Canım sıkılıyor, can mı dayanır buna! O kadar çok şey var ki, hangisinden ve neresinden en kötüsü nasıl başlayacağımı bilemediğim bir durum.
Memleket meselesi, gönül yarası gerisi neyin davası?
İnsanı insanlığından bezdiren insanların tsunami misali güzellikleri vahşi bir canavar misali önüne katıp acımasızca yok edişini, ardında bıraktığı çöplüğün içinde boğulmamak için feryat eden çiğdemleri ve kara gecelerde yolunu kaybeden kuzuları iniltileri, boğuyor boğuyor beni.
Yıllar geçecek, Kaf dağını yaratanlar ahkâm kesmeye devam ederken, çöplükler üzerine yeni yeni binalar yeni parklar ve yeni yollar kurulacak.
Yıllar geçecek, yeni zümreler ve yeni çöplükler türeyecek. Yükselen çöplüklerin üzerine kurulacak daha yüksek binalarda yücelmenin başarısını pis kokular içinde pis bir yaşama tercih eden onursuzların sayısı çoğalmaya devam edecek.
Yıllar geçek, tsunaminin rüzgarı bütün ışıkları söndürecek. "Yanlış yapıyorsunuz, gittiğiniz yol doğru değil" demek için karanlığa yakılan her bir kibrit çöpü, çöplüğe malzeme olacak.
Yıllar geçecek, yeni Karunlar doğacak. Ona yakın olmak, Allah cc. ye yakın olmaktan daha kıymetli, ondan nemalanmanın ahiret nimetlerinden daha değerli, onun yolunda yürümenin Cenabı hakkın yolunda yürümekten daha aziz olduğuna inanan "sahtekarların cennetinde cehennem hayatı yaşanılacak.
Yıllar geçecek. Karanlığı aydınlık, "zifir karanlığı" karanlık sananların ölçüsüyle yaşamaya mahkum edilmişlerin yolunu kader sayacağımız günler olacak!
Varsayalım yıllar geçmedi de, gelecek dediğimiz yılları şimdi yaşıyoruz!
Hala birkaç tane daha var olan kibrit çöplerinden birisini daha bu gece yakmak istiyorum.
Paltomun yakalarını kaldırdım, eğilip açtım bağrımı. Rüzgarı arkama aldım, dua ediyorum Allah'a söndürmesin bu ışığı. Belki on belki on beş saniye ya yanacak ya da değil. Ama olsun. Yeter ki yansın. Belki birileri merak edip gelir ışık tarafına.
Yeter ki yansın. Belki birilerinin karanlığın gerçekte bir aydınlık olmadığını anlamalarını sağlar.
Yeter ki yansın, kimse uyanmasa da, sönmeye yakın yansın elim. Elimin acısıyla belki unuturum yüreğimin acısını.
Kendimce bir kaç ülke gezdim. Öyle barlar plajlar cinsinden değil. Çoğu ülkede girdim hayatlarının içine. Evlerinde uyudum, sofralarında yedim. Dar sokaklarında yürüdüm, çamurlu patikalarda paraladım ayakkabılarımı. Tezgahtarıyla konuştum, taksicisiyle ahbap oldum.
'Hindu'sunu gördüm, 'Budist'ini bildim. Kiliseye de gittim, tapınağa da.
İran'da namaz kıldım, Dubai'de ramazanı yaşadım, Malezya da dilenciye saka verirken, Azerbaycan'da da kurban eti yedim.
Gezdim gördüm işte.
Son seyahatimden döndüğümde bir arkadaşım sormuştu, "bu kadar geziyorsun ya, ne anladın peki?"
Şunu anladın dostum, Hz. Muhammed'in tebliğ ettiği İslamiyet'le bizlerin yaşadığının farklı olduğunu anladım. Her Müslüman ülkede farklı bir İslamiyet gördüm. Eğer sadece kelimeyi Şahadet getirmekle oluyorsa, eyvallah. Oysa "Ben güzel Ahlakı Tamamlamak İçin Gönderildim" Buyuran Hz. Muhammet'in yolunda gitmediğimizi anladım.
Belki din devletin içinde olmaz, bilmiyorum, emin değilim. Ama devlet dinin içindedir. İçinde de olmalı. Adil, sadık, eşit, merhametli ve sosyal olmalı.
Devletin ve halkın bekası şahsi ihtirasların, belli zümrelerin hesapsız kitapsız üzerinde olmalı.
Canım sıkılıyor, can mı dayanır buna! Hakikati bilenlerin olduğunu bilip te bu bilenlerin bir kısmının korkundan, ekseriyetinin ise saltanatlarından olmama adına sustuğunu görmek.
Canım sıkılıyor, can mı dayanır buna!..