Masumiyet karinesi, ceza muhakemelerinde kişi özgürlüğü ve güvenliğine ilişkin bir ilke olup anayasamızda da taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde de koruma altına alınmış bir haktır. Bu hak, suçluluğu mahkeme kararı ile sabit oluncaya dek kimsenin suçlu sayılamayacağını düzenlemektedir.
Mevzuatta, ilgili hakkın suç ile arasında bağın kurulmuş olması sebebi ile özellikle
ceza hukukçuları tarafından ceza muhakemeleri diline uygun olarak suçsuzluk karinesi ifadesinin kullanılması daha doğru bulunmaktadır.
Buna karşılık hümanist ceza hukuku ve kişi masumiyetinin öne çıkması ile asıl olanın suçsuzluk değil masumiyet görüşü olduğu önem kazanmakta bu sebeple
İngilizceden de doğrudan çevirisi ile masumiyet karinesi ifadesi tercih edilmektedir.
Masumiyet karinesinin ilk görünüş biçimi; hiç kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargı makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak
nitelendirilemeyeceğive suçlu muamelesine tabi tutulamayacağına ilişkindir.
Özellikle kamu otoritelerine yöneltilmiş yükümlülük, kamu otoritelerinin soruşturma
devam ederken kullandıkları ifadeler, sanığı hedef alma biçimleri ile soruşturmanın
tarafsızlığına zarar verebilecek olmaları ve mahkemenin düşüncelerini sanık aleyhine değiştirebilme gücünü haiz olmaları ile ilgilidir.
Masumiyet karinesinin kamu otoritelerine getirdiği bu kısıtlama, yargıyı etkileme
hususunda son derece güçlü bir potansiyele sahip olan basın organları için nasıl
değerlendirilmelidir? En önemlisi, basın özgürlüğü, haber alma özgürlüğü ve masumiyet karinesi arasındaki adil dengenin korunması nasıl sağlanır?
AİHMin de Anayasa Mahkemesinin de bu konuda basın özgürlüğü lehine kararlar
vermeye meyilli olduklarını belirtmek isabetsiz olmayacaktır. Söz gelimi, MİT tırları
hadisesi sırasında Adana Cumhuriyet Başsavcısı olan Süleyman Bağrıyanık ile olaydaki diğer sanıkların AYMye yaptıkları bireysel başvuruda; dönemin cumhurbaşkanının, başbakanının ve adalet bakanının soruşturma devam ederken kişiler hakkında suçlulukları hükmen sabit olacakmış gibi konuşmaları sonucunda masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına karşılık Anayasa Mahkemesi, isim verilmeden yapılan bu söylemlerin doğrudan kimseyi hedef göstermemesinin yanında, olayların halkta yol açtığı infial göz önünde bulundurulduğunda bu konuyla ilgili haber yapılmasının da basın özgürlüğü ve haber alma özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini kaydetmiştir. Dolayısıyla AYM kararlarından genel hatlarıyla çıkan sonuç, isim, fotoğraf kullanılarak mahkemelerce hakkındaki hüküm kesinleşmemiş kimseler suçlu gösterilmediği sürece haber yapılmasının masumiyet karinesini ihlal etmeyeceğine yöneliktir.
Buna karşılık basın özgürlüğü de her alanda olduğu gibi masumiyet karinesi karşısında da sınırsız bir alana sahip değildir.
Daha açık olmak gerekirse, basının, yayılabildikleri kitlelerin ve taciz, yolsuzluk gibi toplumca tepki gösterilen vakıaların sansasyonel gücüne dayanarak sanıklara
yahut yakınlarına karşı linçe sebep olacak söylemlerde bulunmamaları önemlidir. Nitekim, Adalet Bakanlığı verilerine göre her 100 ceza kovuşturmasından 20si beraat ile sonuçlanmakta ve fakat soruşturma evresinde 20 kişinin masumiyet karinesine bağlı lekelenmeme hakkı basın organları tarafından ihlal edilme riski ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu sebeple basın özgürlüğünün masumiyet karinesi karşısında korunması için basında yer alan haberlerin hukuka uygun olması gerekmektedir.
Bunun için de haberlerin gerçeği yansıtır biçimde ve güncel olması, haberin verilmesinde toplumsal yarar ve ilginin bulunması aynı zamanda haberde konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık bulunması gereklidir.
Açıklanan nedenlerle, söz gelimi, hakkında suç isnadı bulunan kişi hakkında
soruşturma ile doğrudan ilişkisi bulunmayan bilgiler verilerek mahkemenin ve toplumun kanaatini etkilemek soruşturmanın gizliliği ve masumiyet karinesini ihlal eder niteliktedir.
Son olarak basın özgürlüğü, haber alma ve bilgi verme hakkının içinde nelerin
haber yapılacağı, nelerin yapılmayacağı özgürlüğünü de barındırmaktadır. Buna karşılık kamu vicdanını yaralayan bir konu hakkında kişi hakkındaki suç isnadı haber yapılırken daha sonra verilen beraat kararının haber yapılmaması lekelenmeme hakkının ihlalini içermektedir. Neticede, basın özgürlüğü ve masumiyet arasındaki adil dengede; basın özgürlüğü temel alınıp, basın özgürlüğünün masumiyet karinesi lehine sınırlandırılması, masumiyet karinesini
esas alıp basın özgürlüğünü masumiyet karinesi dışında kalan alanlar olarak değerlendirmekten daha isabetli görülmektedir.