamen vatan aşkından doğan bir refleksle ayağa kalktı, Tayyip Bey'in dolaysıyla da hükümetin yanında, arkasında durdu.
Kimi zirzoplar, "Bahçeli, seçim barajını geçemeyeceklerini görünce AKP'ye stepne olmaya çalışıyor" diyor!
Rezil bir bühtan, katmerli bir yanılgı...
Bendeniz bulunduğum yerden baktığımda bunun tam tersini görüyorum:
Devlet Bey, Türkiye üzerine oynanan oyunların nasıl kanlı ve bir o kadar da tehlikeli olduğunu, nice AK Partililerden bile önce gördü.
Siyasi ikbal ve koltuk derdi olmayan MHP, "Bugün kardeşin kardeşle kavga etme günü değildir. Bugün biz birbirimizin kafasını gözünü kırarsak eğer, bundan sadece düşman karlı çıkacaktır. Bugün birlik ve beraberlik günüdür. Bugün ülkemizin bekası ve milletimizin selameti için siyasi farklılıklarımızı bir kenara bırakarak vatana sahip çıkma günüdür" dedi.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP'sinin göremediği bu işte...
Bir insanın ancak inanç ve fikir körü olması lazım ki düşmanın kaç cepheden üzerimize saldırdığını göremesin...
Devlet Bahçeli, adım adım büyüyen tehlikenin çapını ve gidişatın nereye evrileceğini çok net biçimde gördüğü için var gücüyle Recep Tayyip Erdoğan'a destek veriyor.
Aksini düşünmek, küçük hesaplar yapanların basit çıkarımlarıdır.
Büyük devlet adamı olmak, doğru zamanda, tam yerinde en isabetli kararları cesurca almak, sırtını milletine dayamak ve gerekirse (Tayyip Bey'in yaptığı gibi) namlunun ucuna kurşun olup sürülmektir.
Elbette tarih en gerçekçi hükmü verecektir. Lakin bendeniz, Devlet Bey ve partisi MHP'nin, Türkiye'nin içine sokulmak istenen bu cendere karşısında, ortaya koyduğu elif gibi duruşu ile şimdiden "en yürekli vatanperverler" arasındaki yerini alacağına tüm kalbimle inanıyorum.
Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli'nin talip olduğu "büyük dava" karşısında, hiç bir dünyevi makam daha aziz ve daha değerli değildir. Çünkü onlar, Batı'nın bize dair çizdiği büyük resmi gördüler...
Eğer omuzlarınızda ceket yerine vatanın ve milletin sorumluluğunu taşıyorsanız, bırakın yarınki siyasi ikbal ve izzeti, bir lahza sonrasını bile hesap etmeden serden geçersiniz.
Bu millet onu 15 Temmuz'da tankların altına yatarak göstermişken, milletin sinesinden kopan liderleri Erdoğan ve Bahçeli mi göstermeyecek...
Ama diyenlerin aklına şaşarım...